25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD'nin gidişi Fırat'ın doğusu

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Çok açık ve net: ABD sürekli güç kaybederken dünyanın geri kalanı bölgesel ittifaklar yoluyla “önemli mevziler kazanıyorlar”. ABD içindeki belli gruplar bu gidişatı “silahla” tersine çevirebileceklerini düşünseler de “ekonomik gerçekler” bu fikrin imkansız olduğunu hemen ortaya koyuyor. Zira savaşları silahlar başlatsa da sürdüren şey “ekonomilerin gücüdür”. Ve ABD ekonomisi uzun zamandır gerileme içinde bulunuyor. Çin, uzak Asya’da ekonomik mucizeler yaratırken Rusya gibi ülkeler kaynaklarını verimli kullanarak “yeni silah sistemleri” üretiyorlar. Böylece Çin, ekonomik olarak “dokunulmazlar” ligine yükselirken Rusya da “silahlı gücüyle” “dokunulmazlar ligine” ulaşmış oluyor.
Tabi bir de tek başına ABD’yle bilek güreşi yapamayacak olan ülkelerin “bölgesel ittifaklar ve dayanışma” yoluyla güç kazanması ve oyun kurucu olması durumu var. Suriye’de yaşananlar da tam olarak bu. Bölge ülkeleri olarak Suriye, Irak, İran ve Türkiye, Rusya’nın da yardımıyla ABD için “yutulması imkânsız” bir lokma oluşturdular. ABD her yolu deneyerek bu birliği bozmaya uğraştı, PKK/PYD/YPG/DSG’ye on binlerce tır dolusu silah verdi, paralı askerleriyle “teröristleri eğitti” ama bölge devletlerinin kararlılığı sayesinde şimdi geldiği yere “mecburen” dönmeye başladı.
Ancak bu noktada akla gelen soru şu olmalı: ABD, Suriye’den gidiyor diye Türkiye’nin planları değişmeli mi? Bu sorunun akla gelen ilk kısmı Fırat’ın doğusuna yapılması planlanan askeri harekatla ilgili. Görünen o ki bazı odaklar ABD’nin gidişini yeterli görerek harekatın yapılmaması gerektiğini düşünüyorlar. Oysa kanaatimiz odur ki ABD’nin gidişi Türkiye’nin tüm güneyini kontrol altında tutanların PKK’lı, YPG’li, PYD’li, SDG’li teröristler olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. On binlerce terörist sınırlarımızda dolaşırken Türkiye’nin sessiz kalması, Türk milletini koruyacak meşru adımları atmaması düşünülemez. Hele hele “madem ABD, 60-100 gün içinde çekileceğini açıkladı, o zaman bu sürenin sonunu bekleyelim” demek hiç doğru değildir. Türk ordusu, büyük Türk milletinin desteğiyle “teröristleri” yok etmek için acilen “askeri harekatı” yapmalı ve bölgenin kaderini kendisi belirlemelidir.
Bu konuda Suriye, Irak, İran ve Rusya’yla “işbirliği” yapmak, gerekliliğin ötesinde bir zorunluluktur. Zira kendilerini ABD’nin gönüllü askeri gibi gören teröristler sadece Türkiye için değil tüm bölge ülkeleri için tehdittir. Anılan ülkelerin tamamı da bunun farkındadır. ABD’nin her fırsatta bölgeyi karıştırmak istediğini ve bunun aracı olarak da “teröristleri” kullandığını bilmeyen olmadığına göre bölge ülkelerinin huzuru için “tüm terörist gruplar” silahlardan arındırılmalıdır.
Gelinen bu noktada “ABD’yi beklemek”, sonsuz bir takipçilik anlamına gelecektir. Böylece tüm enerji, ABD’nin bir sonraki adımını anlamak/önlemek için harcanacak ve zaman kaybedilecektir. Oysa Türkiye gibi bir devletin “kendi stratejik planlarına” göre hareket etmesi, rakip devletlerin “taktik adımlarının” peşinde “yönünü kaybetmemesi” gerekir. Türk devlet geleneği ve büyük Türk milletinin kudreti “oyun kurucu” olmak için yeterlidir. Tarihin her sayfasına şanla, şerefle imzasını kazıyan büyük Türk milleti ve onun çelikleşmiş ifadesi olan Türk ordusu tüm sınırlarımızı koruyacak ve bölgeyi huzura kavuşturacak yeteneğe sahiptir. On binlerce kilometre uzaktan gelip oyun kuruculuğa soyunanların olduğu bir dönemde Türkiye’nin kendi sınırlarının ötesine nizam vermemesi kabul edilemez bir hata olacaktır.