25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Batı Asya’nın geleceğinde Siyasal İslam’ın yeri olacak mı?

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

Türkler, Araplar, Farslar ve Batı Asya’nın diğer milletleri arasında İslam, ortak bir tarihsel, kültürel ve dini mensubiyet duygusu yaratırken, son 20 yıldır şahit olduğumuz üzere, siyasal amaçlarla kullanılması halinde bölgemizdeki milletleri hem içeride parçalayan hem de ülkeler arası ilişkileri dinamitleyen sonuçlara neden oluyor.
Yaşadıklarımız, İslam’ın birleştirici bir rol oynadığını, Siyasal İslam’ın ise ayrıştırdığını gösteriyor.

%C4%B0pek%20Yolu%2C%20Hongnian%20Zhang%2C%202007%20
İpek Yolu, Hongnian Zhang, 2007

İHVAN’IN ÖNÜNDEKİ SORU
"Arap Baharı" esnasında, Müslüman Kardeşler (İhvan) üzerinden yükselen Siyasal İslam, bugün bir çöküş sürecine girmiş durumda.
2013’te Mısır’da, Muhammed Mursi iktidarının devrilişiyle başlayan gerileme, Suriye’de Beşar Esad’ın iktidarda kalışı sonrası hızlanırken, Libya ve son olarak Sudan’da İhvan yandaşı grupların başarısızlıklarıyla sürüyor.
Diğer yandan ABD’nin siyasi, ekonomik ve kültürel hegemonyasına karşı bir araya gelmeye çalışan bölge ülkeleri arası ilişkiler, yine Siyasal İslamcı siyasetler veya gruplar tarafından mayınlanıyor.
Fakat ABD’nin, Arap Baharı’ndan mağlup çıkan İhvan’la bütün kullanışlılığına rağmen işbirliğini sürdürmek istemediği, Trump’un örgütü terör listesine alma kararıyla anlaşıldı. Bu kararın altında yatan nedenleri geçen hafta değerlendirmiştik.
Bugün önümüzdeki soru, İhvan’ın, bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri baltalamaktan vazgeçip, üzerinde faaliyet gösterdiği milli devletlerin çıkarları doğrultusunda bölgesel işbirliğinin bir parçası olma siyasetine yönelip yönelmeyeceğidir?
Bu soru, bizden çok, ABD tarafından yüzüstü bırakılmış İhvan yandaşlarının önündedir.

Batı Asya’nın geleceğinde Siyasal İslam’ın yeri olacak mı? - Resim : 2

İHVAN’IN SİYASETSİZLİĞİ VE LAİKLİK
"Ilımlı İslam" kavramını piyasaya süren isimlerin başında gelen, Fransız şarkiyatçı Olivier Roy, "Kayıp Şark’ın Peşinde" adlı çalışmada, İhvan’ın yaşadığı yenilgiyi şu sözlerle değerlendiriyor; "Mısır’daki İhvan’ın sorunu iktidarda ne yapacağını bilmemeleridir. Öncelikle dostlarını işe yerleştirmiş ve makam dağıtmışlardır (...) Camileri ve İslami kurumları kontrolleri altında tuttuklarından bahsediliyordu mesela. Oysa bu iki kurumsal grup Arap Baharı’ndan yararlanarak özerkliklerini vurgulamış ve alt edilen İhvan’ın idmanına koşmamışlardır. Mısır’da görüldüğü gibi ve Tunus’taki son gelişmelerin gösterdiği gibi, daha ziyade iktidarı bırakmak zorunda kalıyorlar".
Mısır ve Tunus pratiğinin gösterdiği üzere, kurumsallaşmayı başarmış ve laiklik yolunda adımlar atmış ülkelerde, İhvan’ın, toplumu dini değerler üzerinden organize etmeye çalışan siyasetleri toplumu değiştirmeye yeterli olmadı. Bu siyasetlerde ısrar ise iç karışıklıklara, ülkelerin bölünmesi veya dış müdahaleye açık hale gelmesine neden oldu.
İhvan’ın siyasetlerinin yetersizliği ve açmazları noktasında, örgütün önde gelen liderlerinden Raşid El Gannuşi’nin geçen hafta bir kısmına yer verdiğimiz açıklamasının devamını aktarmakta yarar var: "Siyasi kurumlarla dini kurumlar arasında ayrım yapmak zorundasınız. Örneğin, camiler siyasi partilerin kapışma yeri değildir. Camiler, Müslüman toplumu bölmemeli birleştirmeli. Câmilerde en ufak bir siyasi propagandadan bile kaçınmamız gerekiyor. Siyaset insanları güç ve zenginlik için yarışmaya iter ki, bu bizim kaçınmak zorunda olduğumuz bir şey".
Gannuşi’nin ifadeleri çok net bir biçimde, dini siyasete alet eden çizgiyi mahkûm ederken, laikliğin önemine işaret ediyor.
Aynı değerlendirmenin devamında, imamların camide siyasi parti propagandası yapmaması gerektiğini ifade eden Gannuşi, ancak ortak ve milli çıkarlar halinde veya ülke işgal altındaysa, imamların siyaset konuşması gerektiğinin altını çiziyor.
Aktardığımız çıkarımların, Tunus’ta yaşadıkları başarısızlıklardan sonra yapıldığını belirtelim.

Batı Asya’nın geleceğinde Siyasal İslam’ın yeri olacak mı? - Resim : 3
Kudüs’ü Haçlıların elinden alan Selahaddin Eyyübi Heykeli, Şam/Suriye

BATI ASYA’DA SİYASAL İSLAM’IN İKİ KANADI
Gannuşi’nin milli çıkarlar vurgusu, akıllara, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı esnasında, CHP’ye tam destek veren Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi’nin çizgisini getiriyor.
İhvan’la farklı fraksiyonlardan gelse de siyasal İslamcı bir çizginin temsilcisi olan Milli Selamet Partisi, ABD ve İngiltere’nin dayatmalarına karşı, CHP’yle hükümet ortağı olarak, Kıbrıs’ta milli çıkarlarımızı savunan askeri harekata destek vermişti.
Toplumda derin siyasi ayrışmaların yaşandığı bir dönemde, Erbakan’ın, siyasi rakibi Bülent Ecevit’le bir arada hareket etme kararı alması ve Barış Harekatı sonrasında, Kıbrıs siyasetimizi "ister Batı ister Amerika kabul etsin etmesin, bizi hiç enterese etmez" sözleriyle savunması, halen hatırlanmaktadır.
Sayın Erol Manisalı’nın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan 30 Nisan tarihli yazısında, Batı Asya’da "Siyasal İslam’ın iki kanadı var, Amerikancı ve anti Amerikancı kanatlar (...) Türkiye’de anti Amerikancı kanadı son 60 yılda, sadece Erbakan’ın "milli gömlekli" ekolü temsil etmiştir (...) Onun milli gömleği, ümmetçiliğinin bile önündeydi" değerlendirmesi, bugün geldiğimiz noktada, Siyasal İslamcı çevreler başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerince tartışılmalıdır.
İHVAN SİYASETİNİN TÜRKİYE’YE VERDİĞİ ZARAR
2002 yılında, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde AKP’nin iktidara getirilişinin arkasında, "Ilımlı İslam" kisvesi altında, bölgede İhvancı iktidarlara bir öncü/örnek yaratma fikri yatıyordu.
Özellikle Ahmet Davutoğlu döneminde ve kısmen sonrasında, AKP’nin, Mısır ve Suriye başta olmak üzere Arap coğrafyasında, "soft power" adı altında İhvancı grupları desteklemesi nedeniyle, bugün Türk dış politikasının bölgede manevra alanı kısıtlanmış durumda.
Doğu Akdeniz’de enerji yatakları sorunu şiddetlenirken, Türkiye halen, İhvan ısrarı nedeniyle, Akdeniz’e kıyısı olan Mısır, Suriye ve Libya’yla ilişki kuramıyor.
Diğer yanda, Çin, Rusya ve İran’la ilişkilerimiz, başta Suriye olmak üzere Siyasal İslamcı gruplara verilen destek nedeniyle derinleşemediği gibi karşılıklı güven konusunda da sorunlar yaşanıyor.
Keza iç siyasette, İhvancı ideolojiyle bağların atılmadığını gösteren, din üzerinden toplumu kutuplaştırıcı hamleler ve seçimin iptali kararı, emperyalist merkezlerin müdahalesine çanak tutmakta.
CIA’ye yakın Stratfor’un yayımladığı 10 Yıllık Siyasi Öngörü Raporu’nda, içinde yer aldığımız coğrafyada ulus devletlerin yıkılacağı, devamlı bir istikrarsızlık halinin süreceği ve Türkiye’nin güney sınırlarındaki kaosa direnemeyerek ABD yörüngesine gireceği tahlili yapılmaktadır.
Stratfor, Türkiye’de "Müslüman ve Seküler" kesimler arasındaki çekişmenin de artarak süreceğini iddia etmektedir.
Bu noktada Erol Manisalı’nın değerlendirmesine dönmekte yarar var; "Bu coğrafyada Amerikan çıkarlarına uymayan siyasal İslam hep kaybetti ya da bulunduğu ülkelerde iç çatışmaların önlenemez biçimde büyümesinin tarafı oldu". İç ve dış siyasette İhvan çizgisinde ısrar eden, içerde toplumsal mutabakat dışarıda ise komşularının güvenini sağlayamayan bir iktidarın, ABD senaryolarına engel olamayacağı açıktır.
Yaşadığı toplumu bölüp emperyalist müdahaleye açık hale getiren, komşu ülkelerin iç işlerine Siyasal İslamcı gruplar üzerinden müdahil olmaya çalışan bir kuvvetin, ABD emperyalizmine karşı direniş, karşılıklı içişlerine saygı, kültürel, ekonomik işbirliği ilkeleri üzerinden yükselen Batı Asya’da bir geleceği olamaz. Siyasal İslam’ı temsil edenlerin, önümüzdeki yol ayrımında takınacakları tavır, yazımızın başlığındaki soruya bir cevap olmanın yanı sıra, bölgede emperyalizmle mücadelede kurulacak ittifakların eksenini de belirleyecektir.