29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ahlaksızlığın kökenindeki darbe!

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Kurtuluş Savaşı’nın ardından başlatılan Aydınlanma Devrimi’nin önündeki en büyük engel şüphesiz eğitimdeki sorunlardı...
Çünkü cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda, ülkede okuma yazma oranı “yüzde 5” bile değildi... Cahil, yoksul, geri kalmış ve tüm umutlarını yitirmiş bezgin bir kitle, yıllar süren sarsıcı savaşların ardından cumhuriyet yönetimine alışmakta güçlük çekince, ulus ve devlet olmanın önündeki engeller de artmıştı...
İşte o yıllarda, eğitim ve endüstri devrimi ile ulaşıma yapılan yatırımlar, enkaz haline gelmiş bir kitleyi medeniyete koşacak olan bir ulusa dönüştürme çabalarıydı...
Büyük Atatürk en çok da eğitimdeki sıkıntıları aşmak için çabaladı... Harf Devrimi genç Türkiye Cumhuriyeti’ni uygar dünyaya ulaştırmayı hedeflerken, kılık kıyafet devrimi de buna katkı sundu...
Ancak o yıllarda sayıları oldukça az olan öğretmenlerin çabaları Anadolu’daki aydınlanma ateşi için yetersiz kalıyordu...
Çünkü kırsaldaki insanlar, medrese zihniyetinin köleleri gibi çalışan bağnazlar tarafından adeta cumhuriyet düşmanı olarak yetiştiriliyordu...
Velhasıl cumhuriyet için “Çalıkuşu” karakterinde, gönüllü ve özverili aydın öğretmenlere gereksinim giderek artıyordu ve acilen bir şeyler yapmak gerekiyordu...

Mühendis gibi yetiştiler...
Genç cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yüzde 80’lik bölümü köylerde yaşıyordu... İşte bu dönemde Köy Enstitüleri’nin kurulması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad’ın önemli çalışmaları vardı.
Kanad, Cumhuriyeti “ilelebet payidar” kılacak bir eğitim ordusunun özverili çalışmalarına gereksinim olduğunu anlatıyordu...
İşte neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olması sıkıntıları iyice arttırınca, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün himayesinde Köy Enstitüleri’nin kurulması için harekete geçildi...
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla 1940 yılından başlayarak, tarıma elverişli geniş arazisi bulunan 21 köyde enstitüler kuruldu...
Anadolu’nun tüm köylerinden ilkokul mezunu zeki çocuklar, enstitülerde yetiştirilerek, köylere aydınlanma meşalesi taşımak için donanımlı hale getirildi... Hem de her biri en az bir müzik enstrümanını da çalabilen mühendisler gibi...
Köy Enstitüleri, köylülere hem örgün eğitim veriyor hem okuma yazmanın yanı sıra temel bilgileri kazandırıyor, diğer yandan da modern teknikleri öğreterek tarımın gelişmesini sağlıyordu...
Her enstitüye ait bağlar, tarlalar, arı kovanları, besi hayvanları ve çeşitli mesleklerle ilgili atölyeler vardı... 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretime açılmıştı...
Yine aynı dönemdeki eğitim seferberliğinde, köylerde 750 bin yeni fidan dikilmiş, 1200 dönüm bağ oluşturulmuş, okul, yurt, lojman, ambar, ahır, depo ve elektrik santrali ile su kanalları başta olmak üzere yüzlerce inşaat yapılmış, 100 kilometre de yol inşa edilmişti...

Cumhuriyetin aydınları...
Köy Enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmasına kadar geçen süreçte Aydınlanma Devrimi’nin neferlerini yetiştirdi ve oradan mezun olan öğretmenler gittikleri köylere eğitim ışığını taşıdı...
Yücel’den sonra Milli Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında enstitüler “Köy Öğretmen Okulları”na dönüştürüldü...
Ancak iktidara gelişinden itibaren gerici takımına taviz vermeye başlayan Demokrat Parti, 27 Ocak 1954’te enstitülerin kapısına kilit vurdu...
Bu darbeye rağmen, 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde yetişen 1308 kadın ve 15 bin 943 erkek olmak üzere toplam 17 bin 251 öğretmen Anadolu’ya uzun yıllar ışık saçmaya devam ettiler...
O mezunlar arasında Mahmut Makal, Dursun Akçam, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu ve Talip Apaydın gibi önemli yazarlar da
vardı...

Örtbas ve ihanet!..
Köy Enstitüleri’nin kapatılması, cumhuriyeti Ortaçağ’a geri götürmek isteyen çevreler tarafından alkışlandı... Artık Kurtuluş Savaşı öncesinde, mürit-militan yetiştiren gericilik merkezlerine yeniden gün doğmuştu...
Türkiye, o çağdaş eğitim yuvalarının kapatılmasını sarsıntılarını ne yazık ki 60 yılı aşkın süredir yaşıyor...
Menderes iktidarının, cumhuriyetin uygarlık duvarlarında açtığı dehlizde büyüyen karanlık, sözde “eğitim” kullanılarak ülkeyi kuşatmaya devam ediyor...
Unutmayınız ki, Aydınlanma ve uygarlığa vurulan o darbe yalnızca molla-medrese zihniyetini yeniden diriltmedi, günümüzde devleti ele geçirmeye çalışan tarikat ve cemaatlerin palazlanmasına da yol açtı...
Anadolu’nun yoksul çocukları artık kaçak Kuran kursları, tarikat okulları ve yurtları ile cemaat evlerinde bir taraftan cumhuriyet düşmanı olarak yetiştiriliyor diğer taraftan da utanç verici, insanlık dışı uygulamalara maruz kalıyor...
Köy Enstitüleri’nin uygarlık ve insanlık için ne kadar önemli olduğunu işte son tecavüz rezaletlerinden yola çıkarak bir kez daha anımsatmak zorunda kaldık...
Bugünlerde sırtını AKP’ye dayayan Ensar Vakfı’na ait yurtlar ile diğer tarikat ve cemaat merkezlerinde seri taciz ve tecavüz olaylarının kökeninde de genç zihinleri uygarlıktan uzaklaştıranların Köy Enstitüsü düşmanlıkları yatıyor...
Bugünlerde Ensar Vakfı ve benzeri odaklarda yaşanan rezaletleri örtbas etmeye çalışan siyasetçi, yandaş güruh ve “aydın” geçinen muhabir takımı yalnızca Menderes’in 1954’teki linçini alkışlamadılar, savunmasız çocukları da hançerlemiş oldular...