25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir AKP dönemi hastalığı: ‘Bilmeden bilmek’

İsmet Özçelik

İsmet Özçelik

Gazete Yazarı

A+ A-

12 Eylül sonrası başlamıştı. Darbe sonrası kitap okumak suç hale getirilince “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların” sayısı arttı. 2002 yılı sonrası AKP iktidarında en üst seviyeye çıktı.

Herkes her şeyi biliyor. Hangi konu olsa fark etmiyor. Bir konu gündeme gelince kimseye söz bırakmıyorlar. O konu ile ilgili tek bir kitap okumuş değiller. Hiçbir araştırmayı incelememişler. Ama ne fark eder. Televizyonlardan duydukları yetiyor.

Televizyonlarda boy gösteren “uzmanlar” da aynı. Adamların adı “uzman”. Konu fark etmiyor. Hangi konu olursa olsun fikir beyan ediyorlar. Terör, deprem, AB, Suriye, Ortadoğu... hiç önemli değil. Yeri geliyor kadın doğum uzmanı bile oluyorlar.

Sokrates, “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğim” demişti. Onlar bu sözü, “Bildiğim tek şey, her şeyi bildiğim” şeklinde anlamışlar.

Bilmiyorlar ama ısrarlılar

Öğrenmeseler de biliyorlar. Hem de ne bilme! 40 yıllık uzmana bile pabucu ters giydiren cinsten. Sen yıllarını o işe vermişsin, kimin umurunda. Onlar bir ayda, bilemedin bir yılda duruma hâkim oluyorlar. Bildiklerinden o kadar eminler ki insana bildiklerini bile unutturuyorlar.

Kimseyi dinlemezler. Herkesi küçümserler. “Boş ver abi, biz ne olduğunu biliyoruz” havasındadırlar. Burunları sık sık duvara çarpsa da mutlaka bir gerekçeleri vardır. Kendilerinde topluiğne başı kadar kusur bulmazlar.

Erdoğan’ın istediği tipler

Bu durum en çok Başbakan Erdoğan’ın işine geliyor. Kolayca “taraftar” haline getirilebiliyorlar. AKP’ye oy veren çekirdek kadro da bunlardan oluşuyor. 12 Eylül’ün yetiştirdiği tipler. Adamın oğluyla sabahın 08.02’sindeki telefon konuşmaları ortalıkta. “Evi sıfırla” diyor. Taşı taşı bitmiyor. Saat 23.45’te hâlâ 30 milyon avro kalıyor. Ama onları ikna etmek ne mümkün.

Onlar işin aslını biliyorlar (!) “Başbakana dış güçlerin oyunu” deyip kulaklarını gerçeğe kapatıyorlar. Sen ne dersen de. “Nuh” diyorlar, “Peygamber” demiyorlar. Fikri sabitler. Biraz daha ısrar edersen sertleşiyorlar. Bilginin yerini başka şey alıyor. “Cahil cesareti” denen bir durum söz konusu.

Erdoğan için de durum aynı. O da her şeyi biliyor. Mahalle söylemiyle ahkam kesiyor. Son günlerde ekonomi üzerine attığı nutuklar ise ekonomi çevrelerinde mizah konusu. Ama ne fark eder, adam konuşuyor.

Halk saflarına da yansıyor

Bu hastalığın etkisi az da olsa bizim saflarda da var. Sanki bilginin yerini “aşırı özgüven” almış gibi. Konuyu en çok bilenler, bir tartışma sırasında bilgilerini kontrol etme ihtiyacı duyarken, en az bilenler iddialı.

İnternet dünyasında dolaşan yalan dolanlar çok etkili. Birisi bir yalan ortaya attı mı, bir anda herkesi peşine takabiliyor. “Ama” deyince hemen “Google amca”ya giriveriyorlar. “Bak, işte” deyip karşına çıkıveriyorlar. “Bu doğru değil ki!” deyince, şaşırsalar da ısrarda kusur (!) etmiyorlar.

Çandargiller

Yıllarca ABD’deki düşünce kuruluşlarında yazılıp çizilenleri kendi fikirleri gibi topluma yutturdular. Gazetelerde köşelerinde yazdılar, televizyonlarda dillendirdiler. Zaten onlar da onun için oradaydılar. Hemen hemen hepsi Özal’ın çocukları. Bir dönem tüm Türkiye’nin beynini kirlettiler.

İnternetin yaygınlaşması sonrası havaları söndü. Söylediklerinin ABD’deki CIA’nın kontrol ettiği düşünce kuruluşlarının fikirleri olduğu ortaya çıktı. Yazdıklarındaki birkaç sözcüğü seçip, “Google amca”ya sorunca, fikrin patentinin kime ait olduğu şıp diye karşına çıkıverir oldu.

Hâlâ bu yolu deneyenler olsa da en fazla bir gün sonra gerçek ortaya çıkıyor. Hele gençler çok acımasız. Üstelik de uluorta konuşuveriyorlar.

Emeğin hakkını vermek şart. Üstelik de kimseyi küçültmüyor.