29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sorun İSG yasasında değil uygulamada!

İş kazalarının kök nedenleri arasında Türkiye’deki özelleştirmelerin ve taşeron sisteminin olduğunu görüyoruz. İş kazalarının önlenmesinde önemli olan iş güvenliği kültürünün oluşturulmasıdır.

Sorun İSG yasasında değil uygulamada!

Tarık Tekgözli
tarikaydinlik@gmail.com

Aralık 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’na rağmen ölümlü iş kazalarında yaşanan artış dikkat çekiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıkladığı rapora göre, ağustos ayında iş kazaları sonucu en az 199 işçi yaşamını yitirdi. 2016 yılının ilk 8 ayında hayatını kaybeden işçilerin sayısı ise 1250’ye ulaştı. Peki yaklaşık 4 yıl önce yürürlüğe giren yasaya rağmen ölümlü iş kazalarında neden artış yaşanıyor? Uygulamada ne gibi sorunlar var? İş kazalarının nedenlerini ve alınması gereken önlemleri, A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Ali Turan ile konuştuk.

İŞVERENİN İŞ GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRME TALEBİ YOK’

| İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın yürürlüğe girmesi üzerinden yaklaşık 4 yıl geçti. İstatistiklere baktığımızda ölümlü iş kazalarında bir artışın olduğunu görüyoruz. Bunun nedenleri nedir?

Daha önceki yasalar ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır. 1475 sayılı ve 4857 sayılı yasalar ciddi olarak uygulandığında 6331 sayılı yasaya ihtiyaç olmayacaktır. 6331 sayılı yasa ile diğerleri arasındaki tek fark işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğunun ve risk değerlendirme kavramının getirilmesidir. Bu farklılığı ise işverenin yükümlülüğünü işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanına taşere etmek olarak algılaması olarak değerlendirebiliriz. Diğer bir farklılık da Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlanması yani risk değerlendirme uygulamalarının yürürlüğe konulmasıdır. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak çok mevzuat var. Dün de vardı bugün de var. Fakat en önemli konu işverenin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak iyileştirilme, geliştirilme konusunda bir talebi olmamasıdır. Sadece yasalar istediği için formaliteyi yerine getirmek amacıyla uzman ve işyeri hekimi sözleşmesi yapmaktadırlar. Uzman ve hekimden de gerçek anlamda çalışma yapma gibi bir beklentisi olmamaktadır.

ÖZELLEŞTİRME VE TAŞERONLUK İŞ KAZALARINI ARTIRDI’

| Uzun yıllar kamuda çalıştınız. Peki özelleştirmenin ölümlü iş kazalarına etkisi var mı?

Kesinlikle var. Benim çalıştığım kurumun birçok işletmesi hemen hemen tamamı özelleştirilmiş durumda. Bizim çalışma sürecinde ciddi anlamda iş kazaları yaşanmazken özelleştirildikten ya da birtakım sistemlerle başka firmalara işletme hakkı verildikten sonra iş kazalarının çok çok arttığını görüyoruz. İş kazalarının kök nedenlerine baktığınızda işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatlarından ziyade Türkiye’deki özelleştirmelerin ve taşeron sisteminin olduğunu görürsünüz. 1978 yılında çıkarılan 2172 sayılı madenlerin devletleştirilmesi hakkındaki kanun gerekçelerine baktığımızda; özel sektörün işletmeciliğinin temel amacının kâr, daha çok kâr olması ve az yatırımla kısa sürede çok kâr elde etme peşinde olması, uygulanan yeraltı işletme yöntemlerinin büyük kayıplara neden olduğu, çalışan işçilerin yetersiz beslenmesi, emek yoğun iş olması ve işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerine yatırım yapmadan çalıştırılması, çalışanların sendikasız olduğu ya da patronlar tarafından kurulan sendikalar olduğu... Madencilikten kazandığını, maden yerine diğer sektörlere örneğin, otelcilik, turizm, inşaat, ulaştırma gibi alanlara yatırım yaptıkları gerekçesi görülmektedir.

KAZA OLMAYACAK BİR SİSTEM KURULMALI’

Bugünkü duruma baktığımızda madenlerin, enerji santrallarının ve birçok endüstriyel tesislerin özelleştirildiğini, taşeronlaşmanın alabildiğine artığını görmekteyiz. 1978 yılında fark edilen devletleştirme gerekçeleri bugünkü sonuçlara baktığımızda çok haklı gerekçeler olduğu görülecektir. Soma faciası buna çok iyi bir örnektir. Çok para kazanmak, daha çok para kazanmak varılan sonuç budur. Aslında Türkiye’de her iki ayda iş kazalarında yaşamlarını kaybedenlerin sayısı bir Soma faciasında yaşamını kaybedenler kadardır. Maalesef durum böyle. Bakanlık, “Ben hekim, uzman yetiştireyim ve onlar kanalıyla bu işler yürüsün” diyor. Asıl görev işverenin. İşverenin kendisi talep edecek. İstediği kişiyle çalışıp kaza olmayacak bir sistem kurması gerekiyor. Maalesef Bakanlık A,B,C sertifikalı uzmanlarla çalışmaya zorluyor. Kişilerin yetkinliklerini, yeterliliklerini sorun olarak görmüyor. İşyeri hekimlerinin meslek hastalığı tanısı için meslek hastalıkları hastanelerine sevk edip etmediğini sorgulamıyor. İş kazaları artarken meslek hastalığı sayısının düşmekte olduğu nedenleri üzerinde durulmuyor.

İŞ GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜNE KAMU ÖNCÜLÜK ETMELİ’

| Avrupa mevzuatının kopyalanıp Türkiye’ye getirildiğine yönelik eleştiriler yapılıyor. Bu yöntem ne kadar sağlıklı?

Eski mevzuatlar kötü müydü, hayır. 1475 sayılı İş Yasası’na bakın şu an Avrupa Birliği yasalarından hiçbir farkı yok. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü’nün maddelerini uygulayın iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlersiniz. 4857 sayılı İş Yasası 2003 yılında çıktı. 2003’te Avrupa Birliği müktesebatına uygunluk daha doğrusu Gümrük Birliği’ne girmemiz nedeniyle 89/391/ EC sayılı direktifine uyarlamamız nedeniyle bu kanun ve yönetmelikler yürürlüğe konulmuş durumdadır. Bizdeki İş Sağılığı ve Güvenliği Kanunu’nun yüzde 80-90’ı 89/391/ EC AB direktifinin aynısıdır. İşverenin risk değerlendirmesi yapması, çalışanların sürece katılması bu mevzuatta bulunmaktadır. Yazılı olan maddelere baktığımız zaman bir problem yok ama önemli olan uygulama. Önemli olan iş güvenliği kültürünün oluşturulmasıdır. Kültür ise ancak kamu tarafından gerçekleştirilebilir. Kanun 30 Haziran 2012’de çıktı. Kamuda uygulama ise 2017 Temmuzu’nda yürürlüğe girmek üzere ertelenmiş durumda. Aslında uygulamayı kamunun başlatması örnek çalışmalar yaparak diğer sektörlere örnek olması gerekir. TOKİ inşaatlarında bu uygulama yerine getirilip yapı sektörüne örnek olunabilinirdi. Tabi ki AB direktiflerinin kopyaları yönetmelik olarak yayımlandı. Doğrudur bazı maddeleri bize uyarlamakta zorluk çekiliyor. Avrupa Birliği alt yapısı ile bizim alt yapımız aynı değil. Uyarlamalarda zorluk çekiliyor.

TEHLİKE KAVRAMINI ALGILAYAMADIK’

| Peki uygulamada ne gibi sorun var?

Kanun maalesef yanlış anlaşılmış durumda. Bir takım dokümanları hazırlamak olarak algılandı. İş sağlığı ve güvenliği çalışma ortamının işyerindeki risklere karşı iyileştirilmesi ve çalışan davranışlarını değiştirmeye yönelik olması gerekir. Risk değerlendirmesinin ne anlama geldiğini, riskin ne olduğunu, tehlikenin ne olduğunu daha henüz kavramış değiliz. Şimdi bütün işyerlerinde risk değerlendirmesi yapılması zorunlu. Ama az tehlikeli işyerlerinde iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu 1 Temmuz’da yürürlüğe girecekti, ertelendi. Peki neden acele ettiniz orada risk değerlendirmesi yaptırdınız? Risk değerlendirmesinin amacı riskleri yönetmektir. Riskleri sürekli kontrol altında tutma uygulamasıdır. İş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu başladığında yapsaydınız olmaz mıydı? Maalesef bir kişinin çalıştığı bir işyerinde bile risk değerlendirmesi yapılmış rafa konulmuş durumda. Orada ne yazdığına dair hiçbir işverenin bilgisi yok. Dediğim gibi risk ve tehlike kavramını algılayamadık, yaptığımız risk değerlendirmeleri çok kötü. İşyerlerinde sistem kurma gibi bir dert yok. Kağıtlar kürekler hazırlanmış durumda, onlar bir yerde duruyor. Eğitimler keza öyle, davranış değişikliğine yönelik değil. Sadece kanun maddelerini söyleyerek çalışanların iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almasını bekliyoruz.

ALİ TURAN KİMDİR?

| Kendinizi tanıtır mısınız?

Makine mühendisiyim. 30 yıl kamuda şantiyelerde, madenlerde, atölyelerde çalıştım. Son 15 yıldır da iş sağılığı ve güvenliği ile ilgili çalışıyorum. 2005’te ilk iş güvenliği uzmanı sertifikamı aldım. Daha önce çalıştığım kurumda son 5 yılı iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çalıştım. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı programlarında eğitmenlik yapıyorum. İskele ve makine güvenliği konusunda daha çok detaylı çalışmalarım oldu. Hemen hemen tüm sektörlerde eğitim ve danışmanlık yapma şansım oldu. Uluslararası geçerliliği olan Machinery Safety Expert sertifikasına sahibim. Halen kurucusu olduğum iş güvenliği şirketinde yöneticilik yapmaktayım.

Söyleşinin ikinci bölümü için tıklayın...

Sorun İSG yasasında değil uygulamada! - Resim : 1‘Sakıncalı’ patronlar iş güvenliğine soyundu!

Son Dakika Haberleri