23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Arkadan, sinsice vurulan ‘barış’ öldü mü?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Şiddetin; “terörist”, “gladyo”, “kontra” ve özellikle de, “Hizbulkontra” gibi her kılıkta dolaşabildiği 1985-1995 yılları arası, “can pazarı” deyimini en iyi anlatan karanlık zamanlardı!...

Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da, Urfa’da ve Güneydoğu coğrafyasının kaosa teslim olmuş diğer kentlerinde de, yıllar boyu hep aynı korku manzarası egemendi:

Ölümün bile mertlikten soyunduğu bir coğrafyada, güneş batmadan önce acımasız kurşun sesleri kerpiç duvarlarda yankılandığında, cansız bir bedenin adeta “şivan” ederek yere düştüğü duyulurdu...

Arkadan sıkılmış kalleş kurşunların seri cinayetler işlediği o dönemlerde, aslında susan ve başını kuma gömen herkes suçluydu!..

Çünkü “görmemışem-duymamışam-bilmiyem” diyenlerin diyarında sıradanlaşan ölümler, “faili meçhul” kılığında kurbanlar ararken, manzara da hiç değişmezdi;

Lal olmuş diller, kör olmuş gözler ve sağır olmuş kulaklar cinayetlerin üzerine el birliğiyle, sanki kara birer örtü sererdi!.. Adeta kurbana ihanet ve ne yazık ki tetikçiye hürmet edercesine!..

Ölüm o kadar sıradanlaşmıştı ki; “Dün Batman’da kimse öldürülmedi” şeklinde manşetler atan yerel gazetelerin paradoksa dikkat çeken şoke edici haberleriyle gazetecilik ödülleri bile alabildiği trajik dönemlerdi o zamanlar!..

Yani genel anlatımıyla, failin çok iyi bilindiği ve sürekli kılık değiştirdiği “faili meçhul” zamanlardı o yıllar!..

KARANLIK BİR İMZA!..

Güneydoğu’da, 20 yıl önce her gün yaşanan ve sıradanlaşan cinayetler her ne kadar “faili meçhul” diye adlandırılsa da tetiği çekenler aslında her kesim tarafından çok da iyi bilinirdi...

Herkesin cinayet yöntemi de farklıydı o zamanlar... Devletin içine yuvalanmış çeteler, Kürt siyasetçilerle işadamlarını kaçırdıktan sonra köprü altlarında kurşunlayarak infaz ediyorlardı...

PKK’lılar ise köy basarak sivilleri, geceleri de karakol basarak ya da tuzak kurarak asker ve polisleri şehit ediyorlardı...

Tüm bunların yanı sıra korkuyu zirveye çıkartanlar ise Hizbullahçılardı...

PKK yandaşlarının, devletle ilişkiye dikkat çekmek için “Hizbulkontra” diye adlandırdığı dinci tetikçilerin işlediği cinayetler, karanlık ve ürkütücü bir imza da barındırıyordu...

“Gözcü-koruma-tetikçi” üçgeninde yapılan eylemlerde, kurbanlar enselerine Takarov marka tabancalarla tek el ateş edilerek öldürülünce, cinayetin ardında “Hizbullah” olduğu anlaşılıyordu...

Hizbullah’ın cinayet yöntemi artık bir imza gibi tanınıyor, biliniyordu!.. Arkadan sinsice gelen ölüm nedeniyle Güneydoğu’da, hava kararmadan sokaklarda yaşam sona eriyor, onbinlerce insan ise benzer eylemlerin kurbanı olmamak için bölgeyi terk etmek zorunda kalıyordu...

MARKALAŞAN CİNAYETLER!..

Hizbullah’ın, arkadan ateş ederek işlediği cinayetlerde kurbanların çoğu PKK sempatizanlarıydı...

Bazen “ajan” diye farklı kesimlerden insanların da kurban seçildiği bu cinayetler, PKK’nın kent merkezlerindeki “milis” yapısını dağıtınca, Kürt siyasetinin Hizbullah’a ve sinsi eylem yöntemlerine tepkisi de zirveye çıkmıştı...

Hizbullah’ın saldırıları ve sonrasında PKK ile çatışmaları, Güneydoğu’daki kimi aracıların çabalarıyla 1990’ın sonlarına doğru önemli ölçüde azaldı...

Dinci örgütün lideri Hüseyin Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de, İstanbul Beykoz’da, polisle giriştiği çatışmada ölmesi üzerine de “Hizbullah” imzasıyla adeta markalaşan cinayetler de büyük oranda durdu...

PKK, Hizbullah’ın 2000 yılında aldığı darbe üzerine kentlerde nefes almaya başladı... Sokaklar yavaş yavaş eski güvenli haline kavuşurken, toplumu esir alan sinsi korku da bir nebze olsun ortadan kalktı...

HİZBULLAH’I KUTSAMAK!..

Peki; yazının başından itibaren özetlenen sinsi süreç en az 10 yıl boyunca, özellikle de PKK’ya kök söktürmüşken, örgüt 15 yıl öncesine kadar isyan ettiği Hizbullah yöntemi cinayetleri neden işlemeye başladı?..

Kurban Bayramı’nda, IŞİD adlı dinci örgütün, Kobani’de PKK’lıları katletmesini protesto için Diyarbakır’daki olaylarda 4 Hizbullah yanlısı gencin adeta IŞİD yöntemiyle öldürülmesinin yarattığı tepki ortadayken, PKK ne yapmaya çalışıyor?..

Peki; geçen hafta, silahsız 3 sivil askeri Yüksekova’da, sokak ortasında arkadan kurşunlayarak katleden PKK, kamuoyundaki onca tepkiye rağmen niçin durmuyor?..

Örgüt, önceki gün Diyarbakır’da, astsubay Necdet Aydoğdu’yu, hamile eşinin önünde, arkadan vurarak öldürürken bir kez daha neyi amaçladı?..

Özetle; PKK, “Hizbulkontra” diyerek “gladyo”ya, karanlığa, mafyaya ve “faili meçhul”e dikkat çekmeye çalıştığı, kurbanı arkadan sinsice vuran cinayet yöntemlerine niçin sarıldı acaba?..

Ne yani; Örgüt, Hizbullah’ın imzasıyla cinayet işlerken, geçmişte dinci tetikçilerin arkadan vurduğu PKK yandaşlarının kemiklerini sızlatmıyor mu?.. Ya da PKK, 15 yıl aradan sonra Hizbullah’ın eylem yöntemini mi kutsuyor?..

PKK; IŞİD yöntemi saldırılar ve Hizbullah usulü cinayetlerle yalnızca yıllardır dillendirdiği “barış”ı arkadan vurmuyor, sözde “açılım” yolunda kendi ayağına da sürekli kurşun sıkıyor?..

Doğulu’su ve Batılı’sıyla; geçmişin “faili meçhul” acılarını halen yüreklerinde hisseden herkes, Hizbullah’tan 20 yıl sonra, ne yazık ki PKK’ya da aynı soruyu soruyor; Neden bu sinsi cinayetler?.. Niçinnnn?..