28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ben şansına küsmüş kehribar, sen kadersiz uğurböceği!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

Düşündüm de yaşam, en uzun yolculuğunda sükûnetin gök kubbesi bir kaplumbağanın sırtında mı güzeldir, yoksa huzur vaat eden bir uğurböceğinin minik ve ürkek kanatlarında mı?..

Yeşilin zümridi denizleri andırdığı küçük bahçede; güneşin zulmünden kaçıp hanımeli kokusunun gölgesine sığınmışken, ne önümdeki ortancalar ne de verandanın dibindeki yasemin aklımdaydı...

Ve de dallarında, üç ayrı renkte gül açmış, miski amber şemsiyesi misali o küçük ağaç bile sanki gözlerimden ıraktı!..

İşte tam da o sırada; "Yâr" dedim içimden... "Yâr" ki ne yâr?.. Yaşamın içinde; yokluğuyla, en narin varlıkları bile görmezden getirten yâr!..

Ve o anda insan; huzuru, mutluluğu, sükûneti ve belki de sevdayı ararken üç şeyi düşünmek ister gibi, karmaşık duyguların içinde, pusulasız kalmış viraneye dönebilirdi.

Gökyüzünü bir çember gibi kucaklayan, renk deryasındaki gökkuşağının hayali görüntüsü...

Sıcağı tarumar edecek bir yağmurun hüznünde, sevda adımlarına mekân olacak yeşil ormanın duygu derinlikleri...

Ve yüreği altın, teni berraki, gözleri sevecen, bakışı derya, duruşu ceylan bir yârin uzaktan hasretle gelişi...

Kim vaat edebilir ki böyle bir zenginliği insana?.. Kim atabilir böylesi bir hasret üçgeninin ortasına zulüm görmüş koca bir yüreği?..

Kim savurabilir, kâğıttan bir uçak gibi mutluluğun en uzağına, ta ki özlemlerine düşene kadar kırgın yüreği?..

HÜZNÜN ÇEMBERİNDEKİ AN!..

İşte o an; çimlerin arasında, kendini balta girmemiş ormanların kâbusunda hisseden o minik uğurböceğine ilişti gözlerim...

Hem de; yere oturmuş, bacaklarımı göğsüme kadar çekmiş, kavuşmuş dirseklerimi dizlerime koymuş ve başımı kollarıma yaslamış biçimde, kendime bir mutluluk yastığı yapmışken...

İnsan böylesi bir oturuşta; yüreğini, hüzünlerini, düşüncelerini, sevdalarını, özlemlerini, yani kendini, kısacası benliğini de kavuşturup içine çekiyor sanki!.. Kalbinin sesini tüm makamlarda dinleyebilsin diye!..

Bu oturuş; biraz da hüzün, duygu ve masum düşünceleri temsil ettiği için insanın aklına olmadık şeyler de getirebiliyor!.. Mesela, uğurböceği fark eder mi acaba insanı?..

Tıpkı bir kaplumbağayı andıran sırtı ve desenleriyle o da bakar mı acaba uğur yüklü kamburuyla yukarı?..

Hisseder mi acaba, merhamet dileyen gözlerdeki kehribar özlemleri?..

Duyar mı acaba uğurböceği, kalbin bazen "yâr" diye atışını?..

İzler mi acaba, gözlerden bir nehir gibi boşluğa süzülen gözyaşlarını?..

İnsanın en çaresiz kaldığı anlar da işte bu sırada gelir akıllara... Heyhat!.. Bir uğurböceğini bile hüznün çemberine almak ne kötü?..

KADERİN VİRAJINA SIĞINMAK!..

Hazine bulmuş sevinçlerle izledim, minik uğurböceğinin, yaşamın kısırdöngüsündeki telaşını...

Dedim ki içimden yâr; mesele uğursa, insan mı teslim olur bir böceğe, yoksa uğur mu teslim alır insanı?..

Bir paradoks gibidir ya bazen sevda, işimiz şansa kaldıysa teslim olmak en iyisi uğurböceğine...

Aldım o kendi minik, umudu büyük sevimli canlıyı çimlerin arasından... Kim bilir belki yolunu şaşırmışlıktan kurtardım onu, belki de birer demir parmaklığı andıran incecik çim yapraklarının gazabından aldım...

Dedim ki; acaba, yol göstereni var mıdır o uğurböceğine?.. Hele kaderin çizgileri olduğu varsayılan avuç içinde nereye kadar gider uğurböceği?..

Hangi rotayı takip eder acaba, o sonu belirsiz çizgilerin içinde?.. Uğura mı koşar uğursuzluğa mı?.. Yoksa külliyen kaderin virajlarına mı?..

ŞANS KUYUSUNDA SU!..

Yâra hasret avuçlarımı usulca uzattım çimlere doğru... Merhaba dercesine; "tut elimi" diye özlercesine ve şans getir diye severcesine uzattım...

O da mı hüzünlüydü ne?.. Oda mı duygu selinin içinde kulaç atıyordu yaşama acaba?..

Mağrurdu, kıpırdamadı bile yerinden... Minik kanatları biraz telaşlandı ama sonunda işaret parmağımın üzerine bıraktı kendini...

Narin parmaktaki pırlanta gibiydi, cana konmuş uğurböceği... Sanırsın ki şans yumağı, sanırsın ki sevda tomurcuğu...

Yârin dudağından bir hasret usulca uzanır ya tenlere... İşte o minik böcek de parmağımın üzerinde, gözlerimin önüne gelirken titreyip durdu...

Bir buse kondurdum minik canına... Sevgiye hasretmişçesine hiç kıpırdamadı... Şans kuyusundan bir kova su almışçasına içime çektim özlemin kokusunu...

İşte o an insan ne kadar çaresiz diye düşündüm içimden... Koca bedenler, yumruklanmış yürekler, nice yaşamların içinde, nice badirelerden geçmiş canlar, bir gözyaşı damlası kadar minik bir böcekten yardım bile diler ya; şans ve uğur!..

BİZ GİTTİK BİRBİRİMİZDEN!..

Çimlerde bana yoldaş olan minik uğurböceğine bakınca şu da geldi aklıma: İnsanın en zayıf kaldığı an, kalabalık içinde yalnızlığı değilmiş meğer...

Buymuş işte yaşam... Bir uğurböceğinin kaderine bile sığınıvermek!..

Havalansa küçük kanatlarıyla, papatya açmış tenlerde hangi dala konardı ki acaba?.. Ve hangi fallara sayfa çevirirdi şen kahkahalarla?..

Gül damlasında yüzen buseler gibi, uçsuz bucaksız sevdalara yelken açsa yüreği, kim bilir hangi limanda beklerdi beni?..

Aldım uğurböceğini; hüznün karanlığında fazla şaşırmasın diye parmağımı gökyüzüne yönelttim ve dudaklarımdan esen minik bir rüzgârla kanatlandırdım...

"Git" dedim; yüreği zalim, gafleti derin ve kim bilir belki özlemi antika o yâre doğru!..

Git; insan kaderini de, şansını da, uğurunu da kendi yaratabilir de ona... Mesele; adam gibi, hasret çekerek, sevdayla yaşamaksa, "uğur yürektedir" de ona!..

Ve unutturma sakın ona uğurböceği: Biz gittik birbirimizden, bizden habersiz, bizi bizden çok özleyen yüreklerimiz artık kimsesiz!..