20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ara Güler belgeseli neden elendi?

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Belgesel filmler, festivallerin başına irili ufaklı “dertler” açmayı sürdürüyor... İki yıl önce Antalya’da “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek”in ön elemeden geçmesine rağmen festival dışı bırakılmak istenmesiyle başlayan sarsıntı geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde devam etmiş, PKK kamplarını anlatan “Bakur” adlı filmin eser işletme belgesinin bulunmamasından doğan kriz, klasik sansür tartışmalarının yoğun bir çifte standart eşliğinde yaşanmasına yol açmıştı. Tepkiler, protestolar, boykotlar derken belgesel yarışması iptal edildi ve bu uygulama daha sonraki ulusal festivallere de sıçradı bilindiği gibi.
Doğrusu geçen yılki krizi pek de iyi yönetemeyen İstanbul Kültür Sanat Vakfı-İKSV’nin “pür dikkat” davrandığını tahmin ediyorum ama bu kez daha küçük ölçekli de olsa gene bir alevlenme yaşandı. Ara Güler’in yaşamını, çalışmalarını ve İstanbul’a yönelik sevgisini anlatan, yapımcılığını Ümran Safter’in, yönetmenliğini Binnur Karaevli’nin üstlendiği “İstanbul’un Gözü” adlı belgeselin bu yılki festival programına alınmamasıyla, “aranan-beklenen” tartışma ortamı bir anda önümüzde beliriverdi. Bu karar, Ara Güler’in kısa süre önce Cumhurbaşkanı’nın fotoğraflarını çekmesi nedeniyle karşılaştığı tepkiler akla getirildiğinde, doğrudan doğruya “siyasi” olmakla suçlandı, yurtdışında pek çok festivalde gösterilmiş ve ödüller almış bir belgeselin İstanbul’da liste dışı kalması “Ara Güler’den intikam almak” şeklinde yorumlandı.
Oysa filmin yönetmeni Karaevli yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
“Film İstanbul’da da gösterilseydi çok mutlu olurdum. Ama bir festivale giremedik diye o festivali ve jürisini suçlamak, bu olaya politik anlam yüklemek yakışık almayan ve profesyonel olmayan yaklaşımlardır. Festivale kabul edilmeyişini basına kim yansıttıysa, sadece projenin danışmanı ve dört beş kişilik çekirdek kadronun bildiği bu bilgileri basına kim verdiyse çok büyük hata ve de ayıp etmiştir. Film sübjektif bir sanattır. Kimsenin her filmi beğenmesi beklenmez. Bu filmin değeri de kimseye zorla dayatılamaz. Bu festival olmaz, başka festival olur.”
Bizzat filmin yönetmeninin olgun yaklaşımına rağmen, “sanat camiası”ndan tepkiler de gecikmedi ve “Ara Güler’in yer aldığı bir film kötü olamaz”, “PKK propagandası yapan Bakur’a evet, Ara Güler’e hayır”, “Erdoğan’la yakınlık hazmedilemedi” vb. iddialar ortalığı kapladı.
Söz konusu filmi seyretmediğimi belirteyim. Öte yandan “Bu film nasıl elenir?” diye tepki gösterenlerin de seyretmediklerini biliyorum.

YAPAY KRİZ
Festivalin “Türkiye Sineması Danışma Kurulu”nda yer alan üç sinema eleştirmenini, Nil Kural, Engin Ertan, Kaan Karsan’ı yıllardan beri tanırım. Üçü de SİYAD üyesidir. Açtım telefonu sordum ve “İstanbul’un Gözü”nün programa seçilmemesinin yalnızca estetik ve teknik gerekçelerde kaynaklandığına, alınan kararda başkaca hiçbir etkenin rol oynamadığına kendi adıma ikna oldum. Geçen yılki malum iptalin de nedeniyle bu yıl 50’yi aşkın belgesel film kurulun önüne gelmiş, onlar da en beğendikleri 12’sini seçmişler. Gerisi, her jüri faaliyetinde mutlaka karşılaşılan “o var da bu niye yok...”tan ibaret.
Havuz medyası için, İKSV’nin Bülent Eczacıbaşı başkanlığındaki yönetim kurulu üyelerini de tekrar anımsatayım, isteyen istediği sonuca çıkarsın:
Nuri Çolakoğlu, Hayri Çulhacı, Ahmet Misbah Demircan, Oya Eczacıbaşı, Tayfun İndirkaş, Yekta Kara, Ergun Özen, Ethem Sancak, Kadir Topbaş, Oya Ünlü Kızıl.
Saçma sapan iddialarla “Cem Uzan’dan para almak”la suçlanan jürilerde de bulundum, “Benim filmim Houston Film Festivali’nde ödül aldı, siz nasıl aday göstermezsiniz” diyen yönetmenler de tanıdım.
O nedenle, bu tür “jüri krizleri”nde ince eleyip sık dokumaktan ve yoğurdu üfleyerek yemekten yanayım. Büyük çoğunluğunun “yapay kriz” olduğunu iyi biliyorum çünkü.