25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir kral seçimi öyküsü...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

İTÜ'deki odamda karşımda duran panoya astığım Nietzsche'nin seçimlere ilişkin söyledikleri üzerine her gün birçok kez bakar, düşünürüm. Şöyle diyor kusursuz Nihilist: "Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir."

Nietzsche'nin cahillik ölçüsü nedir, hangi toplumlara gönderme yapıyor, bu söylediklerinin Türkiye ile ilişkisi ne kadardır, bilmek bir kestirimde bulunmak zor. Ancak ileri demokrasi adı altında yıllardır ülkemizde oynanan seçim oyunları sonucu, verilen oyların doğru yere gidip gitmediği tartışma konusudur. Türkiye'de demokrasi oyununun içerisinde oyuna sahip çıkmak kolay da değildir. Bir zamanlar adını "Karaoğlan" diye dağa taşa yazdıran Bülent Ecevit seçim sırasında tüm Türkiye'de elektrikler kesilmesine karşın yüzde elliye yaklaşan oyuyla iktidar olamamıştı. Ülkemiz ileri demokrasi açılımlarıyla öyle bir hale geldi ki, artık bizde önemli olan oyu veren değil, oyu sayandır. Kanımca, oyuna sahip çıkmanın tek yolu oy vermek değil, ayak oyunlarına gelmemek, öncelikle takıldığımız oltadan canımızı kurtarmaktır. Çok yıllar önce rahmetli İlhan Selçuk Ağabeyimin yazdığı gibi oltaya yakalanan balığın yeme ihtiyacı yoktur. Oltaya yakalanmış toplumlarda insanlar oy oy oy diye inlerken "oy"unun peşine nasıl düşerler?

Pazar günü yapılacak ve ilk kez halkın oyuyla seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir tavır alınacağı günlerdir yazılıp, çiziliyor. Sanki hiçbirimizin aklı yokmuş gibi önümüze her gelene oy kullanmaya ilişkin akıl veriyoruz. Bugün bu köşeden kimseye akıl vermek gibi bir niyetim yok. Ancak günümüzden 100 yıl önce Afrika'da yapılan bir seçimden sonra seçilenin hoşgörüsünü sizlerle paylaşmak isterim.

***

Eski zamanlarda Gabon Kralı Glass ölür. Halk kraldan bıkmıştı. Onun kudretli ve kötü niyetli bir büyücü olduğuna inanıyorlardı. Bu sorun açıkça konuşulmasa da evinin önünden geçen birkaç insan kralın istenmediğinin göstergesi olarak kabul edilirdi. Sonunda kral hastalanınca herkes çok üzgün göründü; ama pek çok kişi de gizli gizli kralın ölmesini istedi, sonunda kral öldü. Halk ertesi güne feryatlar ve ağıtlarla başladı. Bütün ülke gözyaşlarına boğulmuştu. Ağlamalar ve ağıtlar altı gün boyunca sürdü. İkinci gün yaşlı kral kabilenin en güvenilir birkaç adamı tarafından gizlice, yalnız kendilerinin bildiği ve bütün diğerlerinden sonsuza değin saklanacak olan bir yere gömüldü. Yas günleri boyunca kabilenin yaşlıları yeni bir kral seçmekle uğraştılar. Bu da gizli bir işlemdir. Seçim mahremiyet içinde yapılır ve halka ancak yedinci gün, yeni kral taç giyeceği gün açıklanır.

Kabile Njogoni kral seçer. İyi bir aileden geldiği ve halkın gözdesi olduğu için en çok oyu almıştı. Yedinci günün sabahı sahilde yürürken, birdenbire taç giyme için zorunlu bir törene, tahta göz dikmeye yeltenen herkesi, ama özellikle en hırslı olanları vazgeçirmesi gereken bir törene gitmekte olan halkın tamamı Njogoni'nin üzerine çullanır. Etrafı yoğun bir kitle tarafından sarılır ve olabilecek en ağır hakaretler yapılır. Kimileri yüzüne tükürür, kimileri yumruklar, kimileri tekmeler, bir çok insan ona iğrenç nesneler atarlar; daha uzakta duranlar, Njogoni'ye ancak sesleriyle ulaşanlar babasına, anasına, kız ve erkek kardeşlerine ve en uzak kuşaktan atalarına sürekli küfrederler.

Bütün bu hayhuyun ortasında, birkaç dakika içerisinde birçok yumruk ve tekme atan biri şöyle der: "Henüz kralımız değilsin; bir süre için sana istediğimiz her şeyi yapacağız. Ama ileride senin istediklerini yapmak zorunda kalacağız." Bütün bu ağır saldırılara karşın Njogoni kendisini bir insan ve müstakbel kral olarak görür. Sinirlerine hakim olur ve bütün hakaretleri gülümseyen bir yüzle karşılar. Bu saldırı ve hakaretler yarım saat sürdükten sonra, onu eski kralın evine götürürler. Orada yere oturtulur ve kısa bir süre daha insanların küfürleri içinde dingin bir şekilde oturur.

***

Sonra herkes susar. Kabilenin yaşlıları ayağa kalkıp ciddi bir ses tonuyla şunları söyler "Artık seni kralımız olarak seçiyoruz; seni dinlemeye ve itaat etmeye söz veriyoruz." Sessizlik devam ederken kraliyetin simgesi olan ipek şapka hemen getirilir ve Njogoni'nin başına yerleştirilir. Sonra kırmızı bir cüppe giyer ve az önce onu aşağılayan insanlardan en büyük saygıyı görür, günlerce süren eğlenceler başlar. Altı gün boyunca, uğruna durmaksızın gözyaşı dökülen eski Kral Glass artık unutulmuştur. Yeni Kral Glass, zavallı adam, bitkinlikten hasta düşer; çünkü gece gündüz gelen herkesi kabul etmek ve onlara kibar davranmak zorundaydı. Sonunda belirlenen günler geçmiş yaşam normale dönmüş, sessizlik bir kez daha hüküm sürmeye başlamıştı. Artık, ilk kez, yeni majestenin dışarıda yürüyüp egemenlik alanını görmesine izin verildi...