25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mezhepçilik yobazlığın öteki adıdır

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-Kasım Süleymani’nin hedef alınmasından sonra, İslamcılar içinde ciddi bir kesim mezhepçi tepkilerle ABD saldırısını onaylayan yorumlar yaptılar. Mezhepçilik hastalığı nasıl yenilir?

Mezhepçilik söz konusu olunca aklıma merhum Falih Rıfkı Atay’ın Dünya gazetesi sahibiyken söylediği bir söz gelir. Yanıta önce onunla başlayayım:

Merhum Atay bir gün gazetenin İstihbarat odasına girer ve muhabirlerin hepsine:

“Kuuzum bana söyler misiniz Dünyada “daha iyi”si olmayan tek şey nedir?” diye sorar. Çocuklardan kimi “şeytan” der, kimi “ölüm” diye yanıt verir. Sonunda Falih Bey:

“Bilemediniz çocuklar! Daha iyisi olmayan tek şey “yobazdır, yobaz!” der ve odadan çıkar.

Mezhepçilik yobazlığın öteki adıdır ve gerçekten “daha iyi”si yoktur. Çünkü mensuplarını, birileri tarafından bozulmuş olan dinin, kör eden kalıpları içine hapseder.

O nedenle şimdi mezhepçilerin, İranlı General Kasım Süleymani’nin Bağdat Havaalanından ayrılırken ABD tarafından roketle vurulup öldürülmesini desteklediğine ilişkin gözlemlerinizde bence hayret edilecek bir şey yoktur. Çünkü bunlar hayata önce kendi mezhepleri açısından baktıkları için “öldürülen General Şii mezhebinden olduğuna göre iyi olmuştur” derler.

Atatürk işte o nedenle “mezhepçiliği” yok etme mücadelesine her şeyden çok önem verdi. Ama mezhepçiler, baş edilmesi zor zehirli otlar gibi, toprak üstüne çıkmak için fırsat kolladılar ve “demokrasi”nin zaaflarını kullanarak boy gösterdiler. Onunla da kalmayıp “laik” Cumhuriyeti iyice hırpaladılar.

Şimdi “mezhepçilik” nasıl yenilir?” sorusuna doyurucu bir yanıt vermek maalesef bana artık mümkün görünmüyor. Buna rağmen eğitimin tekrar çağdaş ve laik devlet esaslarına göre düzenlenmesiyle ve halkın refah düzeyinin güçlenmesiyle uzun vadede bir sonuç alınabileceğini umuyorum.

2- 8 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin, Libya konusunu görüşecekler. Önerilerinizi alabilir miyiz?

Gazetelerdeki haberlerden anladığımıza göre Libya’da Rusya, General Hafter’e destek vermektedir. Bu Türkiye’nin Libya konusunda izlemekte olduğu politikayla bağdaştırılması zor bir durumdur. Çünkü bilindiği gibi Hafter Libya’daki meşru hükümeti askeri güç kullanarak devirmeye çalışmaktadır.

İşin bir başka kötü tarafı da General Hafter’in sadece Rusya’dan değil, başta ABD olmak üzere Batı devletlerinden de destek almakta oluşudur.

Türkiye’nin meşru Libya hükümetiyle imzaladığı ve iki ülkenin Akdeniz’deki meşru çıkarlarını korumayı amaçlayan Anlaşma bu kadar zorlama karşısında “yaşama” gücüne sahip olacak mı, bizi ilgilendiren öncelikli soru budur.

O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Putin’i, “Rusya’nın Akdeniz’deki çıkarlarının Hafter’i değil Tripoli’deki meşru hükümeti desteklemekle sağlanacağına ikna etmesini” beklemek gerekir.

İtiraf edeyim ki bu bana güçlü bir ihtimal olarak görünmemektedir.

Bununla birlikte Erdoğan’ın Putin’den hiç değilse “Libya’ya karışmamak” konusunda söz alması bile kanımca bu görüşmenin başarısını gösterecektir. Çünkü bu Erdoğan’la Putin arasında giderek artan işbirliği anlayışının geliştiğini gösterir.

Ancak böyle bir gelişmenin NATO içindeki müttefikimiz ABD’den ne kadar ve nasıl tepki göreceği düşünülmesi gereken ayrı bir konudur.

3- 2020 yılının ilk haftasındayız. 2019’dan farklı olmasını istedikleriniz nelerdir?

Ben şahsen “eski”leri özleyenlerden değilim. Daha iyi yaşamı o yüzden hep “ileri”de ararım.

Ancak itiraf edeyim ki birbirinden kötü yıllar birbirini o kadar çok ve sık şekilde izledi ki, 2020’ye de “iyimser”likle bakmıyorum.

Bu temel bakışıma rağmen 2020 için yine de “iyi” şeyler söylemek isterim.

2020’nin yurtiçinde 2019’dan farklı olması için Türkiye’nin öncelikle “iyi işleyen bir demokrasiye” kavuşmasını isterim. Ama üzgünüm ki AKP iktidarı elinde buna şans görmüyorum.

Keza 2020’de ülke ekonomisinin düzlüğe çıkmasını isterim ama AKP elinde bunun da her gün daha kötüye gideceğinden endişeliyim.

Hırsızlıkların, nüfuz suiistimallerinin önlenmesini isterim. Ama onları sahneye koyan AKP’den, aksini beklemeyi de gerçekçi görmüyorum.

Dış politikada “Atatürk dönemi anlayışına” dönülmesini isterim. Ama üzgünüm ki Enver Paşa’nın “maceracı” anlayışından vazgeçileceğini düşünmüyorum.