18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Atlantikçi Macron

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde büyük bir yenilgi yaşayan, esas olarak Atlantikçi geleneksel muhafazakâr ve sosyal demokrat partiler yenilgilerinin nedenleri üzerine düşünedursunlar, yükselişe geçen neoliberal küreselleşme karşıtı milliyetçi partiler Avrupa’nın ve kendi ülkelerinin geleceğini nasıl etkileyecekleri konusunda yoğun bir çaba içindeler.
AP seçimleri bir kez daha gösterdi ki; 90’lı yıllarda Avrupa’da büyük hayallerle başlayan ve 2000’li yıllarda Türkiye’de yalan rüzgârları estiren Avrupa Birliği (AB) projesinin gerçekleşmediği ve başlangıcında öngörülen birlik, artık bir hayal.

AB’nin bu duruma gelmesinde, ABD emperyalizminin güdümünde ulus devlet düşmanı neoliberal küreselleşmeci politikaların esiri olmalarının büyük payı vardır. Milliyetçi partilerin yükselmesi bunun sonucudur. Fransa’da Sarı Yelekliler Hareketi bu nedenle ortaya çıkmıştır. İngiltere’de Brexit bu nedenle gündeme gelmiştir.

YENİ DÜNYA, ESKİ DÜNYA

Dünyada miadını dolduran neoliberalizmin savunucusu Macron’un bir umut olarak Fransa’da sahneye sürülmesinin sistem açısından bir çare olmadığı da görülmüştür. Macron yüzde 22 ile ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır.
Hâlbuki Yeni bir dünyanın taşlarının döşendiği günümüzde Atlantik’ten kurtulmuş, gelişen ve büyüyen Avrasya ile ilişkilerini güçlendiren bir Avrupa’ya ihtiyaç var. Oysaki ekonomik kriz içinde kıvranan, siyasete ve partilere dolayısıyla sisteme güvenin azaldığı bir Avrupa ile karşı karşıyayız.

Çaresizlik içinde kıvranan bu durumdaki Avrupa, dünyadaki yeni gelişmelere ayak uyduramamakta, eski alışkanlıkları içinde debelenip durmaktadır. Bundan dolayı da Soğuk Savaş döneminin alışkanlıklarıyla Atlantik’ten kopamamakta ve yeni dünyanın önde gelen ülkeleri Çin ve Rusya’ya ABD’nin gözlüğüyle bakmaktadır. Bugün Avrupa’da bu çizginin sözcüsü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dur. Ve Macron artık dünyanın kaderini belirleyen Yeni Dünya’nın karşısındadır.

İRAN’A KARŞI TRUMP-MACRON BİRLİKTELİĞİ

Bu köşeden Macron’un Atlantikçiliği üzerine çok şey yazdık. Ve geçen her gün yaşanan her yeni olayda haklı olduğumuz ortaya çıktı. Hatırlayalım; ABD Başkanı Trump seçilmesinden sonra 2015’te İran ile yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı ayrıldığını açıklamıştı. Anlaşma BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya ve AB’nin katılımıyla İran yönetimi arasında imzalanmıştı.
İran en az 10 yıl nükleer silah edinmeyecek, buna karşılık Batılı güçlerde İran’a yönelik ekonomik yaptırımları kaldıracaklardı. Trump anlaşmanın İran’ın balistik füze programını içermediği gerekçesiyle ayrıldığını açıklamıştı. Almanya, İngiltere ve Fransa buna karşı çıkmışlardı. Fakat Macron her zamanki oportünist yaklaşımıyla “Anlaşma devam etsin ama balistik füze programı da anlaşma kapsamına alınsın” demişti. O zaman net olmayan bir dille ifade ettiğini, 6 Haziran Normandiya Çıkarması nedeniyle Trump ile bir araya geldiğinde açıkça Trump’ın yanında yer aldığını ifade etti.

DOĞU AKDENİZ’DE ATLANTİKÇİ CEPHE

Doğu Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden Türkiye düşmanlığının mimarı ABD’nin başını çektiği İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin oluşturduğu bloktur. Burada da Macron’un Kıbrıs açıklarında hidrokarbon arayan Türkiye’yi “yasadışı” ilan etmesi ve AB sopası göstermesi de bölgede ABD planları içinde yer aldığını göstermektedir.

Suriye’de PYD terör örgütü yöneticilerini Elysee Sarayı’nda ağırlayan ve açıkça desteklediğini ifade eden Fransa, Suriye’de de Atlantik’in yılmaz savaşçısı olduğunu kanıtladı.

Ama Atlantik yenilen taraftır. Diğer Avrupa ülkeleri gibi Fransa da geleceğinin Avrasya’da olduğunu gören ve yüzünü Asya’ya dönen yönetimini arıyor.
Ya barışın, üretimin, paylaşmanın ve gelişmenin parçası olacak ya da ABD’nin kışkırtıcı savaş senaryolarının parçası.