28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ÇETİN DOĞAN/ Güven duygusu sarsılırken -(TAMAMI)

ÇETİN DOĞAN/ Güven duygusu sarsılırken -(TAMAMI)

Doğadaki devinimin özünde, yaşama ve geleceği güvene alma içgüdüsü yatar. İçinde yaşadığı doğaya ihanet etse de doğanın bir parçası olan insanoğlu da aynı içgüdüye sahiptir. Onu kümeleştirerek aşama aşama ulus yapan da bu içgüdüdür. Bir ulusun gönüllü birlikteliğini sağlayan onu bir arada tutan temel tutkal, ulusu oluşturan bireylerin yaşadıkları ülkeye, devletin bütün kurum ve kuruluşlarına karşı duyduğu sevgi, saygı ve güvendir. Türk toplumunda ülke sevgisi henüz canlılığını korusa da başta hükümet olmak üzere hemen hemen bütün anayasal devlet kuruluşlarına karşı duyulan güven duygusu kaybolmakta, yerini güvensizlik ve tedirginlik almaktadır. İnsanların başta hükümet olmak üzere, devletin kurumlarına ve nihayet birbirine karşı duydukları güven ve sevgiyi kaybetmesi yaşadıkları toplumda çözülme ve dağılmaya yol açar.

Bugün Türk Ulusu’nun yarınını güvencede tutan temellerinin derinden sarsıldığı görülüyor. Ülkemizde yaşanan huzursuzluk, geleceğe ilişkin güvenin yitirilme tehlikesinin varlığıdır. Gerçekte yaşadığımız huzursuzluk, toplumun ateşinin yükselmesi, aydınlığa çıkış için kullanılması gereken bir potansiyeldir. Bunun için ulusumuzun birlik ve beraberliğine yönelik tehlikenin kaynağının ne olduğunun insanlarımıza doğru anlatılması gerekir.

Ülkemizde yaşanan huzursuzlukların kaynağı

Tarih doğru okunursa görülecektir ki insanların hayatını cehenneme çevirenler her zaman cenneti vaat edenler olmuştur. Bu nedenle insanlara bu dünyada ve ahirette cennet yaratma vaadiyle gelip ülkeyi kaosa sürükleyen mevcut iktidardan bir an önce kurtulmak, yurtseverlerin öncelikli bir görevidir. Bu amaç için de ülkede yaşanan kaosun, huzursuzluğun kaynağında kimlerin bulunduğu ve daha ne yapmak istedikleri bütün çıplaklığı ile halkımıza yaşananlarla gösterilmesi, anlatılması gerekir. Elbette bu zor olan bir şeydir, çünkü “durum-vaziyet” birçok yönleri ile Kurtuluş Savaşımızdaki ortamın, 21. yüzyıl versiyonudur.

Bizim gibi ataerkil toplumlarda atasözü her zaman, özünde ayrılıklar olsa bile, pek sorgulanmadan kabul edilir. Bu nedenle Hükümetin icraatları ile yol açtığı vurgunları, soygunları, devletin malını mülkünü “babalar gibi satışını” güven duygusu ile bağlantılı olarak dile getirmek yeterli olmayacaktır. Bilinsin ki “Bal tutan parmağını yalar” atasözünde bir kerametin varlığına kananlara söylenecek en etkili söz “bam teline” basmaktan geçer. İktidarın neyin peşinde olduğunun ayırdına varamamış olanlara, yarınların neden güvende olmadığını anlatmak en doğru yoldur.

Türk ulusunun bam teli

Ulusumuzun bam teli, ulusal varlığına, kimliğine olan düşkünlüğüdür. Bu kimlik dar bir kafatasçı anlayışı değil, Atatürk’ün kendi el yazısı ile yazdığı “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” sözleriyle ifade edilmiştir. Kurtuluş Savaşımızın en büyük kazanımı, kavim ve ümmet anlayışından çıkarak Türk kimliğiyle ulusal birliğimizin sağlanmasıdır. Türk Ulusu’nu oluşturanlar, hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler eşittir ve bu eşitlik içerisinde bütün etnik grupların kendi kültürleri, ortak kültürümüzün bir parçasıdır. Türk milliyetçiliğinin gerçek anlamı bu iken, RTE’nin “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” söylemi, İmralı’da yürütülen pazarlıkların hangi zeminde yürütüldüğüne ilişkin ipucu vermektedir. Türk Ulusu, Türk milliyetçiliğini “kişiye özel” bir anayasa uğruna paspas yapanları bağışlaması beklenemez.

Bölücü başına verilen yeni paye

İktidarın İmralı süreci vesilesiyle ne kadar aymaz olduğu evvelki gün yaşanan gelişmelerle bir defa daha açığa çıkmıştır. BDP’nin “İmrali süreci” için seçtiği vekillerin isimlerini kabullenmeyen iktidar, nihayet adaya gidecekleri İmralı sakininin seçmesi suretiyle olur vermiştir. Şifahi olarak Apo’nun seçtiği adayları BDP’nin bildirmesi yeterli görülmemiş, yazılı olarak isimler Adalet Bakanalığı’na bildirilmiştir. BDP’den yapılan açıklamada Adalet Bakanlığı’na ismi verilenlerin Apo tarafından belirlendiği açıkça ifade edilmiştir. Bunun anlamı iktidarın kendisi dahil İmralı’da Kürtler adına Bölücü Başı’nın “Baş Müzakereci” olarak tescil edilmesidir. Bölücü Başı’nın manevra sahası sınırlıdır ve onunla yapılacak müzakerelerle nereye varılacağı aşikardır. Esasen aranan çözüm değil amaca ulaşmak için zaman kazanmaktan ibarettir. Bu bir bakıma giderek, AB ile başlatılan ucu açık müzakerelere dönüşecektir. Müzakerelerden gerçekte herkes umudunu kesmiş olsa da AKP geçen zaman içinde “İleri Demokrasisini (!)” perçinleştirmiştir. Şimdi de asıl hedefin, İmralı süreci aldatmacası ile “sultanlığa” kazasız belasız geçiş sağlanmasıdır.

Kürt sorununa ilişkin birkaç söz

Ülkemizde Türk Ulusu’nu oluşturan mevcut etnik grupların kendi adlarına etnik milliyetçilik yapmaları nasıl aykırıysa, Kürt milliyetçiliği de ulusal birliğimize karşı bir tehdittir. Şu an ülkemizde yaşanan kimlik sorunu, bu ayrımcı milliyetçilikten kaynaklanmaktadır. Elbette geçmişte Kürt kökenli yurttaşlarımıza karşı büyük haksızlıkların yapıldığı, insanların hor görüldüğü acı bir gerçektir. Bugün ülkemizde yaşanan haksızlık, hukuksuzluk, özgürlüklerin sınırlandırılması ise ülkemizin bütününü kapsayan sorunlardır. Bunların çözümü ülkenin çağdaş bir demokrasiye kavuşmasıyla sağlanabilir. Ülkenin bir bölümünde yaşayan yurttaşlara ayrıcalıklar verilmesi, devletimizin kuruluş felsefesine aykırı olduğu için, ülkede kaçınılmaz olarak baş kaldırılara ve çözülmelere yol açar. Bu anlayışa sahip olanların yaptıkları pazarlıkların kimse için “hayırlara vesile olmayacağı” görülecektir. Türk Ulusu kendi varlık ve bütünlüğüne kastededenleri sandıkta cezalandıracaktır. Yeter ki halkımıza ulaşarak bir devlet olarak varlığımızı tehdit eden gelişmeleri anlatalım ve nurani maskelerin arkasındaki şeytani planları göstermesini bilelim.

Son Dakika Haberleri