16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aragon, aşk ve vatan

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Orhan Veli’nin olağanüstü çevirisiyle, “Kâinat paramparça oldu bir akşamüzeri / Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın / Gördüm denizin üstünde parlarken / Elsa’nın gözleri, gözleri Elsa’nın...” demişti Louis Aragon.

Ülkesi Fransa’da pek çok şiiri bestelenmiş olan ünlü şair, bizde de popüler anlamda öncelikle Zülfü Livaneli’nin şarkısı dolayısıyla, “Mutlu aşk yoktur” dizesiyle ve aynı adlı şiirle tanınır. 1943’te yazdığı bu şiir için daha sonraları “Söz konusu mutsuzluk, işgal yıllarının mutsuzluğudur. Fransa’nın içinde bulunduğu o acıklı durumda mutlu bir aşk olabilir miydi? Ortak bir mutsuzlukta bireysel mutlulukların olamayacağına inanıyorum” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Ülkesi, Nazilerin işgali altındaydı ve Aragon direniş hareketinin aktif bir üyesi, militan bir sanatçıydı. Ve ona göre aşkların kaderi de vatanın kaderine bağlıydı.

VATAN, HAK EDİLMELİ

Önceleri bir süre “anti-sanat”ı ve “hiçbir anlama gelmeme”yi savunan Dada akımının içinde yer almış, sonra sürrealizme geçmiş, oradan da 1927’de Fransız Komünist Partisi’ne katılımıyla birlikte sosyalist gerçekçilik ve partili sanatçılıkta karar kılmıştı Aragon. 1930’da Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmesi ideolojik bağlılığını artırmıştı. Yeni bir dünya kuruluyor, Aragon da içinde yer alıyor, sanatıyla destek veriyordu. Öte yandan, komünizme ve FKP’ye sempati duymasında asıl olarak 1928’de evlendiği Rus kökenli eşi Elsa Triolet’nin önemli rolü olduğu söylenir. Gerçekten de sürrealizmle tüm bağlarını kopardıktan sonra yazdığı şiir ve romanlar için en büyük esin kaynağının Elsa Triolet olduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Elsa’ya da âşıktır, edebiyata da, vatanına da... İnsanın, “vatanını hak etmesi” gerektiğini söylemektedir.

Fransa’ya, “Sen vatansın güvercine ya da kartala / Cesaret de türkü de kat kat sende var / Selam sana Fransam buğday da çavdar da / Çeşitlilik güneşinde sende olgunlaşırlar” diyerek seslenir. “Gün Doğarken Bülbül Susar”, “Beyaz At” gibi unutulmaz romanların yazarı Elsa’ya ise lafı hiç uzatmadan “Sana bir sır vereyim... Zaman, sensin!” diyecektir.

1970’de Elsa’nın ölümüyle büyük bir sarsıntı geçirir ünlü şair. Sarsıntıdan daha fazlasını ise karısının çekmecesinde, o güne dek hiç görmediği notlar arasında bulduğu, itiraflar niteliğindeki “aşk listesi”ni okuyunca yaşayacaktır. Dünyanın en güzel aşk şiirlerinin öznesi olan kadının gözü, deyim yerindeyse çok belli ki Aragon’dan başkalarını da görmüştür.

KÂİNAT PARAMPARÇA

“Çift” olmayı, erkeğin ve kadının “en yüce şekli” olarak nitelendiren, “İster cennette ister cehennemde / aşklar benziyor birbirine” diyen Aragon, hem de karısının ölümünden sonra, o “yüce şekli” yitirmiştir. Yıllar boyunca cennette süren aşk, birdenbire bulutların üstünden inmiş, adeta cehennemlik olmuştur. Kâinatın paramparça olması işte böyle bir şeydir.

Aragon’un yaşamının bu dönemine ilişkin rivayet muhtelif... Ama örneğin eşi Gala ve kızıyla birlikte dostu Salvador Dali’nin yanına yaz tatiline giden, tatil bitiminde evine kızıyla birlikte dönmek zorunda kalan yakın arkadaşı Fransız ozan Paul Eluard kadar soğukkanlı ve kontrollü kalamadığı anlaşılıyor! Aşk ve vatan gibi kavramların “kutsallıklarına” rağmen sık sık “ihanet”le birlikte anılmaları pek de boşuna değil gördüğünüz üzere. 

Aragon, Elsa’dan 12 yıl sonra, 1982’nin 24 Aralık günü 85 yaşındayken hayata veda etti. Bugün, 32. ölüm yıldönümü... Sevgiyle anarken, cennette ya da cehennemde fark etmez, Elsa’yla birlikte olduğuna inanıyorum.