19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Dişi deveye erkek diyen münafıklar

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-
Muaviye’nin hükümdar olduğu Şam’a Irak’tan Hz. Ali taraftarı bir tüccar gelmiş. Refakatinde dişi bir deve varmış. Şamlı bir düzenbaz tüccarın devesine el koymuş ve “Bu deve benim kaybolan erkek devem” demiş. Iraklı, “Aman efendim bu devenin sahibi benim. Ayrıca bu deve erkek değil dişidir. Bir yanlışlık olmalı. Lütfen onu iade ediniz” diye izah etmeye çalışmış. Ama düzenbaz Şamlıyı ikna edememiş. Askerler gelmiş ve olaya el koymuş. Deve ile birlikte her ikisini “Münafıkların Emiri” Muaviye’ye götürmüş. Muaviye her iki tarafı dinlemiş, deveyi tetkik etmiş ardından; “bu deve erkek ve Şamlının” demiş. Ardından, “herkes çıksın sadece Ali’nin taraftarı bu Iraklı kalsın” diye emir vermiş.
Herkes çekildikten sonra Muaviye Iraklının yüzüne istihfafla (aşağısama, küçük görme) bakmış ve ”Devenin dişi ve senin olduğunu ben dâhil burada olan herkes biliyor. Git Ali’ye söyle; ‘Muaviye, dişi deve erkektir, erkek deve dişidir’dediğinde bunu tasdik edecek on binlerce taraftara sahiptir. Cüzdan için ölmeye hazır yüzbinleri vardır.’ Bunun üzerine Iraklı, “Vallahi Muaviye ile birlikte batıl geldi ve hak zail oldu. Ali ile birlikte hak gelecek ve batıl zail olacak” demiş. Bu hikâye Kabil ve Habil zamanından beri İnsanoğlunun vicdan ile cüzdan arasında kaim olan savaşın özüdür.
SAVAŞIN ÖYKÜSÜNÜ KAZANAN YAZAR

Savaşları kaybeden tarafın en mağduru olan çocukların, kadınların, yetimlerin, yaşlıların akıbet hikâyesi üzerinde durulmaz veya onların hikâyesi “çok fazla” anlatılmaz. Onlar medya savaşlarında sadece araçtır. En nihayet savaşın öyküsünü kazanan taraf dikte etmekte ve yazmaktadır.Bunu revize etmek için vicdanlı tarihçiler zamanın her diliminde var oldular ancak onların yazdıkları popüler tarih anlatımının ilgisine mazhar olamadı. Sınırlı sayıda akademisyen ve çok vicdanlı araştırmacı gazetecilerin tekrar ihya etmeye çalıştığı cemre olarak kaldı.
“Mübarek” Cuma akşamı isim farkı olan malum kanallar halk TV’de programı olan gazeteci Ayşenur Arslan ve konuk ettiği Ömer Ödemiş adlı zatın, “Halep’te temizlik yapılıyor” ifadesi üzerinden bir “linç kampanyası” başlatmış. Programda yegâne gayenin Suriye üzerinden Erdoğan sultasına indirmek olduğu bariz görülüyor. Onlarca yandaş TV kanalı ile abluka altına alınmış muhalif medyanın bu siyasi dalga içinde olması normal ve anlaşılabilir bir durum.
'Ömer' efendinin uzmanlığı
Konuk ettiği “gazeteci” Ömer Ödemişbir kirli kumpasın aracı olmuş ve bir eski MİT mensubu üzerinden bana “Alman istihbaratı ile ilişkisi tespit edilen” iftirasını atmış bir zat.“İtibarsızlaştırma” kuyruğunda son halka olmuş bir miskin. Eski MİT mensubu şahıs, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesine yazılı ve görsel yalanlama göndermesine rağmen “Ömer” efendi ne özür dilemiş ne de tashih yazısı neşretme ihtiyacı hissetmiş bir “solcu”. Uzman olmadığı Orta Doğu ve Suriye konusunda nabza göre şerbet veren “Suriye ve Esad sevdalısı” bir “gazeteci”.
Ayşenur Arslan gibi tecrübeli gazetecilerin bu muhtevada ve karakterde olan konuklara muhtaç kalmış olması düşündürücü ve üzücüdür. Ancak bütün bu eleştirilerimize rağmen kıdemli gazeteci Ayşenur Arslan’ın yıllardır başta Suriye ama özellikle Halep konusunda yalan söyleyen medya tarafından çarmıha gerilmesi, hedef gösterilmesi manidardır.
İngiltere “Şii” kılıklı şarlatanlar için özel TV kurdurdu. Bu münafıklar her sabah ve akşam Hz. Ali muhibbi örtüsü altında Sünnilerin değer verdikleri halifelere, şahıslara her türlü sövmeyi “tarihi hakikatler” diye pazarlıyor. Vahhabi, İhvancı ve Siyonist destekle beslenen “Sünni” kanallarda ise şarlatan kılıklı sakallılar, kravatlı münafıklar Şii, Alevi, laik Sünni, mümin dindarlara katli vaciptir fetvalarıyla ölüm kusuyor.

EN BÜYÜK SORUMLU KİM?

Suriye ve en nihayet Halep meselesi hiçbir zaman “objektif” anlatılamadı. Ve toplumsal ayrışma artık o kadar keskin ki, “objektif tarih anlatımını” ancak dar bir dost çevre ile yapabiliyorsunuz. Nitekim yandaş medya artık Esedleşen Esad’ı devirmek ve Suriye’yi dini-dar İhvan zihniyetine teslim etmek üzere kurgulanmış. Muhalefetin yalanları, sahtekârlıkları, tecavüzleri, hırsızlıkları, katliamları, fitnesi, nifakı hep mubah algılanır ve üzerinde durulmaz. Bu arada kendilerini herkesten daha dindar, daha mümin ve sıratı müstakim köprüsünden geçecek seçilmişler olarak telkin eder. Ama Patron tekrar “kardeşim Esad” moduna geçtiğinde, hızlı giden aracın motorunu parçalamak pahasına, geri vites durumuna geçer. Örnek mi? Putin.
Dişi deveye erkek dediğiniz ve vicdanınızı yemininizi cüzdana bozduğunuz için, işte tam bu sebepten mütevellit, “Ambulanstaki Ümran bebek” “Enkaz altından çıkarılan bebekler” ve “Halep yanıyor” propagandasını yırtınıncaya kadar yapınız, vicdan Suriye ve Halep’in enkaz altında kalmasının en büyük sorumlusunun sizler olduğunu, Suriye’nin yüreğini sizin çiğnediğinizi biliyor. Ve bunun için artık çok kimse sizi iplemiyor efendiler.