26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atatürk’ün Suriye konusundaki çözümünü biliyor musunuz?

Aydın Keleşoğlu

Aydın Keleşoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Tarih 1915.

Yer Gelibolu/Çanakkale...

Yine işgal söz konusuydu, yine gündem Ortadoğu’ydu. Talat Paşa Çanakkale’ye teftişe gelmişti. Ama teftiş bir ziyaret gibiydi. Talat Paşa Yarbay Mustafa Kemal’e Ortadoğu’da yaklaşan İngiliz işgali için fikrini sordu. Mustafa Kemal’in cevabı ise kesin ve netti;

- “Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık veriniz...”

Talat Paşa şaşırdı bu cevaba. Çünkü bu iki ülke de Osmanlı topraklarının içerisindeydi. Bir ülkenin topraklarının bir bölümüne “Bağımsızlık veriniz” demek oldukça zordu. Talat Paşa konuşmayı şu sözlerle sonlandırdı:

- “Bunu başkasına söyleme. Seni asarlar!..”

Aslında Atatürk haklıydı. Çünkü o sadece içerisinde bulunduğu yılı değil, yüz yıl sonrasını görüyordu. Çünkü Suriye ve Irak’a bağımsızlık verilmezse Emperyalist devletlerin eline düşecekti.

Gün geldi, Mustafa Kemal bir Kurtuluş Savaşı verdi, kazandı ve Anadolu’da yeni bir devlet ve Cumhuriyet kurdu. 1915’deki o görüşmeden sonra Irak ve Suriye önce emperyalistlerin eline geçti. Sonra da kolay kolay iflah olmadı.

Atatürk aradan 22 yıl sonra 1937 yılında bu görüşmeyi dile getirdi. “Eğer yapılsaydı Türkiye, Irak ve Suriye kardeştir, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye” dedi.

Atatürk’ün çözümü basitti. Ortadoğu’da üç bağımsız ülkenin kale gibi ittifakı karşısında Emperyalizm Ortadoğu’yu giremeyecekti. Atatürk 1936 yılında Suriye ve İslam ülkelerinin bağımsız olması gerektiğine dair şu öngörüsünü ve çözümünü de yineledi:

- “Ben diyorum ki İslam Alemi ve Suriye Milleti ve Devleti tamamıyla ve kesinlikle bağımsız olmalıdır. Bunun aksini düşünmek acizlik olur” diyordu. Ve kararlıydı. Emperyalistleri Ortadoğu’ya sokmayacaktı. 1937 yılında; ”Ortadoğu’nun Batı Emperyalizminin kölesi olmasına izin vermeyeceğiz.”

Haklıydı.

Atatürk ayrıca Türkiye Irak ve Suriye’nin namlularını birleştirip Emperyalistlere karşı çevrilmesini de istiyordu. Ama bizdeki füze namluları rampalar, maalesef İran, Rusya ve Suriye’ye çevriliydi. Çünkü bizdeki üsler, Amerika’nın hizmetine ve çıkarlarına sunumluydu. Her şey Adnan Menderes döneminde Türkiye’nin NATO’ya teslim edilmesiyle başladı. Amerikancı hükümetler zamanla “ittifak” ve “müttefik” adı ile çoğaldı ve teslimiyeti arttırdı.

Yakın geçmişte ise Türkiye’nin Ortadoğu politikası anlaşılmaz garip bir hal aldı. R.Tayyip Erdoğan’ın Başbakan iken Şam’da namaz kılmak istedi. Aslında o değil, Amerika istedi. ‘Kardeşim Esat’, ‘Kahrol Esed’ oldu. Birlikte “tatil” yaparlarken Esat birdenbire “katil” oldu. Amerika böyle istiyordu. Çünkü 3 Kasım2002’de iktidara geldikten (getirildikten) bir gün sonra AKP, Amerika’ya şu mektubu yazdı;

Bu yardımınız ve geçmiş dostluğunuz için çok teşekkürler.”

Arada bir çok şey oldu ama sözü fazla uzatmayalım. Abdullah Gül ise Cumhurbaşkanı oldu, kendi askeri yazarı aydını Silivri’de antidemokratik bir şekilde tutulurken 16 Ağustos 2012 günü Suudi Arabistan’da katıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında ”Suriye’nin Esat hükümetine yaptırımlar uygulayıp, Suriye halkına Barış, Demokrasi ve Özgürlük getireceklerini” söyledi. Onu ona Allah söylettirmiyordu. Amerika söylettiriyordu. Çünkü Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’le 2003 yılında gizli bir anlaşma yapmıştı.

Ardından Ahmet Davutoğlu Hillary Clinton ile “çak” yaptı. Gelinen nokta da Suriye çat diye parçalandı, Baktılar ki politika yanlış, Türkiye’nin Suriye sınırında uzun bir koridor oluşacak ve bu koridor Türkiye parçalanacak ve üstelik bu koridoru da bizzat Amerika yapıyor, nihayet uyandılar ve anında çark ettiler.

“Çak yapma” politikası, “Çark etme” politikasıyla noktalandı.

Önlerini göremediler. Belki de göremezlerdi, çünkü bunları Amerika iktidara getirmişti.

Atatürk 1938’ de ölüm döşeğinden kalkıp Hatay’ı niye aldı sanıyorsunuz beyler?

Tabiki yüz yıl sonrasında Amerika’nın Suriye sınırında uzatmaya çalıştığı Barzanistanın Akdenize ve İsrail'e ulaşmasını sağlayacak bu koridoru coğrafi olarak kesmek için.Siz önünüzü göremiyorsunuz, tökezliyorsunuz, O yüz yıl sonrasını görüyor.

Önce Bağımsızlık efendiler, önce bağımsızlık.

Bakınız biz ne zaman bağımsızlığımızdan ödün verdiysek, işte o zaman hem biz, hem Ortadoğu ve hem de Suriye maalesef çıkmaza girdi. Çünkü Türkiye Ortadoğu’nun sigortasıydı. Önce Türkiye Bağımsız olacak ki, sonra Ortadoğu ve İslam ülkeleri bağımsız olsun, kendi aralarında çıkarları doğrultusunda hiçbir Emperyalist etki altında kalmadan bölgesel ittifak kursun.

Yapılacak şey şudur; Suriye ile el sıkışarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak ve Irak’la da el sıkışarak Irak’ın da toprak bütünlüğünü savunarak Amerika’nın Irak içerisinde inşaa etmeye çalıştığı Barzanistana engel olmak.

Atatürk bakınız 1920 yılında Suriye ve Irak konusunda ne demiş? Hep birlikte okuyalım ve çözümü başka zeminde aramayalım;

Anadolu, Suriye ve Irak için yapılacak bir şey var ki; o da, Türkiye, Suriye ve Irak’ın tam bağımsızlığa sahip olması ve sağlam bir mücadele birliği oluşturmasıdır. Bu topraklar üzerindeki emperyalist işgaline bir son verildikten sonra, bu bölgede insanlığın kesin kurtuluşuna varacak yeni bir ‘milletler hayatının kurulması’ ilkesi, bir mücadele birliğinin temelini oluşturabilir. Bu üç ülkede yaşayan, birbirlerini çok iyi tanıyan ve aynı tehlikeler karşısında aynı savunma duygusuyla hareket eden halk kitleleri için, sırt sırta vererek bu günkü mücadeleyi daha da etkili hale getirmek kadar bugün için güzel bir siyaset düşünülemez.

Bu siyasetin bir de yarını için uygulanması ve büyük yararlar sağlayan tarafı vardırki, onu da bu günden düşünmek ve hazırlamak gerekir; O da, Türkiye Irak ve Suriye halkının devamlı şekilde bağımsızlığını savunmaya ve ekonomik çıkarlarını sağlamaya yönelik karşılıklı bir yardımlaşma siyasetidir. Bu siyasetle de bir taraftan yarının getireceği tehlikeler bertaraf edilir, diğer taraftan gelecekte üç millet, memleket arasında karşılıklı yardım esasına dayalı barışçıl bir çalışma devri açılmış olur.

İşte Anadolu ve Arap yarımadasının halk kitleleri için pek hayırlı, pek karlı bir siyaset planı budur.”

aydinkelesoglu16@gmail.com