19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bakınız adliye basılırken istihbarat ne yapıyordu?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Söyler misiniz; bu ülkede kimsenin can güvenliği var mıdır acaba?.. Herhalde bir tek Tayyip Erdoğan’ın vardır çünkü en az “500 polis”le dolaştığı iddiası onu korunaklı tutuyor!.. 

Peki, sahiden devlet ve onu yönetenler koruma altında mı?.. Ne yazık ki hayır!.. Baksanıza; ülkenin en büyük kentinde, terör örgütü militanları çok iyi korunduğu ileri sürülen bir adliye binasına girerek, önemli bir davanın savcısını saatlerce rehin tutabiliyor... 

Sonra bir bakıyorsunuz ki; Berkin Elvan’ı öldüren polislerle ilgili ipuçlarını araştıran savcı gizemli biçimde şehit olmuş, iki terörist ise öldürülmüş!.. 

Ülkenin cumhurbaşkanı ile başbakanının operasyonu, “polisin başarısı” olarak tanımlaması ise tam bir kara mizah ve gaflet örneği... 

Sanki savcı teröristlerin elinden sağ salim kurtarılmış gibi bir yaklaşım içerisine girmek, skandal bir operasyonun üzerini örtme çabası olsa da, bizzat operasyondaki başarısızlık devletin istihbarat deliklerini örten perdeyi kaldırmaya da yetmiş... 

SİYASİ REHAVETİN GAFLETİ!.. 

İstanbul’daki kanlı adliye baskını sonrasında şu gerçeği bir kez daha anladık; bu ülkede korunabilen bina, korunabilen devlet görevlisi yokmuş...  

Ve ne yazık ki bu ülkede, ne olağanüstü durumlarda rehine kurtarılmasıyla ilgili Amerikan usulü bir donanım varmış, ne de adliye basılacağını önceden öğrenebilecek bir istihbaratımız!.. 

Haksızlık etmeyelim; istihbarat birimleri son yıllarda çok sayıda bombalı eylemi önlemiş, terör gruplarını çökertmiş olabilir... 

Ancak bürokrasinin seçim rehavetine kapıldığı son aylarda, devletin istihbarat servislerini 6 bin AKP adayının sicilini öğrenmekle görevlendirirseniz, terör de başı boş kalır, bürokrasi de, devlet de!.. Velhasıl AKP iktidarı, vekil listesine “paralel terör örgütü” sızmasın diye istihbarat birimlerini siyasete seferber ederken, terör adliye binasına kadar girdi ve cumhuriyetin savcısı şehit oldu... Türkiş vaka, Türkiş sonuç!.. 

CHP’DE ‘ÖNCEDEN’ SEÇİM SKANDALI!.. 

Türk işi “demokrasi”nin de iki tarafı keskin bir kılıç olduğu anlaşılmıştır artık... Baksanıza; siyasette en büyük takiye malzemesi haline geldi demokrasi... 

CHP’de, geçtiğimiz pazar “önseçim” adı verilen aday belirleme kampanyasını üyelerin yüzde 50’sinden fazlasının protesto etmesi bir takiyeyi de deşifre etti...  

Siz bakmayın kendilerini “örgütten geldim” diye yutturan Gürsel Tekin gibilerin hem önseçimden kaçmasına, hem de bu yöntemi “demokrasi” diye pazarlamasına...  

Ya da siz bakmayın “demokrat” geçinen ulusalcı düşmanı Mehmet Bekaroğlu’nun paraşütle, Faik Tunay adlı zavallının ise Nurculuk üzerinden Atatürk’ün partisine sızdırılmasına!..  

ALTIOK’A LİSTE TUZAĞI!.. 

CHP tabanının bir bölümü önseçimden çıkan, dışlayıcı vahim tabloyu görünce uyanmaya başladı ancak iş işten çoktan geçti... Bakınız, “aday profilindeki benzerlik”ler nedeniyle İzmir’de de isyan var... 

İzmir 2’nci bölgeden aday adayı Şadıman Şenbalkan, adayları seçecek üyelere liste dağıtıldığına dikkat çekerken şöyle demiş; 

“İzmir’de, iki bölgeden de kadınlar listeye giremedi. Yani yönlendirmelerin etkili olduğunu düşünüyorum. Ben gözümle gördüm kendi aralarında bir takım insanlar listeler yapıyor, işte ‘şuna ver buna ver’ gibi bir yönlendirme var. Resmen ‘bu benim adayım’ buna vermek zorundasın.” 

Bütün CHP tabanı, “anahtar liste”lerin CHP Genel Merkezi’nin koordinasyonunda, belediye başkanları ve bazı “dernek ve federasyonların işbirliğiyle” yapıldığını, üyelerin baskıyla yönlendirdiğini çok iyi biliyor... 

Aksine birçok bölgede, “aynı kesimden” gelen adayların ilk beş sıralarda çıkması rastlantı mı?.. 

CHP, “önseçim” oyununda “önceden” seçim yaptığı için milyonlarca insanı küstürdüğünün farkında değilse bile, bunun yarattığı erozyon seçim akşamı anlaşılmış olacak!.. 

BALYOZ KİMİN BAŞINA DÜŞTÜ?.. 

Bir sürü çetrefilli, iğrenç yalan... Bir sürü pervasız iftira, kara propaganda, dezenformasyon, çamur, vicdansızlık ve de alçaklık... 

Yok “cami bombalanacak”, yok “suikast yapılacak”, yok “asker darbe yapacak, hükümet devrilecek...” 

Oysa “Ergenekon” tezgahında olduğu gibi, “Balyoz” kumpasını medya ve siyasetin gücüyle topluma dayatanların amacı baştan belliydi; milleti rejime, orduya, Atatürk’e düşman etmek, hilafet gericiliğinin önünü açmak... 

AKP ile cemaatin ortak operasyonu, Erdoğan’a gizli darbe yapma sürecine kadar gelince “kumpas” ortaklığı iskambil kulesi gibi yıkılıverdi... 

Fethullahçılar’la AKP’liler bir anda ortaklığı unutarak kanlı bıçaklı oldu ama bu ihanet süreci geride çok büyük acılar ve yıkımlar da bıraktı; 

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve laiklik karşıtı çetelerin “TSK’nın başına çorap örme” uğruna kurduğu kirli kumpas canlar aldı, yuvalar yıktı, yüzlerce pilotu istifaya zorladı, TSK’nın geleceği olan askerlerin yaşamlarını kararttı... 

ÖRGÜT ÇÖKTÜ MÜ?.. 

Peki ne oldu sonra?.. Ne olacak ki, “Balyoz”un sapı kumpasçıların elinde kalıverdi!.. 

Tezgahın, devlet içinde “paralel yapı” kurmaya kadar uzandığı anlaşılınca, hukuk da uyandı ve mağdurlar salıverildi. Önceki gün yapılan yargılamada ise 236 subay “Balyoz davası”ndan beraat etti?.. 

Mahkeme, TSK’ya kumpası kimlerin kurduğunu, sahte belgelerin kimler tarafından düzenlendiğini saptamaya çalışacakmış!.. 

“Kumpas”çıların bir bölümü cezaevinde ama tek soru itibarı zedelenen 236 subayın geleceğinin ne olacağı değil... Asıl mesele, bu büyük tuzağın yeraltı ve yerüstüyle sınır ötesindeki uzantıları saptanabildi mi acaba?..