24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD ekonomisinde öncü deprem sinyalleri mi?

Ali Develioğlu

Ali Develioğlu

Site Yazarı

A+ A-

ABD borsası yediği beklenmedik tokadın paniği içinde! Batı medyasında üç gündür baş manşet!

Pazartesi günü Dow endeksi sadece bir kaç saat içinde 1600 puan düşerek tarihsel rekor kırdı, salı günü ise 1100 puan düşüşte karar kıldı! Çarşamba günü düşüş durdu. Hisse senedi fiyatları düşüş oranında ise ilk gün yüzde 4,6 ile geçen ağustostan beri en sert düşüş yaşanırken, iki günde toplam düşüş yüzde 10 oldu! 2008 krizinde bu oran yüzde 22`nin üzerindeydi.

Wall Street borsası ABD'nin kredi notunun düşürülmesinden bu yana en kötü günü yaşadı ve Çin'in yuanı devalüe etmesi, Brexit ve başkanlık seçimi öncesi görülen satışları da çok aştı. Şirketler değer kaybetti.

Küresel ekonomi zincirleme bağlı, sarsıntı hemen yayıldı: Japonya`da yüzde 5, Çin`de yaklaşık yüzde 3,5, Avustralya`da yüzde 3, Doğu Asya ortalaması yüzde 6 çöküş! Türkiye yüzde 3. AB`de yüzde 3-4 arası. Aşağıdaki grafik Wall Street borsasındaki ani çöküşü gösteriyor:

ABD ekonomisinde öncü deprem sinyalleri mi? - Resim : 1

Ne oluyor? 2008 küresel krizinin hala süren ardçı sarsıntılarından biri miydi bu? Yoksa yaklaşan yeni bir derin krizin öncü sarsıntılarından biri mi? Yoksa kriz falan görünmüyor mu?

Genel kanı ve yatıştırıcı açıklamalar:

2008 krizi ABD ve AB`de toplam 50 trilyon dolarlık iflas ihtimali doğurmuştu. Ancak hükümetler büyük banka ve tekellere trilyonlarca dolar (sanal) güvenceler sağladılar. Milyonlarca çalışanı sokağa atarak krizin bedelini onlara ödettiler. Kendilerine ucuz hammadde sağlayan; Rusya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika`ya müdahaleleriyle, ucuza mal üreten bazı yeni dijital yöntemlerle ve sıkı para politikalarıyla ancak 2014`yılında krizden çıkabildiler.

Çalışanlar artık hiçbir zaman 2008 öncesi gelir düzeyine ulaşamayacak olsalar da, Batı ekonomisi son 2 yıldır ağır aksak yeniden iyileşme dönemine girdi. Önce ABD`de sonra AB`de... Ocak ayında ABD`de istihdam oranı 2008 krizi öncesi düzeyini yakalamış, yüzde 3`e yaklaşan maaş zammı vaadedilmişti. Yani Wall Street borsasındaki dünkü olağanüstü çöküş, artık ardçı bir sarsıntı sayılamaz.

Öte yandan ekonomiyi yönetenlere bakılırsa yeni kriz olasılığı da yok! ABD Hazine Sekreteri Mnuchin :

" Borsa gayet sağlıklı işliyor, Trump`ın başkan olmasından bu yana yüzde 30 yükselmişti, hükümetin son vergi reformu sayesinde ekonomik büyüme sürecek. Sorun yok.".

Olay onlara göre, yatırımcı ve spekülatörlerin `aşırı risk iştahının rizikosu`, geçici panik dalgası. Aralık ayındaki yüzde 2,6 büyüme hızı sürecek. Janney Capital tekelinin yatırım şefi Luschini: " Ekonominin temelleri gayet sağlam." `Uluslararası mali piyasalar bu düşüşle çalkalanacak, sular bulanacak ama sonunda yeni bir denge noktasına gelinecek` diyorlar. Son aylarda borsada `şişen` yatırımcılarin `havası biraz alınmış oldu` görüşündeler. Ama yatırımcılar ve madya endişeli, volatilite zirvede.

Konjünktürel, güncel nedenler?

Bir haftadır hisse senedinden kaçan büyük yatırımcı veya spekülatör, güvenli liman olmaları nedeniyle hazine tahvili ve altına yöneldi. Tahvil faizi yüzde 2,4`ten yüzde 2,9`a yükseliverdi. Bu cambazlar güvenceli tahvil faizi yüksekken, paralarını, doğası icabı rizikolu hisse senetlerinde niye tutsunlar ki?

Hazine tahvillerinin daha karlı hale gelmesi ise, Trump hükümetinin son vergi reformundan kaynaklanıyor. Kongreden kolayca geçen bu reforma göre, şirket vergileri yarıya inecek! Seçim kampanyasında`istihdam` sözü vermiş olan Trump, böylece işverenleri yeni iş alanları açmaya yönelteceğini iddia ediyor, halkın ağzına bir parmak bal çalıyor. Halbuki ABD, faiz, borsa ve tahvil spekülasyonuna her gün daha fazla batarak reel ekonomiden uzaklaşmakta.

Bu `reform` yılda 1 trilyon doları aşkın ek bütçe açığı doğuracak! Açığı kapatma çareleri; ya para basmak (enflasyon), ya dünya pazarlarının Çin ve Almanya tasfiye edilerek soyup soğana çevrilmesi (savaşsız kesinlikle olanaksız) ya da yılda 1 trilyon dolar daha ekstra borçlanmak. Trump, dünyayı soymak için haydutluk gezilerine çıktıysa da, bu üçüncü yolu seçti! Eh, Soros gibileri şimdi karlı hazine tahvillerine üşüşecekler. Borsanın son çöküş nedenlerinden ilki.

İkinci güncel neden, FED`in mart ayı sonrası faiz oranlarını sürekli yükseltmeye başlayacağı beklentisi. İstikrarsız yeni bir dönem yani. Faizlerin artması; `sermayenin marjinal etkinliğini` ve dolayısıyla kar oranlarını azaltarak, ürün fiyatlarına `zam` baskısı yapacaktır. Bu da enflasyon demek. Borçlanma maliyetinin enflasyon yüzünden pahalılaşması hisse senetlerinde randıman azalmasına yol açacak, bu da borsa spekülatörlerini satışa itecektir.

Çalışanlara yüzde 3`lük maaş zammı da enflasyon beklentisini besliyor! İşçiler için olumlu. Ama bu da, hem arz ve talep kuralı gereğince `taleb`i arttırarak hem de kar oranını korumak isteyen işverenleri fiyat artışlarına iterek enflasyonist baskı yapacak. Yani her bakımdan borsa spekülatörleri enflasyon bekliyor. Bu da senet satışı demek.

Diğer taraftan Çin ve Almanya karşısındaki muazzam ticaret açığının kısa vadede kapanması olasılığı da ufukta görünmemekte. Yani ABD; ekonomisinin tam toparlanmaya başladığı, tekel kazançlarının şişmeye başladığı, DAVOS`ta her şeyin süt liman olduğu, IMF Başkanı Lagarde`nin "Gelin bu anı kutlayalım" diye çağrı yaptığı ve Trump`ın da kendisini ekonomik iyileşme kahramanı ilan ettiği bir dönemde aslında kabus görüyor!

Bazıları çöküşü `Algo-Trade` denilen, bilgisayar programlamasındaki hatalara bağlıyor. Ama Dow Jones`tan çok daha büyük S&P 500 hisse senedi borsası geçen tüm hafta boyunca toplam 1 trilyon dolara aşkın kayba uğradı. Yani bu gerekçe bir kandırmaca.

Pazartesiden beri en fazla zarar görenler:

Yatırımcılar tüm ocak ayının borsa kazancını sadece 1 gün içinde yitirdiler! En büyük zararı, ABD`nin en büyük üçüncü bankası Wells Fargo gördü : tam 5,1 milyar dolar! Dünyanın en zengin üçüncü kişisi Warren Buffett`in bankası. 2015 Bilançosu 1 trilyon 800 milyar dolar ve ülke çapında toplam 8700 şubesi var! Neoconların baş destekçilerinden Buffet (BIlderberg zenginler kulübünden), iktidara geldikten sonra Trump`a karşı yumuşamıştı.

İkinci mağdur Facebook yaratıcısı ve sahibi Mark Zuckerberg: 1 Günde 3,6 milyar dolar kaybetti.

Dünyanın en zengin adamı Jeff Bezos ise 3,3 milyar dolar zararla üçüncü sırada yer aldı. 120 milyar dolar serveti olan Bezos, Amazon.com şirketinin ve meşhur The Washington Post gazetesinin de sahibi. Bilderberg zenginler kulübü üyesi, azılı bir neocon destekçisi ve Trump karşıtı.

Amerikan Forbes listesinde yer alan dünyanın en zengin 500 kişisi pazartesi günü bu borsada toplam 114 milyar dolar zarara uğradı.

Batıda ekonomik krizin yapısal nedenleri

Geçmişte ekonomik krizler; kitlesel iflaslara, toplu işten çıkarmalara, yoksulluğa ve hükümet krizlerine dönüşmeden önce ilk sinyalleri hep borsadan verdiler; finans krizi! Borsa barometre yani. 2008 krizi öncesini de; faizlerin ve enflasyonun düşük tutulduğu, ham petrol fiyatlarının düşük olduğu, borsa karlarının zirve yaptığı ve sanal ipotek teşvikli emlak spekülasyonu balonunun olağanüstü şiştiği uzunca bir dönem izlemişti.

1997 /1998 yıllarında Güney Doğu Asya kısa bir kriz yaşamıştı. Batının bilgisayar teknolojisine daha erken geçmesi ve üretimde verimliliği arttırması oraya olumsuz yansımıştı. Bu yüzden enerji ihracatından gelirleri azalan Rusya da krize sürüklendi. Kısa bir Asya krizi ortaya çıktı. Ancak Çin bundan ders çıkardı ve hızla büyüdü. Rusya Federasyonu yağmalandı ve geri kaldı.

1999-2002 yılları arasında, Latin Amerika, Türkiye ve Orta Doğu ülkeleri ABD`nin siyasal, askeri ve ekonomik müdahaleleri sonucu kriz dönemi yaşadılar.

Buna karşılık 90`lı yıllarda Batı ekonomisi büyümesini sürdürdü. İşsizlik azdı, maaşlar görece iyiydi, gayrimenkul piyasası altın çağını yaşıyor, her gün yeni şirketler kuruluyor ve borsa zenginleri durmadan artıyordu. Borsa önce Avrupa`dan sinyal verdi. 2001`de. Ortak para birimi Avroya geçilmesi Avrupa büyük tekellerini zenginleştirecek ama yarım milyarlık zengin bir pazar oluşturan Avrupa halkının alım gücünü hızla düşürecek bir şekilde ayarlanmıştı. Krize girilmese de, duraksama başlıyordu. Doğu Asya ekonomileri de AB dış ticaretini frenleyecekti.

ABD borsasında ciddi sinyaller özellikle 2003`te başladı. İşsiz sayısına yaklaşık 2 milyon yeni insan eklendi. Borsada volatilite arttı! Önlemler işe yaramadı.

2008`de önce Wall Street borsasındaki çöküşle başlayan finas krizi, çabucak ABD reel ekonomisine oradan da önce Avrupa`ya sonra tüm dünyaya sıçrayacaktı: İflaslar, onmilyonlarca yeni işsiz, hızla yeni tekelleşme, kapanan binlerce orta ve küçük işletme, yarı fiyatına gayrimenkul satışları... Bu dönem ayni zamanda ABD ve AB`nin birlikte Orta Doğu ve Kuzey Afrika`da en saldırgan müdahalelerine sahne oldu. Toparlanma ve yeniden ağır aksak büyüme ancak 2013`te başlayabildi.

Ama bu arada Çin ekonomisi 4 kat büyümeyle dünya ikincisi konuma ulaşıvermişti! Batı pazarlarında etkin bir güç haline gelmekteydi. IMF "Çin`in daha hızlı büyümesi dünya için bir rizikodur` açıklamasını yaparken, Brüksel, Çin şirketlerinin son yıllarda Avrupa`nın dev şirketlerini ardı ardına satın alma atılımına karşı önlemler getirecekti.

Kuşkusuz, yeni buluşlar, üretici güçler ve üretim araçlarındaki yenilenmeler malların daha ucuza ve daha kolay üretimini sağlayarak, büyüme ve refah artışına yol açarlar. Örneğin, 1880-1910 arası böyle bir dönemdi; Batı sanayisinde müthiş buluşlar, alt yapıda dev yatırımlar, muazzaam üretim artışı ve zenginleşme... Ancak madalyonun diğer yüzü de vardı; işverenlerin sadece bir kaçı değil hemen hepsi birden bu yeni buluşları kullanarak daha ucuza daha çok mal üretmeye kalkışınca, milyonlarca çalışanı sokağa atıyor, alım gücünü düşürüyor, şirketlerin karları bu yüzden tekrar azalıyor, zayıf olanları iflasa sürükleniyor, küresel rekabet savaşa yol açıyordu.

İkinci Dünya Savaşı sonrası da ABD ve Avrupa ( ve artık yavaş yavaş Asya da) yepyeni teknolojik buluşlarla üretim araçlarını yenilediler; kömür enerjisinden petrol ve elektrik enerjisi sistemlerine geçildi, yeni bir altyapı oluştu, kar oranları görece yükseldi, refah ve zenginlik arttı. Kuşkusuz bu gelişmenin emperyalist nedenleri de vardı. Ama 1980`li yıllarda dünya ekonomileri ve borsaları yeniden kriz sinyalleri ( 1983 krizi, Kara Pazartesi 1987...) vermeye başlıyordu. İşsizlik yine artışa geçmişti.

Azalan kar oranları!

80`lerdeki bu ekonomik daralmayı Batı önce Varşova Paktı`nı dağıtıp yeni pazarlar kazanarak dengeledi. 1990 başlarında bilgisayar icadı ve internet teknolojisi, tüm sektörlerde üretim araçlarının tekrar yenilenmesini sağladı. Ekonomi bir kez daha yeniden yapılandı. Ama bu sadece 10 yıl sürebilecekti, her zamanki gibi yine bir bedeli de vardı. Yaklaşık 2000 yılından itibaren küresel ekonomi Batı`dan başlayarak yine Birinci ve İkinci Dünya Savaşı öncelerine benzeyen çöküş semptomları gösterecekti. Kar oranları yeniden düşmeye, alım gücü çökmeye, iflaslar artmaya ve tekelleşme hızlanmaya başladı.

1998-2005 yılları arasında Batıda ortalama kar oranındaki düşüş yaklaşık yüzde 16 olmuştur! Piyasada mal bollaştı, satın alan azaldı! Halklar borçlandı.

Ama bu düşüş orta ve küçük ölçekli reel sanayi sektörlerinde yaşandı. Devletleri yöneten ve keyiflerince ücret-fiyat uygulama imkanına sahip olan tekellerin kar oranı ise aksine büyük artış gösterecekti. 1980 - 2017 arası dönemde tekellerin küresel ortalama kar oranı yüzde 17`den yüzde 67`ye çıktı! Alttaki grafikte görülüyor:

ABD ekonomisinde öncü deprem sinyalleri mi? - Resim : 2

Bu grafik ayni zamanda tekelleşme sürecinin 1945 - 1980 arası yavaş ve sakin olduğunu, görece şirketlerin daha eşit olduklarını ve ekonomilerin daha istikarlı olduğunu da göstermektedir. Avrupa`nın görece demokratik yılları! Sonra Türkiye`de 12 Eylül 1980 darbesi.. Orta Doğu`da Kissenger diplomasisi... Brzezinski doktrini... Turuncu devrimler... SSCB ve Varşova paktının çökertilmesi... Tekellerin kar oranında mütiş artış ve dünyanın hızlı bir tekelleşme sürecine yeniden girmesi!

1980`den beri hızlanan bu tekelleşme süreci 2008 krizinden sonra, yukarıdaki grafikte de görüldügü gibi, baş döndürücü bir tempoya ulaşacaktı: Banka, iletişim, enerji, inşaat ve hizmet sektörlerinde binlerce şirket el değiştirdi, büyük balık küçük balığı yedi. Örneğin, Warren Buffett`in Wells Cargo`sunun, devletin krize karşı önlem diye enjekte ettiği 25 milyar dolardan da yararlanarak, Wachovia adlı küçük bankayı 15 milyar dolara, yani ikinci el fiyatına satın alması gibi.. ABD ve AB`de böyle binlerce örnek yaşandı. Ayrıca yeni bilgisayar ve internet teknolojisi bazı yeni tekellerin ( Facebook, Google, Mail gibi) doğmasını sağladı, milyonlarca posta ve banka çalışanı sokağa atıldı, reel sektörün kimyası değişti.

2008 Küresel krizi sonrası tekelleşmenin korkunç hızını kavrayabilmek için aşağıdaki şu önemli grafiğe de bakmak gerekir:

ABD ekonomisinde öncü deprem sinyalleri mi? - Resim : 3

Grafikte, altta yatay yönde yıllar, yanda dikey yönde trilyon dolar üzerinden dünyada toplam gelir durumu gösteriliyor. Mavi çizgi dünya nüfusunun yüzde 50`sinin toplam gelirindeki artıs ya da azalma, kırmızı çizgi ise dünyanın en zengin 62 kişisinin ( Bilderberg zenginler kulübü) toplam gelirindeki artış ya da azalma. Mavi ve kırmızı çizgiler 2015 yılına geldiğinde kesişmişler, ayni olmuşlar: yaklaşık 1,7 trilyon dolar! Bu şu demek: 2015 yılında dünya nüfusunun en yoksul yarısının ( 3,5 milyar insan) toplam geliri, bu 62 zenginin toplam gelirine eşitlenmiş! Yani 2003 yılında yaklaşık 700 milyar dolar olan bu 62 zenginin toplam geliri sadece geçtiğimiz son 11 yıl içerisinde olağanüstü bir hızla artarak, 3,5 milyar insanın toplam gelirine eşit hale gelmiş! O 3,5 milyar yoksulun toplam geliri ise 2010 yılında 2,6 trilyon dolar civarında iken sadece 5 yıl içerisinde yaklaşık 1 trilyon dolar azalmış! Yani yoksulun cebinden çıkıp bu 62 zenginin cebine girmiş. Korkunç bir tekelleşme sonucu! (Grafiğin kaynağı: Oxfam International. Graiğin başlıgı: "Zengin daha zengin oluyor")

Azalan kar oranları: Orta ve kücük ölçekli şirketleri hesaba katarak bir bütün olarak baktığımızda durum tekel karlarınının tersi: 1990 başlarından itibaren bilgisayar teknolojisi kar oranlarının yükselmesini doğurmuş, ama 1998 yılından itibaren bu oranlar yeniden inişe geçmiştir: 7 yılda yüzde 16! . Bu aslında tarihsel bir eğilimdir. Aşağıdaki grafikte `Sermayenin Marjinal Etkinliği`nin ( ki randımanı gösterir) 1960`tan beri nasıl bir tarihsel düşme eğilimi içinde olduğunu görüyorsunuz. Her ikisi de genelde paralellik gösterdiklerinden, bu grafiği dolaylı olarak, kar oranlarının 60 yıllık tarihsel eğilimi olarak da düşünebilirsiniz. ABD, Almanya ve Japonya`yı kapsıyor. Grafik şunu gösteriyor: kar oranları çeşitli yıllarda geçici olarak yükselmişlerse de, sonuçta bu onların uzun vadeli stratejik düşme eğilimini değiştirmemiş:

ABD ekonomisinde öncü deprem sinyalleri mi? - Resim : 4

Özetle: 1990 - 1999 arası bilgisayara bağlı kar oranı artışı yaşandı, ama sonra kar oranları eski savaş öncesi dönemlerde olduğu gibi, başaşağı gitmeye başladı. Bu tarihsel eğilim ve tekelleşme şu anda da devam ediyor. Kar oranındaki düşüş ekonomik krizleri doğuran kalıcı yapısal bir faktördür. 2008`den daha da derin yeni bir kriz için gerekli koşullar fazlasıyla mevcut yani.

Hatta son yıllarda Batının yeni bir küresel krize girmesi daha da kolaylaştı. Çok önemli bir yapısal faktör daha devreye girdi: Rakip Çin faktörü!

Rakip Çin faktörü ve ekonomik gücün Asya`ya kayması!

Çin`in, Batı 2008 krizindeyken, 8-9 yıl içerisinde 4 misli büyümesi her şeyden önce kendi iç dinamiklerinin sonucudur. Ayrıntıları burada konumuz değil ama sonuçta Çin müthiş bir hızla üretici güçlerini ve alt yapısını yeniledi, yenilemeye devam ediyor. Öyle ki Avrupa`ya oranla alt yapı açısından geç kalmış Asya kıtasının da alt yapısını yenilemeye girişiyor: İpek Yolu Projesi!

Çin daha 15 yıl önce tarım, ucuz emek ve dış yatırımlara görece bağımlı bir ekonomi idi.. Son 10 yıldır devasa yatırımlarla ülkesindeki emeğin kalitesini arttırdı, çalışma koşullarını modernize etti ve çalışanların ücretlerini yükseltti. Gelişmiş teknoloji üreten ağır sanayiye, robot teknolojisine, uzay teknolojisine, iletişim teknolojisine yönelik yatırım stratejisi izledi, başardı. Denizaşırı ülkelerde, dünya pazarlarında gelişmiş teknoloji ürünleri satan bir ülke haline geldi. Eskiden Üçüncü Dünya ülkelerinde hammadde ve tarım alanlarına yatırımlar yaparken artık ABD ve Avrupa`da gelişmiş teknoloji alanlarında muazzam yatırımları var, büyük batı şirketlerini satın alıyor. Almanya ile ortak dev teknolojik yatırımları her gün artmakta. Bütün bunlar ABD`nin gözünde çıban başı! En sonunda Trump 19 Ocak`ta Çin rekabetini ABD`nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi``nde baş köşeye koydu. Rusya ise teknolojik bir güç değil ama, dev askeri güç olarak Çin`in yanısıra hedefte.

Özetle: Azalan kar oranları ve hızlanan tekelleşmenin yanısıra, pazarlarının Çin`in büyümesi nedeniyle daralması da, yeni bir Batı ekonomi krizini tutuşturacak son derece önemli ve yeni bir faktördür.

Batı yandaş medyasında Wall Street borsasındaki bu iki günlük sert yüzde 10 çöküş `sadece geçici bir düzeltme hareketiydi` diyenler yalan söylüyor, piyasaları yatıştırmaya çalışıyorlar!

Evet, bu son borsa çöküşü hemen yarın bir ekonomik kriz doğurmayacak, bu açık. 2003 borsa çöküşü de hemen küresel ekonomik kriz yaratmamış, o kriz 2008`e sarkmıştı. Ama yukarıda saydığım yapısal ve konjunktürel nedenlerle önümüzdeki dönemde 2008`den çok daha sert bir küresel krizin bütün koşulları mevcuttur.

Dün Wall Street`ten gelen `düzeltme` aslında yakın gelecekteki yeni bir ekonomik depremin öncü ilk sarsıntısıydı! Sadece o `yakın geleceğin` ne kadar yakın olduğunu henüz bilmiyoruz.

Çok derin yeni bir küresel ekonomik kriz tehdidi Batının boynuna bir sülük gibi yapışmıştır.