23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa Birliği yol ayrımında

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri Avrupa Birliği (AB)’nin İngiltere dahil 28 ülkesinde yapıldı. Seçim sonuçlarını bugünden itibaren almaya başlayacağız.

Son iki hafta, AP seçimlerinin olası sonuçlarını ele aldık. Kesin sonuçlar ortaya çıktıktan sonra daha net değerlendirmeler yapabileceğiz.

Küreselleşmenin neoliberal politikalarının iflasının hızlandığı, sistem partilerinin çöktüğü, bu partilere olan güvenin dibe vurduğu, buna karşılık ulusal egemenliği savunan milliyetçi partilerin yükselişe geçtiği bir dönemde AP seçimleri gerçekleşti.

Ekonomik krizin AB ve üye ülkeler düzleminin ötesinde Batı’nın; yani Atlantik kampının, yani emperyalist ve kapitalist sistemin krizine dönüştüğü şartlarda seçime gidildi. Dünya dengelerinin yeniden oluştuğu, yeni saflaşmaların yaşandığı ve bu safların giderek netleştiği bir dönem aynı zamanda. Bir tarafta yenilen, giderek zayıflayan dolayısıyla daha da saldırganlaşan ABD, diğer tarafta başını Çin ve Rusya’nın çektiği Asya. Bu iki kampın arasında sıkışan, bocalayan ve oluşmakta olan dünyada kendine bir yer alan Avrupa! Önümüzdeki dönemde AB’nin eğilimini belirlemesi açısından bu seçim sonuçları önemli.

BİRLİK OLAMAYAN AVRUPA
Bugün karşımızda tek vücut, tek yürek ve homejen bir AB yok ve olamadı bugüne kadar. Bunu, Irak savaşında, AB’nin, ABD yanlısı ve karşıtı olarak ikiye bölünmesinde, Yugoslavya’nın parçalanmasında, Afganistan ve Kafkaslarda, Libya ve Suriye saldırısında, hatta Ermeni meselesinde yaşayarak gördük. Bütün bunlara bir de ekonomik kriz eklenince, herkes AB’nin bir yol ayrımına geldiğini söylemeye başladı.

AB Siyasi birlik, ortak para birliği, ortak dış politika ve çok dillendirilen ortak savunma politikasında (Avrupa Ordusu) patinaj yapmaya devam ediyor. Gelişen dünyaya yani Rusya ve Çin’e karşı net ve ortak bir tutum geliştiremeyen Avrupa, ABD’nin dayatmaları karşısında dizleri titriyor. Halbuki Avrupa’nın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krizden kurtulmasının yolu; çözülen Atlantik kampından kurtulması, daha bağımsız bir çizgi izlemesi ve dünyanın çekim merkezi olan Asya’ya yönelmesine bağlıdır. Sancılı da olsa gelişmenin yönü bu doğrultuda. Avrupa açısından bu bir zorunluluktur.

TIKANAN SİSTEM
Neoliberal politikaların yıkıma uğrattığı ülkelerde siyasi, sosyal ve ekonomik hatta sınıfsal dengeler altüst oldu. 2008’de patlayan mali kriz kapitalizmin beşiği olan Avrupa’yı derinden etkiledi, iflasın ve çözülmenin eşiğine getirdi. Orta sınıf çöktü. Borç batağından çıkış yolu bulamama, sanayi üretiminin sürekli gerilemesi, işsizliğin çığ gibi büyümesi ve halkın satın alma gücünün düşmesi sistemi tıkadı.

Sarı Yelekliler Halk Haraketi 6 ay boyunca Fransa’yı sallarken, diğer Avrupa ülkelerini korku sardı. Sistemin sağ ve sol bacağı kırıldı, iki yıldır Macron markalı protezle ayakta durmaya çalışıyor.
Sarı Yelekliler bir umut yaydı ama devrimci bir önderlikten yoksun ve örgütsüz olması sistem içinde bir alternatif yaratamadı. Ama kanayan yaraya parmak bastı ve kral çıplak dedi. Sistem halkın yarasını saramadı, çözüm üretmek yerine orantısız ve acımasız bir şekilde göstericilere saldırdı.
UMUT YOK MU?
Halk sistem partilerine tepkilerini milliyetçi partilere yönelerek verdi. Sağlı sollu bu partiler; gerek Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik, gerekse Jean Luc Melachon’un Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi, gelinen aşamada sistem içinde kendilerine yer arayan ve çöken sistem partilerinin yerini doldurmaya çalışan bir konuma doğru yol alıyorlar. Radikal söylemler yerini daha merkezi söylemlere bıraktı.

Umut yok mu? Avrupa’nın iç dinamiklerinde görülmüyor. Ama Doğu’dan esen halkçı, devrimci, paylaşımcı ve barışçı rüzgarın etkileri Paris’in, Berlin’in, Roma’nın, Madrid’in sokaklarında, caddelerinde, fabrikalarında hissedilecek. 20. Yüzyılın başında olduğu gibi devrimci rüzgar gene doğudan batıya doğru esecek.