29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir intiharın hikâyesi

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

Öncesini bir yana bırakalım, CHP'nin son beş yıllık tarihi, bir siyasi partinin adım adım nasıl intihara sürüklendiğinin hikâyesidir. Kılıçdaroğlu'nun, CHP'nin başına geçtikten sonra Kemalist Devrim, laiklik, türban, 27 Mayıs vb gibi konularda yaptığı açıklamalar kendisi hakkında, bazı soru işaretlerine yol açmıştı. Buna rağmen kendisine açılan kredi devam etti.

Aslında 2012 yılında TGB öncülüğünde 240 bin gencin İstanbul'da yaptığı yürüyüşle başlayan ve ardından devam eden Cumhuriyet tarihinin en büyük kitle hareketi, CHP için bir kurtuluş fırsatıydı. 2013 Haziranında "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganı ile Türkiye'nin dört bir yanında ayağa kalkan 10 milyon yurttaş, CHP'ye hangi programı benimserse iktidar olabileceğini de göstermişti. Silivri kapısına defalarca dayanan yüzbinler, 29 Ekim'de 2013'te Ulus Meydanı'nı, 10 gün sonrasında ise Tandoğan Meydanı'nı ve Anıtkabir'i dolduran bir milyonu aşkın yurttaş da CHP'ye hep aynı mesajı verdi.

2013 yılının sonbaharında CHP yönetimi bu mesajı almış göründü. Yaklaşan seçimlere milli partilerin güçbirliği yaparak girmeleri yönünde yapılan çağrılara olumlu cevaplar verdi. Her düzeyde yapılan görüşmelerde, hedefe doğru bazı adımlar atıldı. İşte bu koşullar altında 17 Aralık'a gelindi.

AMERİKA'NIN HAMLESİ

17 Aralık operasyonu, CHP, İşçi Partisi ve diğer milli kesimlerin güçbirliği yaparak yerel seçimlere birlikte girmeleri ihtimalinin güçlenmesi üzerine ABD'nin yaptığı bir karşı hamledir. ABD, Fethullahçı Gladyo'yu harekete geçirerek AKP'nin hırsızlıklarının ortalığa döküldüğü bu operasyonla, CHP'ye bir olta attı. CHP yönetimi, oltaya balıklama atladı.

O günlerde basın yayın organlarında yazılıp söylenenler şunlardı:

"AKP'de 76 Fethullahçı milletvekili var. Bunlar ayrılacaklar. Hırsızlıkları ortalığa dökülen AKP'nin oyları bir önceki yerel seçimde almış olduğu yüzde 38'in de altına düşecek. Bunun üzerine "Gülcü" olarak bilinen milletvekilleri de kopacaklar. Kısacası AKP Hükümeti yıkılacak; CHP, Abdullah Gül ekibi ve Fethullahçılar yeni hükümeti kuracaklar."

17 Aralık'a kadar İşçi Partisi başta olmak üzere diğer milli güçlerle beraber hareket etme eğiliminde olan CHP'nin tavrı bundan sonra değişti. Yüzünü Fethullahçılara döndü, milli güçbirliği çağrılarına kulağını tıkadı.

30 Mart seçimlerine bu şekilde gidildi ve bilinen sonuç gerçekleşti.

EROİNMANIN ALTIN VURUŞU

CHP yönetimi 30 Mart politikasını daha da derinleştirerek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de devam ettirdi. Bugün artık Ekmeleddin İhsanoğlu adının hiçbir CHP'li tarafından dillendirilmediğini ve ABD tarafından Kılıçdaroğlu ile Bahçeli'nin önüne konulduğunu biliyoruz. 30 Mart'a kadar, Haziran ayaklanmasının hedefi olan AKP'nin yerine bir alternatif arayışına girmiş olan ABD, seçim sonuçları üzerine Erdoğan'la devam politikasına döndü. Onun yerine koyabileceği bir alternatifin ortaya çıkmaması bu değişikliği açıklıyor. E. İhsanoğlu, Tayyip Erdoğan rahatlıkla Cumhurbaşkanı olsun diye aday yapıldı.

CHP yönetimi Atlantik ötesinden önüne konan adayı benimseyerek ve dördüncü bir kişinin aday olmasını disiplin tehditleriyle engelleyerek intihar yolunda yeni ve daha büyük bir adım atmış oldu.

Bu adım, YCHP'nin Soroscu yönetimi açısından "eroinmanın altın vuruşuna" benzedi.

SİYASET SAHNESİNDEN SÜPÜRÜLMEK

Nitekim CHP yönetiminin, Olağanüstü Kurultay'da yüksek sesle Cumhuriyetle hesaplaşma programını benimsediğini Kılıçdaroğlu'nun ağzından dillendirmesi, gerçekte edilen intiharın duyurulmasıdır.

Kılıçdaroğlu, PKK'nın "Özerk Kürdistan tanınsın" şeklinde formüle ettiği talebini, "Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına konan çekinceleri kaldıracağız" diyerek benimsediğini ilan etmiştir.

"Tarihimizle yüzleşeceğiz" derken kastettiğinin, Cumhuriyet Devrimi ve Atatürk'le hesaplaşmak olduğu konusunda da herhangi bir tereddüt bulunmuyor. Aslında bağıra bağıra "Ben Dersimli Kemal" derken vermek istediği mesaj işte bu hesaplaşma niyetidir.

Ama unutulmaması gereken büyük gerçek şudur:

CHP'ye kayıtlı olan veya bu Parti'ye oy veren milyonlar, "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganı ile Arslanlı Yol'a akan yurttaşlarımız arasındaydılar. Onlar bütün milli güçlerin birliğini istediler ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nu benimsemediklerini de seçim kampanyasına olan ilgisizlikleriyle ortaya koydular.

CHP yönetiminin Cumhuriyet ve Atatürk'le hesaplaşma çizgisine girmesinin CHP'li kitlenin ezici çoğunluğu tarafından nasıl ret edildiğini önümüzdeki aylar içinde göreceğiz. Kemal Kılıçdaroğlu ve YCHP'nin Soroscu yönetimi seçtikleri yolda Fethullah'la ve Atlantik ötesinde ikamet eden akıl hocaları ile baş başa kalacaklardır.

Bugüne kadar binbir umutla her şeye rağmen CHP'ye destek olan Parti içindeki Mustafa Kemal'in Askerleri, savundukları programın gerçek adresini şimdi daha rahat bulacaklardır. YCHP'ye düşen ise bir avuç Soroscu ile birlikte siyaset sahnesinden süpürülmek olacaktır.