25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2016’nın kurtuluş reçetesi Altıok...

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Yer, gök, doğa ve en önemlisi de insanlık, giderek tükettiğimiz şu garip dünyanın viranelerinde yaşananlar karşısında utanıyor mudur acaba?..Hayvanlar alemi, bitkiler, kar, yağmur, rüzgar, bulutlar, güneş, ay, aydınlık ya da karanlığın yüzü kızarıyor mudur acaba yeryüzünde yaşamı tüm canlılara cehennem eden olaylar karşısında?..Toprak, su ve hava acaba doğanın insana verdikleri karşısında derin ve kahredici pişmanlıklar yaşıyor mudur?..Yukarıdaki soruların tamamına “hayır” yanıtı verecek kaç insanoğlu yaşıyordur acaba yeryüzünde... İnsanların kaçı karabasan çökmüş, paslı dişlilerinden kan akan şu yaşam çarkından mutluluk alıyordur ki?..Dünyadaki mutsuzluğu sorgularken mesele yalnızca Türkiye değil... Canlıların yaşadığı dünyanın her köşesinde, acaba “yeni yıl geliyor” diye sevinen kaç kişi vardır... Tek kişi olacağını sanmıyorum!.. Çünkü yaşam, Noel Baba’nın hediyesine odaklanmış, geyiklerin çektiği arabaların yolunu gözleyen çocukların, dünyadan bihaber hayallerinden ibaret değil!..Çünkü ne yazık ki, yaşamın kahredici, tüketici, acılı, ıstıraplı, kavgalı ve özetle mutsuz yanları, tebessüm ettiren zamanlarından çok ama çok fazla...
İnsanı vuran icatlar!..Oysa hepimiz biliyoruz ki, dünyanın oluşumu kötülükler üzerinde kurulmadı... Denizler, göller, nehirler, rengarenk ormanlar ve tertemiz doğanın insanlıkla tanıştığı milyonlarca yıl öncesinde, dünya paylaşılamayacak kadar büyük, hesapsız ve en önemlisi de sorunsuzdu...Ne zaman ki dünya nimetlerinin hava, su ve topraktan ibaret olmadığı anlaşıldı; işte o zaman ok, yay, mızrak, balta, kılıç ve kalkan da icat oldu... Ve ne zamanki teker icat oldu yollar kısaldı ve en önemlisi de ne zaman ki “silah icat oldu, mertlik bozuldu”, işte şehirleşen yaşamlar büyüdükçe ihtiyaçlar da arttı ve insanlığı birbirine düşüren rantın kirli yolları da keşfedilmiş oldu...Hep birlikte düşünelim; Tekerleği bulan garip, milyonlarca insanın trafik kazasında ölmesini planlamadı herhalde!.. Ya da o kaşifin amacı, tekerlekler üzerinde ilerleyen savaş araçlarının insanlığa kurşun, bomba ve füze fırlatabilmesi değildi...Düşünsenize, barutu bulan insanoğlu acaba dünyanın her köşesinde aynı anda binlerce kişiyi toprağa düşürecek katliamlar mı planlamıştı?..Hele “gübre” gibi tarıma hizmet eden bir malzemeyi icat eden kaşif, o üründen bombalar yapılabileceğini kestirebilir miydi?..Fotoğraf makinesini keşfeden bilim insanı, yıllar sonra kameraların bombalanacak şehirleri havadan görüntüleyebileceğini düşünebilir miydi?..Şu telefonu bulan Graham Bell, o müthiş aletin bir gün kibrit kutusuna sığacağını, o aletle teröristlerin de haberleşeceğini ve onun aracılığıyla “savaş” talimatları yağdırılabileceğini aklından geçirdi mi?..
Dünyayı kirleten savaş!..Evet, bugün yeryüzünde yaşamı kolaylaştıran ne varsa, ne yazık ki çok büyük bölümü aynı zamanda dünyayı, insanlığı, yaşamı, barışı, huzuru ve geleceği vurmakta da kullanılıyor...Biz iyisi mi burada duralım ve dünyanın teknolojik araçlar üzerinden bile nasıl tehdit altına alındığının trajikomik örnekleriyle yetinelim...Çünkü iyilikle kötülüğün insan elinden çıkan malzemelerini sıralamaya kalkarsak, felsefeyi bile ağlatır, yeni yıla girdiğimiz şu ilk günden itibaren kapkara bir tablo çizerek umudunuzu da kırmış oluruz...Baksanıza, 2015’de geldi geçti... Hem de arkasında ateş ve barut kokusu bırakarak... Hem de Türkiye’nin yanı başında, “IŞİD” adlı terör grubunun işgal ettiği topraklardan ta Avrupa’ya kadar kan sıçratarak!..Çünkü 2015 de bizzat insanlık eliyle kirletildi... Çünkü dün bizden uzaklaşan yıldan kalan en kahredici eylemlerden birini örnek versek bile, insanlığın uzay çağında nasıl karanlığa ve kötülüğe sürüklenmiş olduğunu da kanıtlamış oluruz;Petrol savaşlarının dayattığı işgal planları tüm dünyayı Ortadoğu üzerindeki rant kavgasıyla tehdit ederken, bağnazlık 2014’te olduğu gibi 2015’te de Ortaçağ’dan kalma usullerle “kafa kesti” sokaklarda... 2015’in ne kadar acı bir yıl olduğunu anlatmıyor mu bu dehşet verici örnek?..
Umut ‘Aydınlanma’da...Peki; “İlkçağ”lardaki var olma mücadelesi, Ortaçağ’daki kıta savaşları ve 19. yüzyıldaki 2. Dünya Savaşı’nın ardından 2 binli yıllarda tehlike çanları çalan “3.dünya savaşı” tehdidi sınırımızın dibine katliamlar yaparken, nasıl çıkacağız huzura, aydınlığa ve barışa?..Bu köşenin düzenli takipçileri bilirler; bu sütunda sevda da var oldu, ne yazık ki savaşlarda!.. Yaşamın “paradoks”larını “öykü” gibi aktarırken; ve de bir yandan tehdidi- tehlikeyi- çıkmazı işaret ederken, diğer yandan her fırsatta “çıkış”ı da göstermeye çalıştık...Evet, dünya ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz Ortadoğu 2015’te de kana bulandı... Dicle ve Fırat sularındaki hesaplarla, bu kaynakların çevrelediği verimli arazilerdeki petrol savaşları büyüyeceğine göre, bu yıldan sonraları da bu coğrafyada çok kan akacak...Ancak gericilik, bağnazlık ve karanlığın çevrelediği topraklardaki günümüz koşullarının, emperyalizmin devleti çembere aldığı 1919’dan kötü olmadığını bir kez daha vurgulamak zorundayız...Hilafet özlemciliğine, AKP’nin dayattığı cumhuriyet karşıtlığına ve “kinci cumhuriyet”çilerle liboşların pohpohladığı yıkımcılığa karşı elimizde tek “reçete” kaldı; Büyük Atatürk’ün mirası “Altıok” ve çağdaş cumhuriyetin temellerini atan “Aydınlanma Devrimi...”“Dahili ve harici bedhahlar”a rağmen, elbirliğiyle “ilelebet payidar” etmeye çalışırsak, 2016’dan sonralara belki karanlık bir cumhuriyet bırakmamış oluruz...Ne pahasına olursa olsun; savaşsız, huzurlu, çağdaş ve aydınlık bir Türkiye yaratabilmek için hepinize mutlu yıllar...