26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Van Gogh’a dokunacak kadar gerçek

Vincent Van Gogh’la ilgili, Yönetmen Schnabel, kesin yargılarda bulunmuyor. Amacı, Van Gogh’un zihninden geçenleri takip etmek. Çoğu ayrıntıyı ince fırça darbeleriyle geçiştiriyor.

Van Gogh’a dokunacak kadar gerçek
A+ A-
TUNCA ARSLAN

Filmde, Dafoe öylesine güçlü bir oyunculuk sergiliyor ki, elinizi uzatsanız Van Gogh’a dokunabileceğiniz bir gerçeklik içinde de hissediyorsunuz
Usta yönetmen Robert Altman 1990’da çektiği “Vincent ve Theo” hakkında şöyle demişti: “Ben büyük sanatçı Van Gogh hakkında bir dram yapmadım. Berbat bir yaşamı olan zavallı ve sefil bir adam üzerine bir film yaptım. Ünlü ressamın değil, yaptığı işin önemini bilmeyen bir sanatçının karmakarışık başarısızlığının öyküsünü anlattım. O, günü gününe yaşayan bir adamdı, yaptığı işin önemini fark edememişti.”
Sanat tarihinin gördüğü en büyük yaratıcılardan Vincent Van Gogh’u, kardeşi Theo’yla ilişkileri ve sanat tacirleri karşısındaki çaresizliğine odaklanarak anlatan bu film, oldukça sarsıcı bir çalışmadır ve başroldeki Tim Roth gerçekten büyüleyici bir oyunculuk sergiler. Vincente Minelli’nin 1956 yapımı “Ölmeyen İnsanlar”ında (Lust for Live) Kirk Douglas’ın, Akira Kurosawa’nın 1991 tarihli “Düşler” filminin “Kargalar” bölümünde Martin Scorsese’nin, Maurice Pialat’nın 1991’de çektiği “Van Gogh”da Jacques Dutronc’un canlandırdığı bu enteresan ve ölümsüz portre, şimdi Amerikalı yönetmen Julian Schnabel’in eliyle ve başroldeki Willem Dafoe’nin olağanüstü oyunculuğuyla yaşam buldu beyazperdede: “Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında” (At Eternity’s Gate).

SCHNABEL VE SANATÇI YAŞAMLARI
Yönetmenlik kariyerini 1996’da New York’lu sokak sanatçısı, “graffiti’nin babası” olarak bilinen Jean Michel Basquiat’ın yaşamını anlatan “Basquiat” filmiyle başlatan, yoluna Kübalı şair-yazar Reinaldo Arenas’a odaklanan 2000 yılı yapımı “Karanlıktan Önce”yle (Before Night Falls) devam eden, 2007’de Cannes’da en iyi yönetmen ödülüne uzandığı “Kelebek ve Dalgıç” (Le scaphandre et le papillon) adlı etkileyici çalışmasıyla da tanıdığımız, yani sanat ve sanatçı dünyasına ilgisiyle bilinen Julian Schnabel, gerçekle bağlantısı zayıfladıkça ruhsal dengesi de bozulan Van Gogh’un yaşamının son dönemine yoğunlaşıyor.
Altman gibi Schnabel de berbat bir yaşam süren, dünyadaki yerini tam kavrayamamış, kardeşi Theo ve biraz da ressam arkadaşı Gauguin dışında dostu olmayan, sevilmemiş, dışlanmış trajik bir figür olarak çiziyor Van Gogh’u. Yalnızca tek resim satabilmiş, meteliksiz, üstü başı perişan, aşksız, ruh sağlığı inişli çıkışlı, sıkça akıl hastanesine girip çıkan, yapayalnız bir ressam var karşımızda. Dünyası, odasından, tarlalardan, kırlardan, palet, fırça ve boyalardan ibaret.

WILLEM DAFOE VE OSCAR
Vincent Van Gogh’un yaşamını yansıtan onca kitap ve filmden sonra, hakkındaki her şey, özellikle de Theo’yla mektuplaşmaları sayesinde en ince ayrıntısına dek biliniyor gibi sanki... Ama yine de gri bölgeler, bazı bilinemezlikler var kuşkusuz. Örneğin nasıl öldüğü: İntihar mı kaza mı? Ya da kulağını tam olarak nasıl kestiği... Schnabel bu noktalara el atmakla birlikte kesin yargılarda bulunmuyor. “Sonsuzluğun Kapısında”nın asıl amacı, Van Gogh’un zihninden geçenleri takip etmek, hüzün verici dünyasının perdelerini aralamak olarak beliriyor. Dönemin ressamları arasındaki tartışmalara, Van Gogh’un fahişelerden frengi mikrobu kapmasına, zlenimcilere dair görüşlerine ya da bir akım yaratmak peşinde koşup koşmadığına fazla zaman ayırmıyor Schnabel, çoğu ayrıntıyı ince fırça darbeleriyle geçiştiriyor. Anlayacağınız, alışıldık biyografik örneklerden biri değil “Sonsuzluğun Kapısında” ama belirttiğim gibi Dafoe öylesine güçlü bir oyunculuk sergiliyor ki kendinizi elinizi uzatsanız Van Gogh’a dokunabileceğiniz bir gerçeklik içinde de hissediyorsunuz.
Kısacası, sonsuzlukta yaşayan bir sanatçı hakkında saygın bir sanat eseri yaratmış Julian Schnabel. 37 yaşında “çoktan çökmüş” Van Gogh’u canlandıran Willem Dafoe aday bulunduğu en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kazanırsa çok sevineceğimi de şimdiden belirteyim.

Son Dakika Haberleri