23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Barda, Balıkçı’da Zaman’da

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Serdar Akar’ın 2006’da çektiği ve Nejat İşler, Serdar Orçin, Hakan Boyav, Erdal Beşikçioğlu, Volga Sorgu, Melis Birkan, Nergis Öztürk gibi sanatçıların rol aldığı “Barda” filmi, oldukça sert bir üslupla “İstanbul’un orta yerinde şiddet” öyküsü anlatır.
Bir grup “varoş delikanlısı”, uyuşturucu da almış halde, üniversiteli arkadaş grubunun eğlendiği bara gelir. İstanbul’un kalabalık caddelerinden birinin yanı başındaki barın kapanma saati gelmiş, müşterilerin çoğu gitmiştir ama davetsiz misafirler için her şey yeni başlamaktadır. Barın kapılarını kapatırlar, içeride yalnızca beş kişilik saldırgan grup ile kızlı erkekli sekiz kişilik arkadaş grubu kalmıştır. Zorbalık, şiddet ve kan dolu bir süreç yaşanacak, tepeden tırnağa “merkez”den dışlandıkları duygusuyla dolu “kenar gençleri”, içlerindeki tüm nefreti sabaha dek kusacaklardır.
Senaryosunu da Serdar Akar’ın yazdığı “Barda” gerçekçi bir anlatıma sahiptir ama sonuçta her şey elbette ki hayal ürünüdür. Oysa başta İstanbul olmak üzere belli başlı kentlerimizin merkezlerinde ve kenarlarında nicedir hayal ile gerçek iç içe geçmek üzere.
İşte Beşiktaş Çarşı’nın tam ortasındaki ünlü bir balık restoranında birkaç gün önce yaşananlar... 20 kişilik kadın grubuna “kenardan” değil, mekânın yöneticisi ve çalışanları tarafından hesaba itiraz ettikleri için yönelen saldırganlık, belki birkaç çizikle, morarmış kol ve bacakla atlatıldı; olayın ayyuka çıkması üzerine restoran belediye tarafından mühürlendi ama tıpkı filmdeki gibi Balıkçı’nın kapısının bazı kadınların üstüne kapandığını da tüm ülke duydu.
Basit bir müşteriyi kazıklama-hesaba itiraz etme meselesi gibi görünüyorsa da işin derinlerinde “içki içen kadınlara” yönelik derin bir nefretin olduğunu da düşünmüyor değilim. Bir yandan da “Kadın başınıza rakı içmeye gitmek neyinize... Oturun evinizde, yoksa başınıza daha neler gelir”, diyen diyene çünkü.
“Barda”nın kendilerini ezilmiş, dışlanmış, aşağılanmış hisseden zorbaları ile “Balıkçı”nın kendilerini, müşterileri dahil herkesi ezmeye, kazıklamaya, aşağılamaya muktedir gören, Hrant Dink’ten “Ermeni piçi” diye söz eden şımarık zorbaları arasındaki kısacık mesafe, şiddet söz konusu olunca “kenar” ile “merkez” arasında artık pek bir fark kalmadığının kanıtı bana sorarsanız.

SAYLAN VE MATUR
Kayyum atanan Zaman gazetesiyle ilgili binlerce şey söylendi, söyleniyor, söylenecek de... Bu gazetenin kumpas-komplo Ergenekon-Balyoz-Casusluk-Şike davalarında oynadığı rol artık herkesin malumu... Müsaadenizle yalnızca bir alıntı yapmakla yetineceğim:
“Türkan Saylan ise daha baştan hasar bir konu. Güneydoğudan devşirdiği genç kızları askeri okulların genç talebeleriyle eşleştiren Saylan’ın on sene sonra hangi salonda nasıl anılacağını sahiden ben de merak ediyorum. İnsanlığa, kadınlık tarihine bir değer kattığı için mi hatırlanacak Saylan? Genç kızlara otoriteden bağımsız, hesapsız bir güzelliği, kimliği yaşattığı için mi? Nazi subaylarını andıran mühendislik yöntemleriyle ütopyasına uygun bir ırk yaratmak üzere, asimilasyon öncülüğü yapan Saylan’ı gelecekte kimlerin anacağını sahiden merak ediyorum.”
Sanatsal-siyasal hassasiyetini daha çok Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden ifade etmeyi seven, Hasan Cemal’le birlikte İngiltere Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’yi “manik depresif ve şizofren” bir ülke olarak tanımlayan, neo-liberallerin gözbebeği, İslamcı-Kürt pelerinli şair Bejan Matur 17 Aralık 2010’da Zaman gazetesindeki köşesinde yazmıştı şiddet dolu bu satırları. Zaman, tüm Ergenekon sanıkları gibi Saylan’ı da adeta “recm” ediyor, bence “daha baştan hasar bir konu” olan Bejan Matur da eline tutuşturulan taşları büyük zevkle fırlatıyordu.
Barda, Balıkçı’da ve Zaman’da... Şiddetle karşılaşan tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bir gün gecikmeyle kutluyor, artık aramızda olmayan, insanlığa ve kadınlık tarihine çok şey katmış onurlu kadınları saygıyla anıyorum.