1835 doğumlu İsveçli fotoğrafçı Guillaume Berggren, 1866’da Marsilya’ya gitmek üzere çıktığı yolculuğunu, İstanbul’da yarım bırakır. Fotoğrafçılığı Berlin’de öğrenen, daha önce Hamburg, Dresden, Lubliyana, Bükreş gibi şehirleri gezen Berggren, kalan hayatını İstanbul’da geçirecektir.
Pera Caddesi’nde bir stüdyo açtığında takvim 1870 yılını göstermektedir. Guillaume Berggren özellikle manzara fotoğrafları çekmeye odaklanır. Mesleği bıraktığı 1905 yılına kadar sayısız İstanbul manzarasını ve şehrin sokak aralarını fotoğraflar.
Kentin 19. yüzyılda sahip olduğu özgün doku ve tanıklık ettiği tarihi olaylar Guillaume Berggren‘in karelerinde ölümsüzleşir.
Bunun yanında, hatıra fotoğrafı çektirmek isteyen pek çok yabancı gezgin de Berggren‘in İstanbul’daki stüdyosunu ziyaret etmektedir.
Parasal sorunlar yaşamaya başlayacağı 1900 yılına kadar son derece yoğun bir tempoyla çalışan Berggren, teknik becerisini açığa vuran çekici kompozisyonlarında, modernleşen Osmanlı’daki yeni gelişmeleri, Boğaz kıyılarını, şehrin sokaklarını ve insanlarını belgelemiştir.
Turistlerden gelen talepler, portre çekimleri ve dergilere sattığı klişelerle geçimini sağlayan sanatçı, 1914’te ekonomik nedenlerle arşivlerini dağıtmak zorunda kalır ve 85 yaşında sefalet içinde ölür.