23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ben de boksu bırakıyorum...

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Mehmet Ali Aybar, “Bizde her şey biraz yozlaşır, faşizm bile yozlaştı. Şöyle Hitler’inki, Mussolini’ninki gibi bir faşizmimiz olmadı” demişti.  

Buna bağlı olarak, bizde anti-faşizmin de “biraz” yozlaştığı söylenebilir pekâlâ... Muhalifliğin “ezeli” kabul edildiği kendinden menkul muhalefet anlayışı, iktidarsızlığa dönüşen iktidar algısı, kısa sürede bencilliğe dönüşen bireysellik kavrayışı, saray soytarılığıyla son bulan anarşist tavır, “Batsın bu dünya, yansın bu dünya” arabeskliğiyle buluşan nihilizm, kimi aydınlarımızı giderek daha fazla ve gözle görülür biçimde kuşatıyor. Her şeye “karşı” olup her şeye “anti” tavır sergilemeyi marifet sayan ama ne ironiktir ki anti-emperyalizmin lafını bile duymak istemeyen embesil bir “solcu aydın” tipi dolaşıyor ortalıkta.  

Birkaç gündür konuşuluyor, hatta televizyonların haber bültenlerine bile konu oldu... Genç kuşak yazarlardan, dizi ve film kahramanı Behzat Ç.’nin yaratıcısı Emrah Serbes yazarlığı bıraktığını ilan etmiş, “Her gün çocukların öldürüldüğü bu ülkede ne yazabilirim. İki sene sadece boksla ilgileneceğim” demiş. İki sene sonra ne olacağı, şimdilik meçhul... (Neyse ki 27 yaşını çoktan geride bırakmış durumda Emrah Serbes.)  

Hiç kuşku yok ki edebiyatımız için büyük bir kayıp yok ortada ama Serbes’in simgelediği aydın takımı açısından, yüksek idealleri, büyük iddiaları bir kenara bırakın, iki yıl öncesinin Gezi ruhunu düşündüğümüzde bile net bir gerileme ve teslim bayrağı var.  

Kuşkusuz ki her insan, her sanatçı günün birinde her şeyden bıkabilir, her şeyi terk edip alıp başını gidebilir, yazar kimliğini unutup-unutturup tümüyle boks, yelken ya da kum havuzunda geçen üç adım atlama gibi sporlara gönül verebilir... Ama bunu “sıkı muhalif” bir tavırmış gibi sunmaya çalışmak, çocukların öldürüldüğü bir dünyada neresinden bakılsa biraz ayıp oluyor, anti-faşizmden falan vazgeçtim popülizmin bile yozlaştırılmasına örnek oluşturuyor.  

Çocukların, gençlerin öldürüldüğü ülkede köylünün tekil olarak “Tarlayı ekmeyeceğim, ürünü kaldırmayacağım”, işçinin “Vidayı sıkmayacağım, çiviyi çakmayacağım”, fırıncının “Ekmek yapmayacağım” demesinin nasıl hiçbir anlamı, yararı ve işe yarar sonucu yok ise yazarın tekinin “artık yazmayacağım” demesi de aynı kapıya çıkıyor. İki üç roman ve bir iki öykü kitabına imza atmış olmak, “yazarlık mesleğini” bulutların üstünde bir yerlere yerleştirmiyor ne yazık ki. Meslek dediğin, alt tarafı yazarlık... Nihilizm taklidi yapacaksak, Shakespeare’in tüm eserlerinin bir parça peynir ya da bir kundura çivisi değer taşımadığı yargısını da akıldan çıkarmayalım.  

BİR GÜN MUTLAKA 

Dostoyevski’nin “Tanrı yoksa her şey mübahtır”ının izinden gitmek gibi bir şey de söz konusu değil bu olayda. Tam tersine, sosyal medyada yazılan çizilenlere bakılırsa epeyce tepki çekip alaya alındı, sık sık müziği bıraktığını açıklayıp sahnelere geri dönen Teoman’la kıyaslanan bir figür haline geliverdi Serbes. Bir anda İngilizcesiyle “overrated”, Arapçasıyla “kâzip” diye nitelendi, yani abartılmış, hak ettiğinden çok değer verilmiş, haksız şöhret olduğu anlaşıldı. Kimse de çıkıp “Susun... Bir yazar, yazarlığı bırakıyor!” deyip sessiz bir veda törenine niyetlenmedi, “Faşizme karşı kalemi değil yumrukları konuşacakmış bundan böyle” diyerek tezahüratta bulunmadı.  

Bardağın dolu tarafına bakmaktan yanayım. Bu işlerin iyi ve sevindirici tarafı nedir biliyor musunuz... Örneğin Ekim Devrimi öncesinde Rus aydınlarının da bir kısmı böylesi vazgeçişler ve reddiyeler yaşamış, nihilizme kapılmış, boşluklara düşmüş, amacını yitirmiş, amaç olmayınca da ürün vermez olmuştu. Emrah Serbes’in kararını da böylesi bir alamet olarak görüyor, hayra yoruyor ve destekliyorum. İlk kez rastladığım bu özgün protest tavrın, isimleri lazım değil, başkalarınca da tekrarlanmasını diliyorum.  

“Bu ülkede yazarlık yapılmaz”dan sonra “Bu ülkede yaşanmaz!”a da sıra gelir mi dersiniz? Bir gün mutlaka!