29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Al hüznümü sakla bir gün döner alırım...

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Kalbimin rüzgara kapılmış o mağrur anında, kapana kısılmış gibi kilitlenip kalmıştım ya?..

Hani gelip geçmişti ya yanımdan, ruhumu peşinden sürükleyen insafsız bir rüzgar gibi?..

Ve hani bakakalmıştım ya, namludan fırlamış bir merminin, hedef “merhamet” dilerken, kahreden umutsuzluğuyla?..

Öyle kalakalmışken dedim ki, “kadere mi bırakacaktım her şeyi?.. Küsecek miydim zamana, vazgeçecek kadar gafil miyim yardan?..”

Baktım olmayacak, dalından düşmüş yaprak gibi hazana savrulmak... Olmayacak baktım, çekirdeği bile mazi olmuş çiçekler gibi durmak.

“Var git” dedim yârin yoluna,  daracık sokakta kaybolmuş gibi... Bilirim; umut yoksa, her yer çıkmaz yolların dibi!..

Ve karar verdim bana rest çeken manzaranın raconuna... İsyan ettim, beni bana hapseden şanssız zamana!.. Dedim ki içimden;

- “Güzelin kokusu kalır, varlığımdan habersiz geçerken yanı başımdan?..

- Sanki gölgesi emanettir, hayale karışan hasret gibi canımdan...”

Aklımdan bunlar geçerken, “kalk” dedim, yüreğine pranga vuran zincirin kölesi olma!..

“Kalk” sonu neyse, korkma sakın, git sevdanın yoluna...

Ve dörtnala giden cesaretime, “haydi gir” dedim koluma...

Nihayet düştüm sonu neyse, aşkın hasret kokan koynuna...

PUSUDAKİ UTANGAÇ!..

Hani günler önce önümden geçip giden o zalim var ya; sonunda tüm cesaretimle gölgesini izledim;

Zarafetinden gül parçaları savrulmuş ayak izlerini... Ve teninden sevda düşen sıcak hasretini!.. Gözlerim pususuna yattı utangaç sabrımın... Aradım... Aradım da kendimi, bir an divane bile sandım...

Sonunda baktım ki; sonbaharın hüznünde, içine kapanmış ağaçlar gibi duruyordu bir köşede... Ben diyeyim naz, sen de ki, gündüz sanki düşümde!..

Beyaz bir atın üzerinde gelinlik gibi, bir badem ağacında filiz gibi ve yağmur damlasına sığınmış ceylan yavrusu gibiydi yar... Dedim ki beni ona götürecek yüreğime;

“Götür beni, hasret bıraksa da kendine, dönme sakın mezarım kazılsa da tenine...”

Uzaktan baktım ki ne çare?.. Sanki o benden habersiz kırgın yüreğinin derdinde... Ben ise korkularımın nefes kesen son buhranlı deminde...

Artık ne yüzümde vardı aşk kokan bir manzara... Ve Sanki kalbim durdu, zihnim güpegündüz kapkara...

TENİNDE KOŞAN KÜHEYLAN!..

Evet; yürek dönmüşse forsaya, artık besbelli hiçbir şey umurumda değildi!.. Ne çevredeki virane manzaralar... Ne de sanki beni izleyen aşktan habersiz şaşkınlar...

Beni kilitleyen mahpusluğun volta atışında, koridordan balkona, oradan da kışa köle olmuşçasına üşüyen bahçeye yürüdüm...

Sevdanın yolunda ürkek adımlar atarken, beni benden kaçmaya zorlayan yüreğime sığındım... Ve dedim ki içimden;

“Senden kimin gittiği önemli değil... Yürekliyse, sana gelenin önünde eğil...”

O zalime yürürken var ya; baktım ürkek gözlerim, utangaç yüreğim, bir de sevdaya hasret düşlerimleyim...

Ve de avuçlarımda yoldaş gibi tuttuğum... Her tanenin sabrına ömür biçtiğim kehribar tesbihimleyim...

Gittim, zarafetinden inci dökülen yârin, yalnız kalmış gölgesine sığındım...

Sanki küheylan koşan teninde dörtnala olmayı düşledim...

Ve sanki bedenin kuytularında sendeleyip pervasızca düşmek istedim...

HASRET KOKAN KEHRİBAR!..

Sonunda kırık dal gibi yana uzanmış kollarını sanki isyan edercesine göğsünde kavuşturdu...

Ben diyeyim sanki bir hayal gibi beni kucakladı, sen de ki, zalim “girme” diye yüreğini kelepçeledi...

Viraneden yolcu bekleyen biçare gibi gözlerine baktım... Kirpiklerine saplanmışçasına, bir idam mahkumu gibi asılı kaldım...

Pusulasız yüreğinde virane etti sanki hançeremi; benim ellerim titriyordu, onun besbelli, beyazı bile kıskandıran teni...

Birkaç saniye belli ki bir ömür gibi geçti!..  Ben ona sarılmayı bekledim, o sevda yorgunu gibi kaçmayı seçti...

Uçsuz bucaksız ovalarda yağmur ararcasına, gamzesine konacak minnacık bir tebessümü bekledim...

Bekledim de, sanki yıllar geçti ve her anına bir yalnız ömür de ekledim...

Sonunda kirpiklerini bir yelken gibi dalgalandırdı... Ürkek gözlerinde kürek çekti sanki nazları... Ve denizde fırtına gibi titredi o serseri ve de amansız bakışları...

Ve bir anda; hazanda cilve yapmış güneş gibi sanki kaybolmak istedi bulutların arasından... Ve sanki bir damla kan bıraktı tenime, yüreğinin yarasından...

Son anda tutuverdim beyaz bir güvercin gibi titreyen ellerini... Ve avuçlarına rulet mermisi gibi bıraktım hasret kokan kehribar tanelerini... Dedim ki sevdadan kaçan o zalime yar;

Umarım seversin beni, umutsuzluğumda yanılırım... Al hüznümü sakla, bir gün elbet döner alırım!..