20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

James Joyce Fluntern Mezarlığı'nda

Dublin yaşamında öylesine kalıcı bir iz bırakmıştır ki, her nerede yaşarsa yaşasın, her nerede yazarsa yazsın yazdığı yer Dublin’dir. Dublin Joyce’nin kalbidir. Öyle ki kalbinden başka kalplere, Dublin’den başka şehirlere giden yol yine Dublin’dir. Joyce, kitapta ayrıntılı bir Dublin haritası verir. Öyle ki Dublin bir gün yerle bir olursa, okuyanlar Dublin’i kitapta yer aldığı gibi aynen inşa edebileceklerdir.

James Joyce Fluntern Mezarlığı'nda
A+ A-

HALİT PAYZA

James Augustine Aloysius Joyce, bilinen adıyla James Joyce… 2 Şubat 1882’de John Stanislaus Joyce ve Mary Jane Murray’ın, Rathgar’de Dublin’e üç kilometre uzaklıktaki banliyösünde, ailenin ilk çocuğu olarak doğduğunda, hiç kimse onun 20. Yüzyılın en önemli modernist öncü yazarlarından biri olacağını düşünemezdi. 5 Şubatta St. Joseph’s Katolik Kilisesi’nde vaftiz edildi. Kendinden sonra doğan iki kardeşini tifodan yitirecekti. Varsıl sayılabilecek bir aileden geliyordu. Büyükbabası tuz işletmeciliği yapıyordu ve geniş topraklara sahipti, babası yerel emlak vergilerini toplamakla görevliydi. Dublin’de besledikleri bir köpek tarafından ısırıldı. Bu onda büyük bir travma yarattı, kalıcı biçimde köpekten korkma fobisine -kinofobi- neden oldu. Fobileri yalnız bu kadarla kalmadı, batıl inançları olan yaşlı bir teyze’nin, anlattığı öyküler onda gök gürültüsü ve şimşek korkusu olan astrafobiye yakalanmasının nedenidir. Teyze ona gök gürültüsünü doğa olayı olarak değil, Katolik inancın etkisiyle tanrının gazabı olduğuna inandırdı. 1888’de yatılı Cizvit Okulu olan Clongowes Wood College girdi. Babasının eski servetini yitirmesi nedeniyle taksitleri ödeyemeyince 1892’de ayrılmak zorunda kaldı. Dublin Hıristiyan Kardeşler okulunda okudu. Ardından aileyi tanıyan bir Cizvit Rahibi’nin yardımıyla indirimli olarak Belvedere’de eğitimine devam etti. Joyce, ilk şiirini 1891’de İrlandalı Milliyetçi, İngiliz Parlamentosu üyesi Charles Stewart Parnell ölümü üzerine yazdı. Lirik şiirleri’ni “Oda Müziği” adıyla yayımlandı. University College Dublin’de İngilizce, Fransızca ve İtalyanca ve felsefe eğitimi aldı. Thomas Aquinas’nın felsefesinden etkilendi ve etkilerini ömrü boyunca duyumsadı. Henrik İbsen’in bir oyunu üzerine yazdığı yazı Fortnightly Review dergisinde yayımlandı. İbsen’in de hoşuna gidince ondan övgü dolu bir mektup aldı. Bu artık onun yolunu belirlemesinde bir işaret fişeği olacaktır. Ne var ki İrlanda Tiyatrosu üzerine yazdığı yazı, okuduğu üniversitenin dergisinde yayımlayamadı, yazdığı makale dergi yönetimince geri çevrildi. Joyce dergi yönetimini protesto eden bir makale daha kaleme aldı. Protesto makalesi Dublin’deki yerel gazeteler tarafından yayımlandı.

SANATÇININ GENÇ BİR ADAM OLARAK PORTRESİ'NİN ATEŞLE DANSI

1902 yılında tıp eğitimi aldığı Paris Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Dublin’e dönmeyi düşünmüyordu, Paris’te yaşamaya karar vermişti. Annesinin kanser olduğu haberi üzerine yeniden doğduğu topraklara dönmek zorunda kaldı. 13 Ağustos’ta annesi derin bir komaya girdi ve kısa sürede yaşamını yitirdi. Bu onun için yeni bir ağır travmaydı, teselliyi alkolde aradı. Onun en önemli yapıtlarından biri sayılan “Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi”ni başka bir ad altında -Stephen Hero/ Kahraman Stepnen- yazmaya başladı. Yıllar sonra yeniden roman taslağına dönecek, onu yeniden gözden geçirerek bu kez “Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi” adıyla yayımlayacaktır. Joyce kitabı önce birlikte yaşadığı daha sonra eşi olan Nora Barnacle yaptığı bir tartışma sonucu, el yazısı ile yazdığı ilkyazımı öfke ile yakmaya çalıştı. Elyazmalı metin kız kardeşi tarafından son anda yanmaktan kurtulur. Kitap Joyce’un otobiyografisi nitelindedir.

Joyce, 1904’te Galway City’de hizmetçilik yapan Nora Barnacle tanıştı, birliktelikleri bir süre sonra evliliğe dönüştü. 1905’de Trieste’ye taşındılar. Bir yıl sonra Roma’ya gitti ve dokuz ay boyunca bir bankada çalıştı. Yaşamından memnun değildi, işinden ve Roma’dan sıkıldı yeniden Trieste’ye taşındı. Berlitz School’da İngilizce öğretmenliği yapmaya başladı. Bir yandan da yine kült yapıtlarından olan “Dublinliler”i yazıyordu. Araya tiyatro oyunu olarak yazdığı “Sürgünler” de sıkıştı. Otobiyografik romanı olan ‘‘Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi’ İngiltere’de 1914’de yayımlandı. En büyük yapıtı olan “Ulysses” yoksulluk içinde yaşadıkları Zürih’te yazılmaya başlanıldı. Kitap önce Little Review adlı dergide dizi halinde yayımlanmaya başladı, iki yıl sonra hakkında dava açılınca yayımına ara verildi.

OKUNMASI OLANAKSIZ BİR ROMAN: ULYSSES

“Ulysses” kitap olarak Paris’te, Shakespeare and Company tarafından 1922’de basıldı. “Ulysses” mekân olarak Dublin’i alır. Kitaptaki olaylar yirmi dört saat içinde yaşanır. Yirmi dört saatin yaşandığı tarih 16 Haziran 1904’tür. Joyce, “Ulysses”i, Anadolulu ozan Homeros’un aynı adlı kitabından esinlenerek yazar. Kitap o güne değin pek bilinmeyen “bilinç akışı” tekniği ile yazılmıştır. Büyük bir ilgiyle karşılanır. James Joyce bilinç akışı tekniği ile yeni bir teknik yaratır. Daha sonra başta Virginia Woolf olmak üzere pek çok yazar tarafından kullanılacaktır. Joyce’un yaşamının büyük bölümü Dublin dışında geçmesine karşın, romanlarının ana ekseni Dublin’dir. Dublin yaşamında öylesine kalıcı bir iz bırakmıştır ki, her nerede yaşarsa yaşasın, her nerede yazarsa yazsın yazdığı yer Dublin’dir. Dublin Joyce’nin kalbidir. Öyle ki kalbinden başka kalplere, Dublin’den başka şehirlere giden yol yine Dublin’dir. Kendisi için ve yalnızca Dublin’i yazdığı söylemekten çekinmeyecektir. Joyce, romanlarındaki karakterleri yaşamından seçer. Kitaplarında sözünü ettiği karakterler aile bireyleridir, dostları ve ailesi olumlu, düşmanları ise olumsuz karakterler olarak romandaki yerlerini alırlar. Joyce, kitapta ayrıntılı bir Dublin haritası verir. Öyle ki Dublin bir gün yerle bir olursa, okuyanlar Dublin’i kitapta yer aldığı gibi aynen inşa edebileceklerdir. “Ulysses” okunması çok zor bir roman olarak, Karl Marx’ın “Kapitali” gibi haklı bir üne sahiptir. Ne kadar gerçektir bilinmez ama kitabı çevrenlerin çeviriden vazgeçtikleri bir şehir efsanesi gibi söylenir. Kitabı Nevzat Erkmen, üzerinde on yıl çalışarak çevirebilmiştir. Yine benzeri bir şehir efsanesine göre Erkmen’in kitabı Türkçeye sabırla çevirmesinde İrlandalı eşinin hatırı olduğu da söylenenler arasındadır.

SANATÇININ HÂLÂ BİR GENÇ ADAM OLARAK ÖLÜMÜ

James Joyce, 13 Ocak 1941’de Zürih’te yaşamını yitirdi. Ülser için ameliyata alındı, komaya girdi. Derin uykusundan 13 Ocak’ta uyandı. Gözlerini açar açmaz karısı ve oğlunu görmek istediğini belirtti. Eşi ve oğlu hastaneye koşarlarken, o hemşire’ye karısı ve oğlunu görmek istediğini söyledikten on beş dakika sonra bir daha uyanmamak üzere gözlerini yummuştu. Zürih Hayvanat Bahçesi yakılarında bulunan Fluntern Mezarlığı’na gömüldü. Nora’nın mezarını daha iyi bir yere taşınma fikri geri çevrildi. Başucunda Milton Hebald tarafından onu ayakta yontuğu bir yontu vardı.

Andrew Gibson’un ‘James Joyce’ biyografisi Dublin’in onuru olan yazarı bir kez daha anımsamak için iyi bir olanak sunuyor. Gibson, James Joyce biyografisinde, yalnızca yaşamına ve yapıtlarına işaret etmiyor, Joyce’un İrlanda tutkusu ile incelemeye çalışıyor. James Joyce, özellikle “Ulysses” gibi anlaşılması zor romanları için yazın tarihçilerini uğraştırmak istediğinden keyifle söz eder. Onları yapıtlarını çözümlemeleri için zorlanmalarını istediğini belirtir. Bunu başarmıştır, bugün bile hâlâ James Joyce’nin bütünüyle anlaşılmış olduğu ileri sürülemez.

James Joyce,

Andrew Gibson,

Yapı Kredi Yayınları, 184 s.

Son Dakika Haberleri