29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ankara neden züccaciyecideki fil gibi davranıyor?

Recep Erçin

Recep Erçin

Site Yazarı

Farkında mısınız bilmiyorum. Ankara son dönemde bilhassa ekonomiye ilişkin kararlarında “züccaciye dükkanına giren fil gibi davranıyor. Bir karar alınıyor. Sonra o kararın bedelinin ederinden fazla olduğunu anlaşılıyor ve geri adım atılıyor. Bir nevi “Allah gariban kulunu sevindirmek istediğinde önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş” misali...

Yakın dönemde iki örnek oldukça dikkat çekici. Evvela kambiyo işlemlerine binde birlik vergi konuldu. Kimseden pek ses çıkmadı. Kararın ardından İstanbul Sanayi Odası (İSO) toplantısında Başkan Erdal Bahçıvan, bu kararın sanayici ve ihracatçıya ek maliyet çıkardığını belirterek, Ankara'da gerekli girişimlerde bulunacaklarını söyledi. Esasen bu açıklama oldukça önemliydi. Ancak Aydınlık dışında yazanı görmedim. Çünkü toplantıya ilişkin geçilen basın bülteninde yoktu. Yalnızca toplantıyı takip edenler bunu duydu. İşte ekonomi basınının hali!

MİLYONLARCA DOLAR EK YÜK

Ben daha sonra kararı İlk 100 İhracatçı toplantısında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle'ye sordum. Başkan Gülle de, gerekli girişimde bulunduklarını söyledi. Daha sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “müjdeyi” verdi. İhracatçılar için bu yük kaldırıldı. İhracatçılardan öğrendiğime göre eğer bu karar kaldırılmasaydı. Yıl sonuna kadar 100 milyon doları aşan tutarda bir ek maliyet söz konusu olacaktı. Karar uygulanmaya başlandığından beri ise tahminen 30 milyon dolarlık bir ek maliyet gündeme gelmişti.

Çünkü ihracat yapmak için haliyle belli ara malları ithal etmeniz gerekiyor. Malum ihracat bedellerinin ülke içerisine getirilerek TL'ye çevrilmesi yönünde geçen yıl karar alındı. Bu yüzden üretici, mal alacağı zaman döviz lazım, elindeki TL'yi dövize, dövizi TL'ye çevirirken kambiyo vergisi ödeyecekti.

Binde birlik oran kurdaki dalgalanma boyutu yüksekken al-sattan para kazanan döviz tüccarlarına pek etki etmez ama ithalatın sanayi üretimimizdeki boyutu düşünüldüğünde yüksek tutarlarda işlem yapmak zorunda olan sanayiciler için önemli bir maliyet unsuru ortaya çıkmıştı. Neyse ki, Ankara eşeği kaybettirip son buldurdu da garip kullar sevindi.

İHRACATÇI ZOR DURUMA DÜŞTÜ

İkinci adım ise yurtdışı kargo kısıtlaması oldu. Numuneler için beş adet sınırlaması ihracatçıların tepkisine neden oldu. Ancak pek konuşan olmadı. BloombergHT'den Ceren Dilekçi'ye konuşan, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Murat Akyüz, şunları söyledi: “Kimya ihracatçısının yüzde 80 oranında ithalatı ham maddelerden kaynaklanıyor çünkü Türkiye’de yok. Bu numuneleri getirme çabasında olan üreticiler ve ihracatçılar sanki ithalatçıymış muamelesi görmeye başlıyorlar. Geçen hafta özellikle bu sıkıntılardan dolayı uluslararası bir kargo şirketini ziyaret etmek zorunda kaldım ve inanılmaz derecede bir yoğunluk söz konusuydu. Normal dış ticaretini yapmak için uğraşanların da bütün işleri aksamış durumda. Burada çift taraflı bir etki söz konusu. Hem ithalata hem ihracata hem de aynı zamanda online ticareti kişi bazında yapmaya çalışan daha küçük ticari ortama da etkisi oldu." İhracatçılar, Ankara ile temasa geçip durumu anlatınca reel kesime muafiyet getirildi.

ŞÜKÜR Kİ TRENLER YÜRÜYOR!

“Ankara son dönemde züccaciye dükkanına girmiş fil gibi” diye boşuna demiyorum. Birileri sektörlerle istişare etmeden kararlar alıyor ama atılan adımın faydadan çok zarar verdiği görülünce geri dönülüyor. Peki neden böyle oluyor? Ben bir bilene durumu sorayım dedim. Haber amaçlı sormadığım için ismi mahfuz. Hocamın verdiği bilgiye göre, biz Türk tipi Başkanlık Sistemine geçmeden önce Başbakanlık bünyesinde Kanun ve Kararlar Başkanlığı bulunuyordu. Bu birim yasa yapılacağı zaman “başka yerde bu düzenleme var mı, bu düzenleme ile düzgün işleyen bir yeri bozar mıyız vs.” diye değerlendirme yapıyordu. Bu birim kalktığı ve yerine de muadili konmadığı için kararnameleri, yasalarla uyumlu yapacak bir mekanizma kalmadı. Bir de Meclis ayrı idare ayrı düzenleme yaptığı için bunlar arasındaki uyumu kontrol edecek bir yapı yok şimdilerde. Bir kontrolsüz geçiş sürecindeyiz.

Hocam der ki; halimize şükür, hiç değilse trenler yürüyor, okullar açılıyor...

FED, BEYAZ SARAY'A YÜRÜME MESAFESİNDE

Vaziyetin vahameti bu boyutta. Yetmezmiş gibi bir de kurumların İstanbul'a taşınması hadisesi baş gösterdi. Malum geçen haftayı bitirirken Reuters, Merkez Bankası ve Hazine'nin İstanbul'a taşınacağı haberini geçti. Dünyada ekonomiye ilişkin en kritik kurumların başkent dışında başka bir şehirde olduğu bir ülke var mı bilmiyorum. En liberal merkez bankası Federal Reserve (FED) merkezi bile Washington DC'de ve Beyaz Saray'a yürüme 12-15 dakika uzaklıkta! Üstelik en güçlü bileşeni Federal Reserve Bank of New York olmasına rağmen. Bazı bakanlarımız İstanbul'da ikamet ettikleri için Ankara'ya gitmek zor geldiğinden mi kurumları İstanbul'a taşımak istiyorlar yoksa Ataşehir'e dikilen gökdelenler boş kalmasın diye mi?

Ben devletin kurumlarını başkent Ankara'dan İstanbul'a taşıma motivasyonunu anlamakta hakikaten zorluk çekiyorum. Üstelik İstanbul'un keşmekeşi yeterince fazlayken. Her şeyi bir yere istifleme düşüncesinden öte bu motivasyon bana hep birilerinin "Ankara'nın şerrinden Brüksel'in şefaatine sığındık" sözlerini hatırlatıyor. Sahi kimdi onlar ve şimdi neredeler?