23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Amerikan Rüyası ölü ya da diri aranıyor: ‘Joker’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Günümüz Amerikan sinemasının yaşlı kuşağının en önemli isimlerinden Martin Scorsese’nin 1976’da çektiği “Taksi Şoförü”, çokça atıf yapılan kültleşmiş bir filmdir. Vietnam travmasının Amerikan toplumundaki sarsıcı etkilerini ele alan film, New York’ta direksiyon sallayan Travis’i (Robert De Niro) çıkarır karşımıza. Her gün kentteki çürümüşlüğe ve toplumsal adaletsizliğe tanıklık eden Travis’in yarı deli ruh hali giderek iyice belirgin hale gelir. Gördüğü her şey tiksinti vericidir. Liberal bir politikacıyı öldürmeyi kafaya takar ama hedefe ulaşamayınca daha basit bir cinayet işler ve kısa sürede medya sayesinde kahramana dönüşür.
Şu notu da düşeyim: “Taksi Şoförü” sinema tarihine Yeni-Sağ söylemin en incelikli örneklerinden biri olarak geçmiştir.

DEVRİMCİ DEĞİL, SAHTE AZİZ

Sinemalarımızda bugün gösterime giren, aslında bir çizgi roman uyarlaması olan ve ilk çıkış noktasıyla bir “olumsuz kahraman” öyküsüne dayanan Todd Phillips imzalı “Joker”, pek çok açıdan “Taksi Şoförü”yle yakın akraba sayılmasını gerektirecek genetik özellikler barındırıyor. Scorsese, Vietnam’da yenilen ABD’nin en büyük kentinin sokak ve caddelerinden çöküntü manzaraları aktarıyordu. Phillips ise hasta annesiyle birlikte yaşayan işsiz sokak palyaçosu Arthur Fleck-Joker aracılığıyla New York’un hayali ikizi Gotham kentini mekan edinerek “Amerikan Rüyası”nın çöküntüsünü gösteriyor. Robert De Niro’nun her iki filmde de yer almasından bazı afiş tasarımlarının tıpa tıp aynı olmasına kadar, 43 yıl sonra “Taksi Şoförü”ne yollanan esaslı bir selam gözüyle de bakılabilir “Joker”e. Vietnam gazisi Travis, kaldırımları kaplayan pisliği temizlemeye soyunuyordu. Yaşam gazisi Arthur Fleck ise bizzat o kaldırımlarda dayak yiyip aşağılanan bir toplum-dışı niteliğinde.

Sinirsel hastalığı nedeniyle sık sık gülme krizlerine giren, herkes tarafından itilip kakılan ve ucube muamelesi gören, sosyal yardım bütçesindeki kesintiler nedeniyle ücretsiz tedaviye gidememeye ve ilaçlarını alamamaya başlayan Arthur Fleck, annesinin sisler içindeki geçmişinden kaynaklanan dürtülerle de berbat sistemin temsilcisi olarak gördüğü zengin bir politikacıyı öldürmeye karar verir. Ama tıpkı Travis gibi bunu gerçekleştiremeyince daha kolay cinayetler işler ve kısa sürede medya tarafından kahramanlaştırılarak memnuniyetsiz-öfkeli kalabalıkların simgesi oluverir.

YA AMERİKAN RÜYASI YA KÂBUS

Temizlik işçilerinin grevi nedeniyle çöplerin yığıldığı Gotham’ın karamsar atmosferinin, dik merdivenlerden metro istasyonlarına kadar baştan sona dört dörtlük görsel dille yansıtıldığı “Joker”, Hollywood’un bariz kodları açısından bakıldığında Amerikan Rüyası’na mutlaka hayat öpücüğü verilip kalp masajı yapılması, hatta hortlatılması gerektiğini savunan yeni kuşak Yeni-Sağ filmlerin son ve estetik örneklerinden biri. Kimi sahnelerdeki yüzeysel sistem karşıtı söylemin ve polis karşıtı şiddetin “muhalif” seyirci üzerindeki coşturucu etkisi, epey yanıltıcı. Sonuçta Joker, “devrimci” değil, bir tür Sahte Aziz ve filmin ilettiği mesaj, “Bu pislik temizlenmezse, bu çöpler kaldırılmazsa, en alttakiler de tekrar Amerikan Rüyası’nı görmek için uyutulmazsa, ortalığı fareler kaplayacak, kâbus başlayacak” şeklinde.

“Geyik Muhabbeti”, “Afili Aynasızlar”, “Felekten Bir Gece 1-2-3” gibi iyi cins komedi filmleriyle tanıdığımız yönetmen Todd Phillips, “Joker”le bambaşka kulvara girmiş ve işin altından ustalıkla kalkmış. Joker’i canlandıran ve oyunculuk sanatının zirve noktasına ulaşan Joaquin Phoneix ise yönetmenin şu sözünü doğrulayarak adeta döktürüyor göründüğü her sahnede: “Amacım, Joaquin Phoenix’i çizgi romanın evrenine koymak değil, çizgi romanı alıp Joaquin Phoneix evrenine koymaktı.”