25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD kafa vuruşunu neden yasakladı?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Yanlış anlaşılmasın. ABD futbolda kafa vuruşunu değil, 10 yaş altı çocuklarda kafa vuruşu çalışmasını yasaklayıp, 11-13 yaş çocuklarında ise bu tür çalışmalara sınır koydu. Eğer futbolda kafa vuruşu yasaklansaydı, futbolun görsel hoşluk yaratan en güzel yanlarından biri eksik kalırdı. Hatta İngiltere de “İngiliz çocukları yürümeyi öğrenmeden önce topa kafa vuruşunu öğreniyorlar” söylemi de anlamını yitirirdi. Konunun özü şu: Bilgisunarda (internet) dolaşan bir habere göre Amerika Birleşik Devletleri’nde 10 yaş altı çocukların resmi karşılaşmalar ve antrenmanlarda topa kafa ile vurmaları artık yasak. 2010 yılından bu yana topa kafayla vurma sonunda 50 bin kadar beyin sarsıntısı olayı görülmesi üzerine konu mahkemelik oldu. Bu nedenle ABD Futbol Federasyonu, 10 yaş altı çocuklara topa kafa ile vurmayı yasakladı. Konuya ilişkin bir açıklama yapan ABD Futbol Federasyonu Sağlık İşleri Sorumlusu George Chiampas”Potansiyel kafa yaralanmalarına ilişkin parametreleri ve yönergeleri belirliyoruz” dedi. Yıllar önce çalıştığım bir gazetede beynin ön loblarına ilişkin yaşanılan bir gerçeğe değinmiştim. İngiltere’de 19. yüzyılın sonlarında maden ocağında çalışan bir işçinin alnına, patlama sırasında kopan kaya parçası saplanmıştı. Ameliyat sonrası sağaltılan işçinin sonraki yaşamında davranışları ciddi bir biçimde değişiyor, böylece frontal lobotomi (ön lob) hastalığı keşfediliyor. Bunun üzerine ben de şöyle sormuştum: Yıllarca stoper oynayan futbolcuların vurduğu kafalardan ön lob etkilenmekte midir? Beyindeki ön lob insan ve davranışları için öylesine önemlidir ki konu üzerine kafa yoran bilim emekçileri “gerçek anlamda uygarlık ön lobun bir ürünüdür” saptamasını yapıyorlar. Dolayısıyla ön loblar özellikle insanlardaki işlevlerle iki şekilde ilişkili olabilir. Eğer geleceği öngörme işiyle uğraşıyorlarsa, ilgi ve endişeyi denetleyen bölgelere de sahip olmaları gerekir. İşte bu yüzden ön lobları çıkartmak insanda endişeyi azaltır. Ne var ki ön loblara uygulanan lobotomi, hastanın insan olma özelliğini de büyük ölçüde azaltıyor olmalıdır. Geleceğe ilişkin öngörü için ödediğimiz bedel gelecek için endişelenmektir. Felaketi önceden haber vermek büyük bir olasılıkla pek eğlenceli değildir, ama yaşamda kalmak için gereklidir. İnsanların geleceği düzenlemek için ürettikleri öğretiler(doktrin), ahlak, büyü, bilim ve yasaların kökenleridir. Felaketi önceden görmenin yararı, uzun erimde yarar sağlamak adına kısa erimde yarar sağlamaktan kaçınarak felaketi önleme yönünde adım atma becerisidir. Böyle bir öngörüden doğan, maddi açıdan sağlam bir toplumun, sosyal ve teknolojik yenilik için gerekli zamanı olur. Ön lobların tahmin edilen diğer bir işlevi, iki ayak üzerinde durmayı olanaklı kılmasıdır. Dik durmamız ön lobların gelişiminden önce olanaklı olmayabilirdi. İki ayak üstünde durmamız ellerimizi özgür kıldı ve bu da, daha sonra insanların kültürel ve fizyolojik özelliklerinde büyük bir gelişmeye yol açtı. Gözlerden gelen görsel bilginin büyük kısmı insan beyninde en çok artkafa lobuna, işitsel izlenimler de şakağın altındaki temporal lobun üst kısmına gider. Savaşta yan lobunda büyük bir hasar oluşan bir asker bir yıl boyunca hastane koğuşundaki yatağını bulmak şöyle dursun, terliklerini bile giyemedi. Bütün bu gerçekler göz önüne alındığında 10 yaş altı çocuklarda topa kafa vuruşunun yasaklanması akıl ve mantıkla ters düşmüyor. Düşmüyor düşmesine de, ABD’li yetkililer, yöneticiler insan sağlığına bu denli önem veriyorlarsa, Amerikan futbolunu bırakanların düştüğü inanılmaz sağlık sorunları için neden bir çare üretmiyorlar? Savaşta beyin lobu hasar gören asker bir yıl boyunca koğuştaki yatağını bulamıyor ama sonra iyileşiyor. Amerikan futbolunu bıraktıktan sonra kapısından çıktıkları evlerini, yaşamları boyunca bulamayan hastaların durumu ne olacak? 6-7 Ocak 2015 de yapılan Uluslararası Teknik Direktörler Semineri’nde yaptığı konuşmalarından birinde Fatih Terim 10 yaş altında ligimizin olmamasından yakınıyordu. Ne büyük şans! Eğer olsa ünlü teknik adamlarımız çocuklara kafa vurdurmak için ne kadar çok çalışırlardı, kim bilir?
Ödün vermeyen Fenerbahçeli... Saygın büyüğümüz, Ağabeyimiz Halit Deringör’ün “Ödün Vermeyen Fenerbahçeli” adlı kitabı çıkalı neredeyse iki yıl geçti. Ne var ki bu kitabı edinecek zamanı bir türlü bulamadım. Geçen hafta Halit Ağabey ile zaman zaman yaptığımız telefon sohbetlerinden birinde kitabın adı geçince fark ettik. Halit Ağabey imzalayıp adresime gönderdi. Kitabı elime alır almaz şöyle bir baktım. Çoğu yazısını gazetelerde yayımlandığında okuduğumu hemen anımsadım. Ancak benim iyi bildiğim ama birçok insanın bilmediği, büyük bir takımda yıllarca futbol oynadıktan sonra, düzenin karşısında dim dik ayakta durup, en üst kademelerde yöneticilik yaptığı halde düzenin açıklarından yararlanmak bir yana, buna eğilimi olanların yolunu kesen bir dava adamının portresi sanki kitap. Fenerbahçe’de futbolu bıraktıktan sonra çoğu eski sporcunun kulüplerin etrafında gününü gün etmesine karşın Halit Deringör vatana hizmet için hiçbir futbolcunun göze alamayacağı, yaşayamayacağı koşullarda direnişini sürdürmüş, Anadolu’ya hem yönetici hem de futbol adamı olarak hizmet etmiş, başta Fenerbahçe olmak üzere teknik direktör olarak birçok şampiyonluklar kazanmış, bunlarla asla övünmemiş, tam tersine aslan payını hep futbolcularına vermiş... Kitabını imzalarken benim için “ideal arkadaşım” demesi yaşamımın en güzel ödülüdür. Halit Deringör gibi büyük bir Atatürkçü, ödünsüz devrimcinin arkadaşı olabilmek ne büyük bir gönenç. Değerli eşi, yaşam arkadaşı Ruhnevaz Deringör Hanımefendi sunuş yazısında şöyle diyor Halit Ağabey için:” Sanırım 90 yaşına kadar ödünsüz yaşamak önemlidir. Hiç parası olmadığı günlerde üniversiteden aldığı bursla seyahat harcırahlarını birleştirip, Fenerbahçe Kulübü’nün elektrik, su borcunu ödemişti. Cumhuriyet gazetesinde çalışırken basından gelen astronomik teklifleri kabul etmedi. Futbolunun son günleri arkadaşları, yeni kurulan Adalet Kulübü’ne büyük transfer ücretiyle geçtiler; onu da yapmadı. Şimdi emekliyiz, çok parayla değil, insan gibi yaşıyoruz.” Fenerbahçe’nin elektrik, su paralarını ödemek... Bugün kulüpleri soyup soğana çevirenler göz önüne alındığında, bunun üzerine ne söylenebilir ki...