20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Bayır-Bucak’ kimliklerine tarihi bir bakış

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Bağımsızlığını kazandığı 1946’dan günümüze kadar farklı hükümetler tarafından yaptırılan nüfus sayımı sadece “Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlığı taşıyanları” saymakla yükümlüdür. Sayım esnasında vatandaşların ait oldukları din, mezhep ve etnik köken sorulmaz. Devlet arşivlerinde vatandaşın din, mezhep, etnik köken veya dinsizliği kayıt altında tutulmaz. Bunu yapmak anayasal suçtur. Açık veya gizli bunu yapan cezai yaptırıma maruz kalır.Suriye, Fransız sömürgesi “1920-1946 Manda yönetimi” altında yaşamak zorunda kaldı. Başta Suriye olmak üzere coğrafyamızı istila eden İngiliz-Fransız sömürge politikaları , “adil temsiliyet için din, mezhep ve etnik kimlikleri tespit etme, ortaya çıkarma ve koruma” hüccetiyle ayrıştırmayı teşvik ederek derinleştirdi. Suriye halkını oluşturan farklı kimliklerin sayısını Fransız ve İngiliz araştırmacıların çalışmalardan öğrenmekteyiz.
AYRIŞTIRMA FRANSA İLE BAŞLADI Fransızların 20’li ve 30’lu yıllarda yaptıkları kapsamlı araştırmalar sonucunda, 1935’te o tarihte Suriye’nin bir parçası olan Hatay dahil Suriye ve Lübnan’ın mezhep ve etnik haritası çıkarıldı. Haritada en dikkat çekici husus Arapların adının geçmemesidir. Ülke nüfus sayısının en büyük oranını teşkil eden Araplar, Müslüman ve Hristiyan diye sunulmuş. Bununla yetinmeyen renkli harita Müslümanları, Sünni, Alevi, Şii, İsmaili mezheplerine bölmüş. Hristiyanlar ise Rum Katolik, Protestan, Rum Ortodoks, Suryani-Keldani, Maruni katagorilerde takdim edilmiş. Harita Dürzi ve Yezidilerin yoğun ve az yaşadığı bölgeleri göstermektedir. Ancak bu iki itikada mensup olanarın etnik kimlikleri üzerine hiç bir bilgi yok. Arap kimliğini hiç telaffuz etmeyen çalışma, Türk ve Türkmenleri iki ayrı katogoride göstermiş. Türkler, Türkmenler, Çerkezler, Ermeniler ve Kürtler etnik kimlik olarak takdim edilmiş. Bu kimliklerde mevcut olan farklı din ve mezheplerin varlığına rağmen bu belirtilmemiş. Örneğin Suriye Türkmen ve Kürtleri top yekün Sünni değildir. Bu iki kimliğe mensup topluluklarda azımsanmayacak sayıda Şii ve Alevi mevcuttur. Ermeniler farklı hristiyan mezheplerine ait olmalarına rağmen bu topluluk etnik kimlik olarak ele alınmış. Bu haritada gösterilen mezhep veya etnik toplulukların yaşadıkları bölgeler ile bugün yaşadıkları alanlar arasında takriben tam bir benzerlik bulunmaktadır. 1935 Franszı araştırmaları ile bugün farklı çalışmalar ve yerel kaynaklardan elde ettiğimiz malumatlar arasında mutabakat vardır. Buna binaen bayır-Bucak Türkmenlerinin nüfusu 70 ile 90 bin arasındadır. Bu sayı daha fazla olabilirdi. Ancak 1939’da Türkiye’ye ilhak edilen Hatay Lazkiye Türkmenlerinin önemli bir sayısını Türkiye’de bırakmıştır. Ayrıca yıllar içinde çok önemli Türkmen sayısı “kendileri için sunulan olanakların daha iyi olması” hasebiyle Türkiye’ye göç etmiştir. Buda Lazkiye bölgesindeki Türkmen sayısının azalmasına yol açmıştır.
BÖLGEDEKİ DURUM Lazkiye bölgesinde silahlı isyana katılan Türkmenler, başta farklı sebeplere sahip olmalarına karşın, zamanla radikal dini-dar yapılanmaların kontrolünde olmuştur. Kullandıkları Osmanlı ve Türk sembolleri Türkiye ve Dünyadaki “muhafazakar ve milliyeçi” Türklerin duygusal desteğini kazanmak içindir. Silahlı Türkmen gruplar içinde çok kalabalık Özbek, Uygur, Tacik ve Türkiye kökenli selefi dini-darlar mevcuttur. Lazkiye Türkmenlerin yarısına yakını bugün devletin kontrolündeki bölgelerde yaşamlarını daim ettirmektedir. Suriye Türkmenlerinin sahip oldukları hak ve sorunlar diğer tüm vatandaşlarla aynıdır. Birçok Türkmen Suriye devletinin en hassas kurumlarında yetkili olmuş ve halen olmaktadır.Bugün “Türkmen” veya “Kürt dağı olarak tanıtılan Lazkiye vilayetinin meşhur dağlarının tümü “Alevi dağları veya Lazkiye Dağları” olarak bilinir. Özellikle Alevilerin tarihte kurdukları en önemli devlet olan Halep’in başkent olduğu Hamdani devletidir. Bu devletin çökmesi sonucunda Alevilere karşı başlayan ikinci soykırım tsunamisinden kaçanlar Suriye ve Lübnan dağlarının yerli sakinleri oldular. Dağlar ile Aleviler özdeşleşti. Bayır-Bucak ve Türkmen Dağı olarak tedavüle sokulan terimler yenidir. Bu bölgelerin asli sakinleri Aleviler yanısıra önemli oranda Ermenilerdi. Örneğin Bayır-Bucak Türkmen diyarı olarak takdim edilen ve Bugün Hatay ilimizin ilçesi konumunda olan Lazkiye sınırındaki yayladağı bir Ermeni-Arap yerleşim alanıydı. Hatay-lazkiye Sünni Türkmenleri 19.cu yüzyılın sonları ve 20.ci yüzyılın başlarında bölgenin güvenliği ve Ermenilerle-Alevilerin gözetlenmesi ve rapor edilmesi için başka bölgelerden taşınıp buraya yerleştirildi. Osmanlı dahil Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu uygulamalar yaygın ve olağandı. Tarihte zorla veya teşvik edilerek iskan 1981’de Afganistan’dan getirilip bereketli Hatay-Amik Ovasına yerleştirilen “Türk kökenli” iddia edilen Sünni Afganlıların iskan politikaları ile aynıdır. Bu yazı ile çuvaldızı ve hatta palayı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmanın vicdanlı bişr tahlil için hayırlı ve önemli olduğuna işaret etmek istedik.