19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bugün Lozancılar vatan savunuyor arkadan vuramazsın!

Şule Perinçek

Şule Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

- Türklerin barış konferansında ortaya koyacakları tekliflerin esas hatlarını lütfen beyan buyurur musunuz?

Bir Fransız gazeteci 28 Ekim 1922’de Atatürk’e bu soruyu sorar ve şu yanıtı alır:

- Şartlarımız çok açık ve çok sadedir. Bağımsızlığımızın kayıtsız şartsız onaylanmasını talep ediyoruz. Bu kısa cümlede programımızın bütün esas hatları yer almaktadır. Milli sınırımız dahilinde bulunan toprakların bize verilmesinde ısrar edeceğiz. Ondan sonra, bu topraklar dahilinde tamamıyla bağımsız, yani kapitülasyonsuz bir Türkiye yaşamasını istiyoruz. İşte bütün istediklerimiz budur.

Çünkü:

- Yeni Türkiye’nin eski Türkiye ile hiçbir ilgisi yoktur. Osmanlı hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni Türkiye doğmuştur. Tabii ki millet değişmemiştir. Aynı Türk unsuru bu milleti teşkil ediyor. Ancak idare tarzı değişmiştir. Ankara hükümetinden önce İstanbul’da bir sultan ve bunun bir hükümeti vardı. Millet memleket işlerine ancak vazifesi kanun yapmaktan ibaret olan bir meclis vasıtasıyla katılabiliyordu. Bu hükümet tarzı, millete istekli olduğu bağımsızlık ve hürriyeti vermeye kâfi değildir. Bu hükümet tarzının verdiği fena neticeler meydandadır. Sultan’ın hükümeti ve Sultan’ın kendisi de mesela Türkiye’nin bağımsızlığına son veren Sevr Antlaşması’nın şartlarını kabul ettiler. Diyebiliriz ki Sultan ve hükümeti kendi kendini öldürdüler.

Ama millet ölmek istemiyor! Yaşamak ve iyi için ne lazımsa onu yapmak istiyordu. İşte bunun içindir ki, üç yıldan beri idare tarzını değiştirdi. (...) doğrudan doğruya milletten çıkan bir hükümeti kabul etti.

İşte budur.

***

İLK ZAFER

Türkiye Lozan masasına böyle oturmuştur.

Sevr’i imzalayanları o masadan kaldırmıştır.

“Kalk!” demiştir “Kalk!”

“Sen milletin bağımsızlık arzusunu temsil etmiyorsun. Bu esaslar kuvvet ve liyakatle fiilen ve maddeten elde edilmiştir. İsteklerimiz açık. Doğal hakkımızdır. Haklarımızı korumak için kudretimiz vardır. En büyük kuvvetimiz milli hakimiyetimizi idrak etmiş ve bunu halkın eline vermiş olmamızdır. Halkın bu egemenliği elinde tutabileceğini ispat etmiş olmamızdır.” (18 Ocak 1923)

İlk zafer budur.

Masadan Sevr’cileri kaldırmaktır.

Milletten çıkan bir hükümeti masaya oturtmaktır.

SEVR’İ KİM İMZALADI

Sevr’i imzalayanlar kimdir? Emperyalizm ne dediyse başını sallayanlar, boynunu ilmeğe geçirenlerdir. İki gün sonra İngiliz zırhlısına binip vatandan kaçacak delik arayanlardır.

O gün içeride de vardı, padişahın lokmasını içinde barındıranlar.

Abdülhamid gibilerini yüceltenler.

O masadan emperyalizme boyun eğenler kalktı, biz oturduk. Bugün de başını dik tutanlar.

Amerikancı darbe girişiminin önüne göğsünü siper edenler.

Lozan onların zaferidir.

DARBE GİRİŞİMİNDEN ON GÜN YA DA YÜZ YIL SONRA

Yalnızca 24 Temmuz 2016’da, yani 15 Temmuz’dan on gün sonra böyle konuşmuyoruz. Biz tarihten gelme böyleyiz. Biz Türk milletiyiz.

Biz hâlâ egemenliğimize düşkünüz.

Biz güçlüyüz.

O Lozan masasında sekiz ay boyunca uğraştılar boyun eğdirmek için.

“Bunu pek tabii görmeli, çünkü Lozan Konferansı düne bugüne ait, üç seneye, dört seneye ait hesapların halli ve neticeye bağlanmasıyla meşgul olmakta değildir. Belki üç yüz, dört yüz senelik birçok birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların görülmesiyle meşguldür. Dolayısıyla bu kadar, bu kadar derin ve bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların az zamanda içinden çıkmak o kadar kolay değildir.” (18 Ocak 1923)

GELECEK HESAPLARI BİTMEDİ

Aslında görülen geçmiş hesaplar değildir. Gelecektir. Bugün de kapanmayan gelecek hesaplarıdır.

Türkiye bir koçbaşıdır. Asya’nın, Batı Asya’nın.

Atatürk diyor ki “Düşmanlarımız çok çetindir. Memleketimizi bir sömürge haline getirmeye uğraşıyorlar. Hayatımıza kastetmekte inat edilecek olursa ordularımız hukukumuzu müdafaaya daima hazırdır!” (16 Ocak 1923)

Burada püskürttüğünüz zaman bütün sömürgeler için örnek olacaktır.

“Biz de yapabiliriz” iletisini verecektir.

Nitekim öyle oldu.

Sevr’i dayatanlara boyun eğdirdik, Lozan’ı imzalattık. Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığı karşısında boyun eğdiler. Tamam dediler. Yedimiz birden sizinle savaştık. Siz kazandınız.

Musul, Boğazlar... vb sonraya tarafımızdan bırakıldı.

“Bağımsızlığımızın kayıtsız şartsız onayını istiyoruz!”

Altına imza atmak zorunda kaldıkları budur.

Zafer budur.

EMPERYALİZMLE HÂLÂ HESAPLAŞIYORUZ

“Biz hakiki bir inkılap yaptık ve inkılabımızda devam ediyoruz.”

Türk devriminin sesi Asya’ya, ta Hindistan’a, Çin’e kadar ulaştı. Batı Asya sömürgeleri silkindi, ayağa kalktı.

Yine örnek olacağız. Oluyoruz. Üzerimize bu kadar abanmalarının nedeni budur.

Oysa “kastettiklerinde” hep hazırız!

“Bizim mücadelemiz bitmemiştir. Asıl barıştan sonra elbirliğiyle çalışmayı elden bırakmamak lazımdır. Karşımızdaki düşmanlar böyle çalışıyor.” (16 Ocak 1923)

Emperyalizmle hâlâ hesaplaşıyoruz.

Vatanımızı bölmeye kalkışıyorlar.

Koçbaşıyız.

“Ordumuz bildiğiniz gibi kuvvetli ve azimlidir. Hatta sabırsızdır.” (4 Temmuz 1923’te masabaşındaki İnönü’ye)

ZAFERE GİDECEK YOL

İşte bu kararlılıktır zafere götürecek olan. Millete güvendir. Emperyalizme karşı dik durmaktır.

Bu milletin arzusudur.

Mucizeler yaratmış kadınıyla erkeğiyle, bağımsızlığına sarılmış yaşlısıyla genciyle, bütün milletin yüzlerce yüreği yanık şehit analarının, babalarının şiddetli talebidir.

Bugün vatan savunmasını verenler Lozancılardır.

Arkadan vuranları, silkeler atarız!

Atatürk de o zaman şöyle demiş:

“Benim ve hepimizin düşünmeye mecbur olduğumuz şey, hakikaten bu memleket ve milleti kurtarabilecek beyinlerin, vatanperverlerin bir araya gelmesini temin etmekten ibarettir. Bu faziletlerde bulunan insanlar her nerde ise ve her ne ise bunu almak ve milletin mukadderatını tayin ettirdiğimiz Meclis’in içine koymak lazımdır.”