25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aziz Yıldırım'ın "Ananı da...." Diyenden farkı nedir?

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Antik Yunan filozofu Sokrates (M.Ö. 469-399) demokrasinin iyi bir yönetim biçimi olmadığına inanır, konuya ilişkin görüşlerini şöyle özetlerdi: " Demokrasi kötü bir yönetim biçimidir. Gün gelir birileri başa geçer bir daha indiremezsiniz". Benim "birileri" dediğim yerde Sokrates'in "çapulcu" yakıştırması var. Ama Gezi Direnişi'nden sonra "çapulcu" ya yüklenen anlam ve değer nedeniyle" birileri" demekle yetinmek istiyorum.

Deniz Baykal demokrasi adına Tayyip Erdoğan'ın önünü açtı, milletvekili oldu, halimizi görüyorsunuz. Aziz Yıldırım'ın yolunu ise Ali Şen açtı. Yeri gelmişken altını çizmeliyim ki, Aziz Yıldırım'dan sonra Ali Şen'in ne denli büyük ve hoşgörülü bir başkan olduğunu anlamış bulunuyoruz. Ali Başkan'a o dönem yönelttiğim onca eleştiriye karşın hiçbir alınganlık göstermemiş, her karşılaştığımızda boynuma sarılmıştır. Ali Şen, Aziz Yıldırım'ın yolunu nasıl mı açtı? Bir kutlamada Aziz Yıldırım ile birlikte Fenerbahçe başkanlığına aday olan Vefa Küçük'ün başına rakı kadehi koyarak. Bu hareket Vefa Küçük'e başkanlığı kaybettirdi, hem de bir oy ile.

Bir oy ile kazanılan başkanlıktan sonra bugün gelinen noktada Aziz Yıldırım hem Fenerbahçe'nin hem de Türk futbolunun hatta Türk sporunun başına beladır, derhal görevinden ayrılması gerekmektedir. Aziz Yıldırım'ın biçeminde(tarz, üslup) Fenerbahçe'nin kendi öz değerlerini öne çıkartıp başarılı olmaktan çok karşıtları ile mücadele ederek ilerlemek var. Bunu kendi de söylemiştir. Bunca yıldır başkanlık yapmasına karşın bir tek rakibi için, bir tek hakem için söylediği iyi söz yoktur. Bunlar da anlaşılabilir ama Ersun Yanal hakkında söyledikleri birinci dereceden istifa nedenidir.

Teşbihte hata olmaz derler ama ben gene de, Türkiye'deki tüm kadınlarımızın, analarımızın, bacılarımızın affına sığınarak yazıyorum, dünyanın sayılı büyük kulüplerinden biri olan Fenerbahçe'nin başkanı kamuya açık olarak mahalle arası kadınları gibi dedikodu yapmaz. Yapıyorsa ortada bir düşünsel bozukluk var demektir ki, bu durumda Aziz Yıldırım'ın o makamda oturmasının koşulları ortadan kalkmıştır.

Yanal için söylediği "takımı çalıştırmasını bilmiyor, antrenman yaptırmasını bilmiyor" gibi teknik ve bilimsel konulara girmek istemiyorum çünkü Aziz Yıldırım bu konuları bilmez, bundan sonra yaşamı boyunca uğraşsa da öğrenemez. Ancak özel yaşam ve kadın-erkek ilişkisine girildiği anda konu etik değerlerin örselenmesine değin varır. Aziz Yıldırım, Ersun Yanal için söyledikleri ile salt ülkenin spor kültürünü değil genel etik değerlerini de yerle bir etmiştir.

Aslında Aziz Yıldırım'ı cenderenin içinden Ersun Yanal çekip, çıkarttı. Galatasaray'a göre ikinci sınıf futbolculardan oluşan Fenerbahçe'nin kadrosunu bilimsel antrenmanlarla geliştirerek şampiyonluğa ulaştırdı. Galatasaray teknik direktörü Roberto Mancini'nin bilimsel konulardan haberi olmadığı için Antalya'da takımına turnuva oynatırken Ersun Yanal o günlerde bilimsel antrenman yöntemleriyle futbolcularına yükleme yapıyordu. Mancini işin nereye varacağını bilemezken, Ersun Yanal şampiyonluğun erken geleceğini hesaplamıştı.

Yanal gibi lobisi, arkası olmayan, büyük takımlarda barındırılması neredeyse olanaksız olan, mesleğinde bilimsel çalışmalar yaparak ilerleyen, bulunduğu yere garip ilişkilerin değil de bilginin vermiş olduğu güçle varan bir insan rastlantı ile de olsa Fenerbahçe'nin başına gelmiştir. Başarılı da olmuştur. Bir başkan daha ne ister? Yanal ile Fenerbahçe şampiyonluk rekorları kırabilirdi. Türkiye'deki 18 bin antrenör kusura bakmasın ama Ersun Yanal tektir. Dünya da bile, Fenerbahçe gibi takımlar söz konusu olduğunda ikinci bir örneği yoktur Yanal'ın. Ama gelin görün ki, ülkenin başına bela olan biri gibi Aziz Yıldırım'da Fenerbahçe'nin başına bela olduğundan düzgün giden işleri berbat etti. Aziz Yıldırım'ın söyledikleri ve davranışları sağlıklı bir insanın tutumuyla bağdaşmıyor. Aziz Yıldırım'ın "Ananı da al git" diyenden farkı nedir?

SÜLEYMAN SEBA FUTBOLUMUZUN VİCDANIYDI

16 yıl başkanlığını yaptığı Beşiktaş'ın, otomobillerin havalarda uçuşarak şampiyonluklar birer birer elinden alındığı halde Seba hiçbir rakibine, hiçbir kulübe, hiçbir hakeme kötü söz söylemedi, kötülükleri yakıştırmadı, gönderme bile yapmadı. O beyefendiliği hiçbir zaman elden bırakmadığı halde tribünler "Ahmet Dursun, Seba gitsin" diye bağırdı. Süleyman Seba bunu da anladı. Çünkü artık futbolda efendilik dönemi kapanmak üzereydi; kavga, dövüş, düzeysizlik, eline, diline sahip olamama dönemi başlamıştı.

Köşesine çekilip maydanozlu rakısını yudumlamaya devam etti. Süleyman Seba gibi bir kulüp başkanını Türkiye görmemişti, bundan sonra görür mü, görse bile benim ömrüm yetmez. O hepimizin "Süleyman Abi" siydi. Tüm futbol dünyasının yürekten bir saygıyla "Süleyman Ağabey" dediği tek başkandı. Seba Türk futbolunun vicdanıydı. O köşesine çekildikten sonra futbolumuzun vicdanı kanamaya başladı. Dilerim ki, Süleyman Seba'yı sonsuzluğa uğurladıktan sonra, futbolun kanayan vicdanını sağaltmak için başkanlar düzeyinde bir hareketlenme olsun. Uğurlar olsun Süleyman Ağabey, ışıklar içinde yat...