29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir nefes Demis Roussos

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Yunanistan’da Syriza’nın seçim başarısına sevinenlerin büyük bir kısmının, Demis Roussos’un aynı saatlerdeki ölümü nedeniyle yoğun bir hüzün de yaşadıklarını tahmin ediyorum. “Rebecca”, “Goodbye My Love Goodbye”, “Far Away”, “Forever and Ever”, “Rain and Tears”, “My Friend the Wind” gibi etkileyici şarkıların ardındaki o müthiş ses de sokaklardaki binlerce insanın coşkusuna karışarak göğe doğru yükselmiştir eminim ki.

Yalnızca ülkesi Yunanistan’da değil, dünyanın dört yanında ve Türkiye’de de çok sayıda hayranı vardı 69 yaşında gözlerini yuman Demis Roussos’un. 1968’de, çağdaş Yunan müziğinin bir başka önemli yaratıcısı Vangelis’le birlikte kurduğu rock grubu “Aphrodite’s Child”la dünyaya açılmış, grubun kısa ömrüne rağmen 1960’ların büyüsünü ölümsüzleştiren unutulmaz parçalara imza atmıştı, çıplak ayaklı dev sanatçı.

Gençliklerini 1970’lerde yaşayanların gönül tellerini epeyce titretmiş olan o zarif ve eşsiz sesin, bir ara 147 kiloya kadar varan o iri ve kalın gövdeden nasıl çıktığına hep şaşırmışımdır. Ege denizi kadar güzel, aşk ve romantizm dolu, aynı zamanda da çok yalın bir “yalvarış” içeren Roussos seslenişleri, Kavafis’in, Ritsos’un, Elitis’in, Seferis’in şiirleri kadar derinlere iniyor, ruhumuzu okşuyordu...

Adı bir aralar magazin basınımız tarafından “Türk düşmanı”na çıkarılmak istenmişse de bu palavranın kalıcı etkisi olmamıştı. Dönemin meşhur müzik dergisi “Hey”in muhabiri, Avrupa turnesi sırasında röportaj yapmış, “Türkiye’ye gelip konser vermeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, “Sizin organizatörleriniz çok az para veriyor, teklifleri beni tatmin etmiyor” şeklinde yanıt alınca da iş, “Roussos, Türkleri sevmediğini söyledi... Roussos, Türkler’den nefret ediyor”a kadar varmıştı. Kaldı ki sonuncusu 2012’in Temmuz ayında Çeşme’de olmak üzere dört kez ülkemize gelip konser vermiş, büyük aşk yaşadığı bir Türk kadını (kimdi acaba?) unutamadığını söylemiş ve “Sizin kadınlarınız, benzersizdir” demişti.

İnsanları çok sevdiğini ama aynı zamanda da tehlikeli bulduğunu, korktuğunu, güvenmediğini belirtmiş, yalnızlığının ve mutsuzluğunun bu duygudan kaynaklandığını söylemişti Roussos. 1985’te Atina’dan Roma’ya gitmek için bindiği uçak kaçırılıp uzun süre ölümle burun buruna kaldıktan sonra ise beklenilenin tersine hayata küsmek yerine, “Artık dünyaya başka bir gözle bakacağını, daha mutlu şarkılar yazacağını” vurgulamıştı.

“MAMY BLUE”

Ridley Scott’ın 1982’de çektiği, bilim-kurgu sinemasının başyapıtlarından “Blade Runner”ın Vangelis imzalı müzik çalışmasına yaptığı vokalle sinema tarihinde de ayrıksı yer edinmiş olan Demis Roussos’u, iki yıl önce gene bir film dolayısıyla anmış, uzun bir aradan sonra şarkılarına tekrar kapılıp gitmiştim.

Sinemamızın son yıllarda ortaya koyduğu en “yapı kırıcı”, özgün ve sempatik filmlerden biri olmasına rağmen Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşmasının ardından ticari gösterime giremeyen “Kutsal Bir Gün”dü buna vesile olan... Almanca bilmeleri dışında hiçbir özellikleri ve yetenekleri olmayan, işsiz güçsüz, parasız ve alkolik iki yetişkin kardeşin Antalya’daki bir apartman dairesinde geçirdikleri bir gün ve geceyi anlatıyordu Serdar Temizkan’ın yönettiği film. Arda Kural ve Ali Düşenkalkar’ın canlandırdığı kardeşler, o günün Anneler Günü olduğunu unutuyor ve annelerini ziyaret edememenin “üzüntüsü” içinde tatlı tatlı “Ooo mamy... Oo mamy mamy blue...” diye mırıldanıyorlardı. Üstelik, tanıyanlar bilir, Ali Düşenkalkar, Demis Roussos’a da epeyce benzemekteydi!

Şimdi “Rebecca”yı, “Mamy Blue”yu ve diğerlerini bir kez daha dinleyeceğim Demis Roussos’un sesinden. Huzur içinde yatsın.