24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Anayasa sinsice nasıl vurulur?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Modern cumhuriyet uzun süren bir Kurtuluş Savaşı’nın ardından güçlükle kuruldu... Çünkü emperyalizme karşı yürütülen savaşın bir başka cephesi de ülkeyi bağnazlığın kıskacında tutan, yüzlerce yıldır kangrenleşmiş derin sorunlardı...Ülkede “devrim” niteliğinde, kapsamlı, kararlı ve etkili bir değişim ve dönüşüme gereksinim vardı... Kim nasıl direnirse dirensin, toplumu aydınlığa ulaştıracak reformlar da kaçınılmazdı...Çünkü Avrupa’nın uzun yıllar “hasta adam” diye tanımladığı bir imparatorluk, Kurtuluş’tan sonra sosyo-ekonomik olarak da bir uyanış içine giremeseydi, geride kalacak enkaz yalnızca savaşın fiziki yıkımı olmayacaktı!.. Velhasıl “hasta adam” can çekişmeye devam edecekti!.. 1920 öncesinden kalan ağır rejim sorunlarını, yokluğu, cehaleti ve bağnazlığı yenmenin tek çaresi vardı; sanayileşmeyi de hedef alan, yoksulluk ve geri kalmışlıktan kurtarılmış çağdaş bir ülke ve modern bir toplum yaratmak...Ve savaşın artçı sarsıntıları ülkeyi hırpalarken, Gazi’nin “Kurtuluştan sonra yönetim şekli cumhuriyettir” diye en yakın arkadaşlarına dikte ettirdiği rejim planı zaman geçirilmeden adım adım uygulandı...Padişahlık rejiminin ülkeyi iyice geriye götürdüğü bir süreçte, genç cumhuriyetin çağdaşlaşma adımlarına çomak sokanlar da yok değildi... Onlar Osmanlı’da da vardı, tıpkı günümüzde olduğu gibi her zaman da var olmak isteyeceklerdi!..
Baş düştü, boyun eğmedi!..Yeni kurulmuş cumhuriyetin padişaha kapıyı göstermesi ve hilafeti ortadan kaldırması hem din bezirganlarını hem de molla-medrese düzeninden rant sağlayan gerici çevreleri oldukça ürküttü... Oysa “din elden gidiyor” diye nara atanların asıl derdi “post” kavgası ve bağnazlıktan beslenen çıkarlarıydı...O zamanlar da medreselerde büyüyerek sosyo-ekonomik rant çarkı oluşturan dinci “paralel yapı”lar vardı ve bunların bir bölümünün Kurtuluş Savaşı sırasında düşmanla işbirliği yaptığını gösteren kanıtlar az değildi...O dönemde yalnızca matbuatta değil, yaşamın her alanında Ali Kemaller de vardı Hasan Tahsinler de... Yani hilafetçilerle genç cumhuriyetçilerin kavgası Osmanlı’dan cumhuriyete geçişte ülkenin her köşesinde kendini dışa vuruyordu...1923 sonrası, kılık kıyafetin uygar insana yakışır hale getirilmesini, eğitimde çağdaşlaşmayı ve dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını hedefleyen “devrim”ler zaman zaman gerici isyanlara da yol açtı...Şapkaya isyan edenler, Arapçada direnenler, molla-medrese özlemini dışa vuranlar ve kısacası Devrim’e karşı duranlar zaman zaman başlarını kaldırsalar da, cumhuriyetin kararlı adımları, modernleşme çarkının geriye döndürülmesine asla izin vermedi...Ne Doğu’da emperyalistlerin aşiret liderleri ile sözde “şeyh”ler üzerinden kışkırttığı isyanlar ne de Menemen’de Kubilay’ın başını kesecek kadar vahşileşen gericilerin ayaklanma girişimleri Aydınlanma Devrimi’ni engelleyebildi...
Taviz ve tehdit!..1923 Devrimi’nin ülkeyi sardığı yıllarda, cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün gözlerindeki ışığı ve vizyonundaki öngörüyü görenler yalnızca Kurtuluş Savaşı’nın mağlupları değildi... Cepheden sonra siyaset ve diplomaside de Ata’ya yönelik hayranlığın artması, savaş yorgunu Osmanlı topraklarında yoksulluğun cenderesine çırpınan kitlelerde de umut ışığı yarattı...Yüzyıllardır süren geri kalmışlık ve bağnazlığa karşın bir de cepheden cepheye sürülerek yok oluşa sürüklenen Anadolu insanı, cumhuriyetin faziletlerini benimsedi ve sosyal yaşamdaki devinimin çağdaş insan yaratmakta ne denli etkili olduğunu kısa zamanda anladı...Artık devlet eliyle harekete geçirilen fabrikalarıyla, kara sabana mahkum bırakılmış kısır ekonomiye can veren cumhuriyet, sosyal yaşamdaki ataklarla da topluma laikliği benimsetti ve Türkiye, Atatürk sayesinde Ortadoğu’nun parlayan ışığı haline getirildi...Ancak ne yazık ki, 1950-1960 arasında Demokrat Parti yönetiminin dincilere tavizler vererek Köy Enstitüleri’ne savaş açmasının eğitimde yarattığı tahribat cumhuriyeti birçok alanda yaraladı...12 Eylül askeri darbesinin aktörleri ise Adnan Menderes iktidarının açtığı yaraların 1961 Anayasasıyla kapatılmasına da fırsat vermedi... Çünkü 1980 yönetiminin, Nakşibendi olan Turgut Özal gibi muhafazakar siyasetçilerin yolunu açması, modern cumhuriyetin sosyal yaşam ve eğitimde yeni darbeler almasına yol açtı...
Kılıçdaroğlu’nun yaşamsal görevi... Evet; cumhuriyetin, gericilik-aydınlanma ikileminde yaşadığı olayların bu kısa kronolojisinden en çok da günümüzde alınacak dersler var...Çünkü AKP iktidarı son 13 yılda sosyal yaşamda dayattığı kırmızı çizgileri, gerici eğitim yasalarıyla medrese düzenine doğru sürüklemeye çalışırken ne yazık ki durmak da bilmiyor... İşte “cuma namazı genelgesi”yle adeta namaz kılmayanları fişlemeyi de amaçlayan plan, “kurbağa teorisi”nin sinsiliğinden olsa gerek, laik rejimin ortasında rahatlıkla uygulanmaya çalışılıyor...Özellikle CHP’nin, ulusal bayramların yasaklanması, Atatürk’ün eğitim müfredatından uzaklaşması ve gerici eğitim yasalarının dayatılmasıyla laik cumhuriyete kurulan tuzağı bozması gerekiyor...Çünkü “Başkanlık” peşindeki AKP, “12 Eylül Anayasası”nı temizleme iddiasıyla Meclis’i tuzağa çekerken, Anayasa’nın değişmez ilk dört maddesini de sinsice “by-pass” etmeye çalışıyor... Yani AKP, genelge ve torba yasalarla cumhuriyetin neredeyse 90 yıldır ayakta tuttuğu laikliği erozyona uğratmayı hedefliyor... Unutmayınız ki, “cuma genelgesi” de cumhuriyetin en yaşamsal maddesi olan laikliğe karşı yeni bir taarruzun başlangıcıdır... Bu süreçte özellikle cumhuriyeti kuran CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu teyakkuz halinde olmalıdır...