20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Artık Türkiye'nin iç meselesi değilmiş

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Efendim neymiş; yaşananlar Türkiye’nin iç meseleleri olarak algılanmamalıymış. Gelişmeler Türkiye’nin iç işleri olarak değerlendirilmemeli, tüm dünyayı ilgilendirmeliymiş. Batı'nın büyük ve de mühim fikir erbabı hatırlatmasaydı Türkiye’nin yaşadıklarını “katıksız iç meseleler” sanacaktık.

1915’e kadar “millet-i sadık” olarak ad ettiği Ermeni kardeşlerimizi o gün hangi şeytana uydularsa “kavmi lanetlik” ilan etmiş. Yahşi Doğu'nun “barbar Türkleri” 1000 sene birlikte yaşadığı kendisinden olmayan herkesi soykırımdan geçirme kararı almış. Türkler bir sabah cinnet geçirmiş ve sadık milleti kılıçla tarumar etmiş. Haşa suma haşa mesele toprak, petrol, tarım ürünleri, limanlar ile ilgili değildi. Meselenin tamahkâr Rus çarlığı, Fransa, İngiltere, Almanya ve hatta ABD’nin etnik ve mezhepleri kışkırtmasıyla ilgisi yoktu.

1920’li 30’lu yıllarda vuku bulan Kürt Şeyh ve derebeylerin isyanı da sadece bir iç meseleydi. “Bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük talebi olan mazlum halklarınulusalcı diktatör Mustafa Kemal rejimine” karşı direniş destanıydı. Gelişmeler katıksız iç tarihi konjonktürle ilgiliydi. Meselenin iç ekonomik, siyasi ve de sosyolojik boyutu ile alakası vardı. Haşa suma haşa meselenin petrol ile Orta-Doğu’yu tanzim etmek ile Filistin üzerinde plan ve tamahları olan Siyonist meselesiyle yakından uzaktan ilgisi yoktu. Mesele Suriye’yi işgal etmiş olan Fransa’dan ve Irak’ı kene gibi emen İngiltere’den münezzehti.

HATAY'A İLGİ NEDENDİ?

Hatay zaten Mustafa Kemal’in bir iç ve şahsi meselesiydi. Anne tarafından Samandağlı olduğu için Hatay’ı istemiş olmalıydı. Tebdili kıyafet ile ana-toprağında dolaşırken Samandağ’ında Tini (İncir) rakısı içmişti. Eh bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı oluyorsa bir bardak incir rakısının ömür boyu kıymeti olmalıydı. Bir iddiaya göre Hatay’a olan ilgisi meşhur Samandağ biberi ve tini (incir) rakısı içindi.

Hatay meselesinin haşa suma haşa İskenderun Körfezi'nin stratejik ehemmiyeti ile Fransa-Almanya rekabeti ile İngiltere-Fransa sömürge politikalarıyla, Mustafa Kemal’in bağımsızlıktan sonra Irak ve Suriye ile kurmak istediği konfederasyon hayalleri ile hiç ilgisi yoktu. Osmanlı'nın yıkılışından sonra ortaya çıkan Türk, Arap, Kürt, Ermeni milletler arasındaki ideolojik rekabet ve buna uygun coğrafya tamahları ile yakından uzaktan ilgili değildi.

NATO'YA UYGUN TANZİM

15 Temmuz akşamını yaşamasaydık, Cemaat, Cumhuriyet, HDP konuları olmasaydı, Türkiye’nin, ABD ile yoldaşlık serüveni bilinmeyecekti. 1952’de NATO savaş konseptine ve Batı'nın güvenlik doktrinlerine uygun tanzim edildiğini hatırlamayacaktık. Zaten Rahmetli Menderes de sırf uzaktan akrabalarımız oldukları için olacak 1951’de Kore’ye asker göndermişti.

Zaten bir iç mesele olduğu için ABD’nin Jüpiter nükleer başlıklı füzelerini 1954’te gizlice Türkiye’ye ekmiştik. Eylül 1955 olaylarını sırf iç meselemiz olduğu için yaşamıştık. Bir sabah erken kalkmıştık ve gayri Müslim komşularımızı halletmek istemiştik. Haşa bu olaylarda İngiltere ve ABD’nin orta parmağı ve de Kıbrıs meselesinin dahli yoktu.

12 Mart 1971 askeri muhtırası ama özellikle 12 Eylül 1980 cuntasıyla Batılı gardaşlarımızın haşa suma haşa ilgisi yoktu. 12 Eylül’ü “Our boys done it-Bizimkiler başardı” olarak veren Pantagon subayları zaten aslen Amerikanca konuşan Orta Asyalı ve Türk asıllıydı. Bu yüzden Kenan Evren darbesi yüzde yüz Türkler arasında hâsıl olmuş bir iç meseleydi.

FOTOĞRAFTA GÖRÜNENLER

Fotoğrafa bakar mısınız; Esad’ın stratejik müttefiki Putin’in danışmanı Aleksander Dugin AKP Grup toplantısında. Ardından Başbakan Binali Yıldırım ile birlikte. Batı'nın temsilcileri sülalece HDP Grup toplantısında tutuklanan vekillerin koltuğunda. Can Dündar Almanya Cumhurbaşkanı sarayında. Fransa Fahri hemşerilik ile onurlandırılıyor. Alman Devlet Bakanı Herrn Michael Roth muhalefete “korkmayın, gelin hepinizi siyasi mülteci yapalım” diyor. Eh nede olsa Berlin ve Paris ve de Brüksel cüzdanın değil vicdanın ilahi merkezleri. Haliyle Türkiye’de yaralı vicdanın şifası onlar olmalı.

Artık hiçbir şey Türkiye’nin iç meselesi değilmiş. Doğru söze ne denir? Batı gördü görmedi Erdoğan’ı gördü bayıldı şey yani ayıldı. Dün demokrasi kahramanı olarak yere göğe sığdıramadıkları Erdoğan’ı bugün diktatör ve Hitler sıfatlarıyla şeytanlaştırıyorlar. Sittin senedir Türkiye’nin içine de dışına da müdahale ettiniz. Sayenizde Türkiye’nin hiç iç meselesi olmadı ve bugün Türkiye’nin en hayati iç meselesi sizsiniz. Biz bu gerçeği sittin senedir biliyorduk. Siz bunu tüm Türkiye’ye gösterdiniz. Türkiye’ye ne büyük bir hizmette bulunduğunuzu tahayyül bile edemezsiniz.