29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP taklitçiliği Cumhuriyeti vuruyor...

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Artık sokaktaki çocuk bile farkında; Türkiye derin ve sinsi bir kuşatmanın altında çırpınıyor...

Son 12 yılda yaşatılan travma ise cumhuriyetin son 50 yılında yaşadığı erozyonu yüze katladı...

AKP zihniyetinin yanı sıra; dincisi, gericisi, bölücüsü, işbirlikçisi, liboşu, rantiyecisi de topyekûn taarruz halinde...

Artık bürokrasiden ekonomiye, hukuktan güvenliğe kadar kuşatılmış bir Türkiye vardır ve "ikinci cumhuriyet" hastalığı hedefine ulaşmak için baskıyı Çankaya'dan yoğunlaştıracak...

Hep vurgularız ya; bu erozyon yalnızca Erdoğan ve AKP'sinden kaynaklanmıyor... Siyasetteki büyük boşluk da yıkımı büyütüyor... Kitleler seçeneksizlik yüzünden AKP'nin peşinden gitmeye zorlanıyor...

Bu paradoksu umutsuzluğa çeviren ana etken ise Meclis'teki üç muhalefet partisinin yetersizliği...

Tarikat, cemaat gafletine düşerek, "gerici kesimlerden oy" almayı düşleyen üç parti de AKP'yi taklit ederek bir yere varacaklarını hayal ederken gittikçe eriyor...

Muhalefetin son 12 yılda AKP'ye karşı sürekli zikzak yapması ve her defasında Erdoğan'ı iktidara getiren sandık rakamlarının hezimeti ortadadır...

Gafiller ve destekçileri artık uyanmalı; kendi rayında yürümeyen siyasetin sonunun uçurum olduğu bin kez kanıtlanmıştır...

DİK DURAN MUHALEFET ARANIYOR...

Tüm bu tablo içinde AKP'ye oy vermeyerek direnen kitlenin önemli bölümü "umut" olarak CHP'yi görüyordu...

Ancak "Yeni CHP" anlayışının yönetime geldiği 2010 Mayıs'ından itibaren yaşananlar, toplumdaki iktidar olabilme umudunu yok etmeye devam ediyor...

AKP karşısında; bir halk oylaması, bir genel seçim, bir yerel seçim ve son olarak Çankaya mücadelesini kaybeden ana muhalefet artık anlaşılıyor ki, "yeni" diye adlandırılan zikzakçı politikalarla bir yere varamıyor...

O yüzden 2015 seçimleri, "kinci cumhuriyet"te hedefe varılmasında yaşamsal bir dönemeçtir...

Bu yıkıma dur diyebilmek için CHP'nin Altıok ilkelerine dönmesi ve asli ideolojisiyle mücadele etmesi de kaçınılmazdır... Umut CHP delegesindedir...

CHP'DE 'UMUT' MÜCADELESİ...

CHP yönetimi Çankaya hezimetinin ardından baskın kurultay kararı aldı!.. Seyircisiz salon kararı ise yönetime tepkileri azaltmayı hedefleyen bir önlem olarak gösteriliyor...

İşte Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin bu ortamda hem CHP Grup Başkanvekilliği'nden istifa etmesi hem de genel başkanlığa adaylığını açıklaması, yılgınlığa düşürülen parti tabanında heyecan yarattı...

Yönetimde "tam demokrasi" sözü veren İnce'nin, 4 yıl da 4 hezimet yaşatılan CHP tabanına yaptığı şu çağrılar dikkat çekiciydi;

"- Bu ülkede bağımsızlık ilkesinin geliştirilmesi, Laik cumhuriyet anlayışı, hukuk devleti CHP sayesinde gerçekleşmiştir. Ancak ülkemizin bunca sorununa CHP yönetimin çözümü yoktur.

Gezi ruhu ve Gezi gençliğinin dinamizmini partiye ve ülkeye yansıtmak zorundayız...

Parti içi bütün seçimler delegelik sistemi değil, artık üyelerle olacak. Bütün adaylıklar üye bazında belirleneceği için partililer sandığa tıpış tıpış değil, koşa koşa gidecektir.

Güçlü genel sekreterlik makamını yeniden oluşturacağım. İlk iki seçimde partiyi birinci yapamayan genel başkan istifa etmiş hükmünü koyacağız. O koltuğa yapışıp kalmak yok.

Gelin bir iddiaların peşine düşün, umuda gelin... Türkiye'yi rotasına yeniden oturtalım."

NURSİ KAFALI VEKİL...

Muharrem İnce; CHP'nin son dönemde uzaklaştığı değerlere dikkat çekiyor, "Atatürk, laiklik, cumhuriyet", "sol" ve "aydınlanma" diyor... CHP'ye dayatılan yanlışlarının çözüm olamadığını söylüyor.

İnce'yi haklı çıkartan yanlış kadro ve siyasetin en vahim örneklerinden biri de Faik Tunay adlı bir vekilin infial yaratan zavallılığı...

Geçen hafta bir televizyon kanalında karşı karşıya geldiğimiz Tunay'ın nasıl bir Said Nursi hayranı olduğu ve AKP jargonuyla konuştuğunu tüm Türkiye gördü...

Tünay; "Yarın yine Nursi'yi överim" diye bağırıp dururken hangi kafada olduğunu kendi ağzıyla ifşa etmekten de kaçınmadı...

Çarpıcı olan bir başka nokta da TV programının ardından sosyal medyada Tunay'ı alkışlayanların neredeyse tamamının "Rabia" işareti ya da cemaatçi bir polisin göz altına alınma fotosunu kullanmasıydı!..

CHP tabanı; partiye sızan müritlerin maskesinin iyice düştüğüne sevindi de herkesin aklında aynı soru vardı; "Altıok karşıtı bu zihniyeti kim vekil yaptı?.."

Üzerinde ısrarla durulması gereken asıl mesele de bu bence...

HİZBULLAH VE NURCULAR...

CNN'deki programın sunucusu, konu dinci teröre gelince "Nurcular da şiddete karıştı mı" diye tuhaf bir soru sordu!..

Dedim ki; "Hizbullah'ın öldürülen lideri Hüseyin Velioğlu da katı bir Said Nursi hayranıydı..." Üstelik Hizbullahçıların bu hayranlığını kanıtlayan kitabın adını da canlı yayında verdim...

Kimi zavallılar, "Said Nursi'ye Hizbullahçı" denilmiş gibi algılayarak zeka düzeylerini gösterdiler.

Oysa Nursi 1960'ta öldüğünde Hizbullah yoktu... Ama o yıllarda doğan Velioğlu risalelerle büyüdü.

Yalnızca Said Nursi Vakfı'nın 17 Ocak 2014'te İsviçre'de Velioğlu'nu anmasını, Avusturya'daki Said Nursi camiinde onun için gösteri yapılmasına anımsatmayalım... Bakınız; Velioğlu adına açılan "hüseyni sevda" adlı web sayfasında, Hizbullah liderinin Nursi hayranlığı nasıl anlatılıyor;

"Rehberimiz; Said Nursi'yi, Hasan El Benna ve Humeyni'yi önemserdi. Asrımız alimlerinin eserlerinin başında Risale-i Nur geliyordu. Yakın arkadaşlarına da Risale'yi tavsiye ediyordu. Bizi Risale okumaya teşvik etmek için bazen ortama uygun kısımları okuyordu. Risaleyi okuyan arkadaşları seviyordu. Nerede olsaydı mutlaka yanında bir Risale külliyatını bulundururdu..." Nurculuğu da, Hizbullah'ın ideolojik referanslarını da bilmeden ahkâm kesenlere söylenecek tek söz var; İKRA!..