19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Avrupa Parlamentosu seçimleri ve yükselen milliyetçilik

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Gazete Yazarı

A+ A-

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri 23-26 Mayıs tarihleri arasında, tarihinin en kritik Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine sahne olacak.
İngiltere, Brexit ertelendiği için AP seçimlerine katılacak. Böylece 500 milyona yakın nüfusa sahip 28 ülkede 400 milyon seçmen oy kullanacak.
AP seçimleri, 1979 yılından bu yana 5 yılda bir yapılıyor. Yetkileri sürekli artmakta ama Avrupalı seçmenin yarıdan fazlası sandığa gitmiyor. 2014 yılında katılım yüzde 44'tü. Daha önce danışma meclisi niteliğinde olan parlamento, hukuksal yaptırımı olmasa da siyasi kararlar alıyor, AB bütçesini oyluyor ve AB'nin yürütme organları olan AB Konseyi ile Avrupa Komisyonu'nu kontrol yetkisine sahip.
DEĞİŞEN DÜNYADA AVRUPA'NIN YERİNİ BELİRLEYECEK SEÇİM
Dünyada dengelerin yeniden oluştuğu ve safların giderek netleşmeye başladığı bir dönemde kendine bir yer arayan Avrupa, önemli kararların arifesinde. Bir tarafta iflas eden neoliberal küresel sistem ve çökme sürecini yaşayan Atlantik cephesi, diğer tarafta her alanda yükselişe geçen ve dünyanın çekim merkezi olan Avrasya. Son yıllara kadar Atlantik cephesinin önemli bir parçası olan Avrupa ülkeleri başta Almanya olmak üzere Avrasya'nın yolunu tutmuş durumda. Elbette bu sancılı bir yol. ABD, Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki etkisini korurken, Macron'un Fransa'sı Atlantik'in kaygan zemininde bir o tarafa bir bu tarafa savrulup duruyor.
ATLANTİKÇİ MACRON'UN FERYADI
Başta Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmak üzere, Atlantikçiler feryat ediyorlar; Avrupa'da "ultra-milliyetçi/ultra-nationaliste", "aşırı sağ/extrême droite", "sağ popülist" diye nitelendirilen milliyetçi partiler yükseliyor. "Avrupa'yı faşizme götürecek bu partilere dur demek gerek" diye çırpınıyorlar.
6 ay önce anketlerde, önümüzdeki AP seçimlerinde, kendi partisini geride bırakarak ve birinci konuma yükselen Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi'ni öcü ilan eden Macron şöyle demişti: "Yaşadığımız anlar, iki savaş arasına benziyor. Korkular, milliyetçi içe kapanmalar, ekonomik krizin sonuçları ile bölünen, (...) dış güçler tarafından itilip kakılan ve milliyetçi cüzzam sonucu parçalanma ve böylece egemenliğini kaybetme riski ile karşı karşıya olan Avrupa. Diğer bir deyişle, savunmasının Amerikan korumasına muhtaç olması, Çin'in temel altyapılar üzerinde gittikçe artan bir yere sahip olması, Rusya'nın ise manipülasyonlarla Avrupa'ya müdahale etmeye çalışması...".
Macron'un AP seçimlerinin stratejisi Le Pen ve milliyetçilik korkusu üzerine kurulmuş.
MİLLİYETÇİLİK YÜKSELİSTE
Macron'un korkusu boşuna değil. Küreselleşme karşıtlığı doğal olarak milliyetçi akımların ortaya çıkmasına ve var olanların büyümesine yol açtı. Bu partiler, aşırı sağ söylemlere sahip (yabancı düşmanlığı) olmakla birlikte ulusal egemenliği ve ulusal kimliği şiar edinmiştir. Ekonomide korumacılığı öne çıkaran programlarlara sahipler. Ülkenin en alt kesimlere hitap ederek çalışan kesimin çoğunluğunun desteğine sahipler. Dış politikada müdahaleciliğe karşı çıkarak ülkelerinin çıkarları doğrultusunda Rusya gibi, Çin gibi jeostratejik ve ekonomik devlerle işbirliğini savunurlar. Birçoğu AB'den ayrılmayı savunmakla birlikte, artık giderek büyüyen bir güç olmalarıyla birlikte Birlik içinde kalmayı ve ülkelerinin ulusal çıkarlarına saygılı bir Avrupa Birliği için mücadele etmeyi yeğliyorlar. Bunların başında Fransa'da Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi geliyor.
2014 AP seçimlerinde, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupa'nın milliyetçi partilerinin başarısı, kelimenin tam anlamıyla bir "siyasi deprem" olarak değerlendirilmişti. Fransa'da Marine Le Pen'in Milli Cephe'si yüzde 25, İngiltere'yi Brexit'e götüren Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) yüzde 29 oy oranı ile ülkelerinin geleneksel iktidar ve muhalefet partilerini geride bırakarak birinci parti olmuşlardı.
Daha sonra günümüze kadar bu doğrultuda yeni partiler kuruldu, bazı ülkelerde iktidara geldi, bazılarında iktidar ortağı oldu (İtalya, Avusturya, Macaristan), ya da ülkelerinde güçlü muhalefet partilerine dönüştüler (Fransa, Almanya, İngiltere...). Önümüzdeki birkaç hafta AP seçimlerini ülkeler ve partiler bazında yazmaya devam edeceğiz.