25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Asiler ile asillerin maçı

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Mayıs 68’in isyan rüzgârı içinde yalnızca üniversiteler ya da sinema salonları değil, Paris’teki Fransa Futbol Federasyonu binası da işgal edilmiş, balkondan bir de pankart sarkıtılmıştı. “Futbol, futbolcularındır” yazıyordu o pankartta.  

O eylem, halen geçerli bulunan bazı haklar sağladı, oyuncuların lüks kölelik koşullarında iyileştirmelere gidildi ama elbette ki futbol hiçbir zaman gerçek sahiplerinin, yani futbolcuların olamadı.  

‘İŞLERİNİ YAPSINLAR!’ 

Milyarlarca doların döndüğü, öncelikle televizyon şirketlerinin ve ister spor malzemesi üretsin isterse kahve ya da enerji içeceği, sponsorların borusunun öttüğü uluslararası bir piyasada, futbolcuların en fazla dördüncü beşinci sırada yer alan küçük aktörler olduğu çok açık. Söz hakları yok her şeyden önce... Örneğin Maradona’nın, takım arkadaşı Valdano’yla birlikte, sırf Batılı televizyon kanallarının isteği doğrultusunda 1986 Dünya Kupası maçlarının Meksika’nın öğle sıcağında oynanmasına isyan etmesi üzerine dönemin FIFA Başkanı Joao Havelange’ın yanıtı meşhurdur: “Konuşmasınlar, işlerini yapsınlar!”  

Konuşmaya devam eden Maradona anında kara listeye alınmış ve ilan edilmemiş bir savaş başlamıştı. Maradona, FIFA’yı futbol ağalığıyla, dünyanın en büyük mafya organizasyonu olmakla, sömürü düzeni kurmakla, futbolcuların sırtından parsa toplamakla, hırsızlıkla suçladı. FIFA ise pusuya yatıp onun tökezlemesini, hata yapmasını bekledi. Eh, Maradona da zaten “hatalarla dolu bir dahi”ydi ve 1994 Dünya Kupası sırasında doping bahanesiyle ayakları kolayca kelepçelendi bilindiği gibi...  

Maradona’nın, akla Metin Kurt’un girişimlerini getirircesine Gullit, Cantona, Gascoigne, Valdano gibi “asi” futbolcularla “birlik” oluşturma ve futbol düzenine başkaldırma çabaları ise hep Pele, Beckenbauer, Platini gibi düzen adamı “soyluların” oluşturduğu kalın duvara çarptı, başarısız oldu. Fakat tarihin ironilerinden biri olarak, Maradona’nın adı bugünlerde FIFA başkan yardımcılığıyla, dahası FIFA başkanlığıyla birlikte anılıyor.  

1998’den bu yana FIFA’nın başında bulunan, Birleşmiş Milletler’den bile daha geniş çaplı bir organizasyon olan kurumu derebeyi, zaman zaman da gangster yaklaşımıyla yöneten Sepp Blatter, bir FBI operasyonu sonucunda, yeniden başkan seçilmesine rağmen görevinden istifa etti kısa süre önce. İlginçtir ki İsviçreli Blatter, Avrupa ülkelerinin pek çoğunun ve ABD’nin nefretini kazanmış, Afrika ve Asya’ya yönelik sempatisi, özellikle de 2018 Dünya Kupası’nın Rusya’da, 2022’nin Katar’da yapılacak olması nedeniyle çok tepki çekmişti. Sonuçta, sanki yeni bir şeymiş gibi kara para-rüşvet-yolsuzluk operasyonuyla ayağı kaydırıldı.  

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun FIFA başkanlığı için Maradona’yı önermesi, şaka değil. Ortada çok karışık ilişkiler, Ürdün Prensi’nden Putin’e, ABD’den Avrupa’ya açılan yelpazede görülecek hesaplar var. Kolunda Che Guevera dövmesi bulunan, Fidel Castro’nun yakın dostu Diego Armando Maradona’nın bu büyük imparatorluğun başına geçmesi kuşkusuz ki hiç kolay değil. Ama futbolun asilerinin, futbol endüstrisinin asilleriyle bir kez daha karşı karşıya geleceği söylenebilir ve biz “futbol dilencileri” en azından birkaç güzel çalım görmeyi umuyoruz.  

GRUP YORUM 

Grup Yorum’un kuruluşunun 30. yılı dolayısıyla düzenlemek istediği konserlerin bazıları valilik engeline takıldı. Adana ve İzmir’de herhangi bir sorun yaşanmadan gerçekleşen konserler, İstanbul ve Ankara’da “huzur ve güvenlik” sorunları yaşanabileceği gerekçesiyle yasaklanmış.  

Grubun son yıllarda en beğenilen şarkılarından birinin “Defol Amerika” olduğunu anımsatırım. “Biz bu halkın evlatları / bu vatanın sahibiyiz / kork bizden Amerika” falan diyorlar... Her konserde bir stadyum dolusu insan eşlik ediyor bu şarkıya.  

Valiler yasaklamasın da ne yapsın? Adım gibi eminim ki içinde “Biji Obama... Biji Amerika...” geçen bir şarkıları olsaydı, huzur ve güvene hiçbir tehdit oluşturmazlar, önlerine serilen kırmızı halıda yürürlerdi.