20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bay Pazar

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Umberto Eco’nun “Prag Mezarlığı” romanını okuyanlar bilir; asla var olmamış bağışları, alım-satımları, sözleşmeleri vb. onaylayan yaşlı noter, makul fiyatlar karşılığında başkalarının el yazılarını taklit ederek sahte belgeler de düzenlemekte, tanıkları ise en yakındaki meyhaneden bulmaktadır. Ama yanlış anlaşılmak da istemez: “Ben sahte belge düzenlemiyorum, sadece saçma bir kaza sonucu kaybolmuş, hazırlanabilecekken hazırlanamamış ya da hazırlanmış olması gereken bir özgün belgenin yeni bir kopyasını düzenliyorum.”

Romanın baş kahramanı Simone Simonini, (ki boynuz kulağı geçecektir), yanında çalıştığı noterin aralarında üst düzey devlet yetkililerinin de bulunduğu bazı özel müşterilere özel ve örtülü hizmetler de verdiğini anlar: “Şüphelinin adil olarak mahkum edilmesi için yargıçların, polisin gerekçelerinin boşa gitmediği konusunda ikna olmaları gerekirdi ve bunun için de bazı belgesel kanıtlar olmalıydı.”

İsterseniz, “gizli tanıklık” olgusuyla da bağlantı kurabilirsiniz; bir yandan da “sahte-kopya kişilik” anlatısıdır “Prag Mezarlığı”. Örneğin ortada bir Doktor Froide vardır ama belki de Doktor Froide değildir o, onun yerini alan bir başka kişidir. Belki de sahte papazdır, doktorun yerine geçen...

Eco’nun 19. yüzyıl “komplolarını”, Paris Komünü günlerinden Garibaldi’nin “Kızıl Gömlekliler”inin hareketlendiği İtalya’ya uzanarak anlattığı romanından, üç aşağı beş yukarı aynı dönemdeki Londra’ya ve bir başka harika romana geçelim...

CHESTERTON’IN ANARŞİSTLERİ

1876-1936 yılları arasında yaşayan İngiliz yazar G.K.Chesterton’ın 1908’de yazdığı “Bay Perşembe” adlı romanda da benzer bir karakter çıkar karşımıza. Nihilist profesör Worms’un yerine geçen aktör Wilks şöyle der: “Bir portre ressamıyım ben. Ama portre ressamıyım yerinde bir deyim değil. Ben bir portreyim.”

Politik-Polisiye edebiyatın başyapıtlarından “Bay Perşembe”de Chesterton, dünyayı “havaya uçurmayı” amaçlayarak kanlı eylemler gerçekleştiren Londra merkezli çok gizli bir anarşist örgütü anlatır. Polis, ne yaparsa yapsın izlerini bile  bulamaz. Örgüt, Yüksek Anarşist Konsey tarafından yönetilir ve konseyi oluşturan yedi kişi kod adlarını haftanın günlerinden (Bay Salı, Bay Çarşamba...) almıştır. Başkan, Bay Pazar’dır.

Derken, Gabriel Syme adında becerikli bir polis ajanı kısa süre önce ölen Bay Perşembe’nin yerine konseye girmeyi başarır. Yeni Bay Perşembe, birkaç ay sonra Bay Pazartesi’nin de polis olduğunu anlar. Ardından ikisi, Bay Cumartesi’nin de meslektaşları olduğunu öğrenir. Ve Bay Salı, Bay Cuma... Bay Pazar dışındaki altı üye de aslında Yüksek Anarşist Konsey’e sızmış polis ajanlarıdır. Bay Pazar’ın, yani o “ihtiyar iblis”in, tüm o polisleri birbirlerini izlesinler diye konseye aldığı açığa çıkar. Yukarıda söz ettiğim Wilks, onlardan biridir örneğin. Polisler şaşkınlık içindedir...

BAZI ‘NOTERLER’...

Peki ama Bay Pazar kimdir?

Kimisi Bay Pazar’ın Tanrı olduğunu iddia eder, kimisi de Tanrı’nın elçisi Papa... Oysa...

Romanı okumamış olanlar için finali açık etmeyeyim ama Bay Pazar’ın kim olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.

Kıssadan hisse... Sanıyorum ki Emniyet’te, ağır ceza mahkemelerinde ve Yargıtay’da, Umberto Eco’yu, Chesterton’ı ve benzeri edebiyat yapan yazarları iyice yalayıp yutmuş birileri, bazı “noterler”, “portre ressamları” ve hatta “portreler” mevcut... Uzağa gitmeye gerek yok; Hanefi Avcı’nın “Devrimci Karargah” adlı hayali bir örgütün üyesi olduğuna inanmamızı isteyen biri ya çok iyi roman okurudur,  ya aklından zoru vardır ya da bizzat Bay Pazar’ın ta kendisidir!