24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir efsaneydi o...

Bir efsaneydi o...
A+ A-

Almanya'da çeşitli işlerle uğraşan Bossert (1889-1961), sivil halkın savaşta çektiği sıkıntıları anlatan "Cephe Gerisinde Silahsız" adlı kitabıyla Nazi yönetiminin kara listesine alınır ve Berlin'de törenle kitapları yakılan yazarlar arasına girer. Çiçeği burnunda bilim adamı olan Bossert, Hitler'in ve de onun simgesi çift kartalın hışmından 1933 yılında Türkiye'ye kaçar. Ama ne gariptir ki, Hitlerin ve de çift kartalın hışmından-kıyımından Türkiye'ye kaçan Bossert'in Türkiye'deki ilk işi de Hititlerin merkezi Boğazköy'de Hititlerin sembolü çift kartalı incelemek, onun üzerinde çalışmak olur.

Bossert 1945'te yeni keşifler yapmak, arkeolojinin bilinmeyenlerini ortaya çıkarmak için küçük bir grupla Anadolu'nun yolunu tutar. Bossert'in o küçük ekibinde, sonrasında arkeolojinin büyük isimleri olan kimler yoktur ki... Asistanı Bahadır Alkım, genç arkeolog Halet Çambel ve de Muhibbe Darga... Bu küçük ekip, 1945'te İstanbul Üniversitesi adına Kayseri'den yola çıkar. Gazbel, Hanyeri, Zaimbey, Feke, Kozan ve Ceyhan yolunu takip ederek Toros geçit yolunu boydan boya kat eder.

Aslanlı abidenin peşine düşer

Bossert ve ekibi, yolculukları sırasında sık sık halkla sohbet eder. Bu sohbetleri sırasında göçebe Yörük çobanları ona Kadirli yakınlarındaki Karatepe'de bir aslanlı abideden söz eder. Ve Bosser ekibiyle, düşle gerçek arasındaki bu heykelin peşine takılır. Ama kış şartları onun yolculuğunu bir yıl sonraya erteler.

Bosset bir yıl sonra yine yanında Halet Çambel olduğu halde aslanlı abidenin peşine düşer. Uzun ve yorucu bir uğraştan sonra da onu bulur. Heykelin bulunması arkeoloji dünyasında büyük yankılar yapar.

"Tanrılar Mezarlar ve Bilginler" kitabının yazarı C. W. Ceream, bu kitabının kimi kısımlarını yazmak için o da Karatepe'nin yolunu tutar ve buluşu tüm dünyaya duyurur. Bossert; asistanı Bahadır Alkım, Halet Çambel ve Muhibbe Darga ile birlikte burada kazılara başlar. 1952 yılına dek süren kazılarda Geç Hitit Kalesi Karatepe'yi ortaya çıkarır ve aynı zamanda o güne dek çözülmeyen Hitit yazısını bulduğu çift dilli yazıtla çözerek arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden birini gerçekleştirir.

Bossert tüm Karatepe'yi asistanları olan Halet Çambel ve Bahadır Alkım'la gün ışığına çıkardıktan sonra "İşin kaymağını aldık, şimdi Misis'e gidiyoruz" diyerek Karatepe'yi kendi yazgısına terk eder.

Karatepe'de yalnızca bir kişi kalır

Halet Çambel'in öyküsü de burada başlar. Bossert Misis'in yolunu tutarken, Karatepe kazısındaki ekipten ona hiç kimse katılmaz. Ama Karatepe'de çalışmaya girişmez. Karatepe'de yalnızca bir kişi kalır. Dünyaca ünlü arkeolog Kurt Bittel, Karatepe'de kalan bu kişiye işin zorluklarını ima ederek "Hayatının on yılını buraya adamaya niyetli misin ?"diye sorar.

Bu, oldukça iyimser bir tahmindir. Çünkü Karatepe'de kalmaya niyetli kişi, hayatının on yılını değil, bir ömrünü oraya adayarak adeta Karatepe'nin ikinci keşfini yapar.

Bu kişi, çalışmalarını yaşamının son anlarına dek orada sürdüren Halet Çambel'den başkası değildir.

Halet Çambel eşi Nail Çakırhan'ın da yardımıyla Karatepe'yi bir açık hava müzesi haline getirir ve tüm yaşamını orada harcar. Bu bir arkeologla keşfettiği yer arasındaki ilişki, dünyada eşi benzeri olmayan bir ilişkidir. Halet Çambel'i efsane yapan da, onun bu bitmez tükenmez hırsı, inadı ve de hiç bitmeyen sevgisidir.

Hocam sevecenliğini gizleyemezdi

Hukuk'ta bir süre okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji ve Prehistorya Bölümü'ne girmiştim. O zamanlar Halet Çambel, Prehistorya Kürsüsü'nün başkanıydı ve bilimsel çalışma yöntemleri derslerimize giriyordu. Öğrettiği en önemli şey ise, karteks tutarak not alma yöntemiydi. Benim tuttuğum karteksleri çok beğenmiş ve adımı sormuştu. Söyleyince de (o zamanlar daha Evren soyadlı malum kişiler yoktu) "Hem adın hem de soyadın çok güzel" demişti. O yıllar arkeoloji ilk sınıfında yetmişe yakın öğrenci vardı ve bunların arasından zorlu sınav soruları nedeniyle ancak on kişi filan bir üst sınıfa geçebiliyordu. Benim kompozisyonumu çok beğendiği için, ikinci sınıfa onun sayesinde geçebilmiştim.

Fakültede ağırlığı hissedilirdi

Halet Çambel'in fakülte içinde hissedilir bir ağırlığı vardı. Yalnızca biz öğrenciler değil, hocalarımız bile ondan çok çekinirdi. Mesafeyi ayarlar ama sevecenliğini de o sert görünüşünün ardına gizleyemezdi. Herkes tarafından sevilip saygı duyulması da bu yüzdendi.

Halet Çambel hocamla 1975'te mezun olduktan sonra karşılaşmam, 2006'da oldu. TRT adına Müjgan Taner'in çektiği "Bossert'in İzinde Karatepe" belgeselinin danışmanlığını ve senaristliğini yapıyordum. Sayın Taner'le birlikte çekim öncesi araştırmalar için Adana Karatepe'ye gittik. Kendisiyle defalarca uzun uzadıya konuştuk ve hatta 1945'te Bossert'in yaptığı yolculuğu aynı güzergâhı takip ederek canlandıracağımızı söyleyerek bu belgeselin içinde yer almasını teklif etik. Yazacağım senaryoyu merak ediyor ve onun her aşamasını kendisine göndermemi istiyordu. Böyle de yaptık ama sonrasında nedendir bilinmez kırılır gibi olduk. Ama yönetmen Müjgan Taner'in onunla kurduğu sıcak dostluk belgeselin bitimine dek bizlere yardım etmesini sağladı. Belgeselin Kadirli'deki galasına katıldı, hem kendisini oynayan hem de filmi yöneten Müjgan Taner'i, tebrik etti. Hatta belgeselin çekimi sırasında Bossert'i, Bossert'in eşi Hürmüz Hanım'ı, kendisini ve öğretmeni oynayan kişileri Karatepe'deki ofisinde gördüğü zaman, gözleri yaşararak "Beni bir altmış yıl öncesine götürdünüz. Seçtiğiniz kişiler o kadar çok bizlere benziyor ki, bir an için o günleri yaşadığımı sandım" diyerek bir bakıma yapılan belgeseli onayladı. Öğrencisine darılmış ama buna rağmen onu sonuna dek yardımlarıyla desteklemekten de hiç kaçınmamıştı.

Burçak Evren

Son Dakika Haberleri