23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bir zamanlar Tang Hanedanlığı’nda

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Çin sinemasının son 20-25 yılda uluslararası arenada kazandığı başarılarda büyük payı olan Beşinci Kuşak yönetmenlerinden Chen Kaige, “Filmlerimizde mümkün olduğunca yalın konular seçmeli, kolay anlaşılır bir dil tutturmalıyız. Yoksa değil Batılılar, Hong Kong ve Tayvan’da yaşayan Çinliler bile bir şey anlamıyor” demişti.
Avrupa film festivallerinde pek çok ödül kazanan, yani ilk bakışta “anlaşılmak” gibi bir sorunu olmadığı söylenebilecek Chen Kaige, bilenler bilir, hayli zorlu bir yönetmendir. Çin tarihinin derinliklerine dalan simgelerle dolu filmleri görsel ve düşünsel olarak seyirciyi mest eder ama bu ülkeye dair hiçbir bilgisi ve merakı bulunmayanlar için de çoğunlukla pek bir anlam taşımaz.
Cannes, Venedik, Berlin gibi saygın festivallerin gözdesi, 1947’de Çin’in güneyindeki Guangdong’da doğduktan bir yıl sonra ailesinin Tayvan’a göç etmesi üzerine bu ülkenin vatandaşı olarak yetişen Hou Hsiao-Hsien ise “iki kere” zor bir sinemacıdır. Yine de Hou’nun bu konuyu pek dert etmediği, çok daha rahat davrandığı, meslektaşı Chen Kaige’nın kaygılarından uzak olduğu söylenebilir.
Hou da kültür farkından dolayı Batılı seyircilerin çok zorlandığını kabul eder etmesine de ama ona göre yapacak fazla bir şey de yoktur. “İkinci ve üçüncü seyredişte filmlerindeki her şey çok daha rahat anlaşılmaktadır” ünlü yönetmene göre.
Geçen yılki Cannes jürisi de filmi iki üç kez seyretmiş ve tamamına yakınını anlamış olmalı ki Hou Hsiao-Hsien onca iddialı aday arasından sıyrılıp “Suikastçı”daki çalışmasından ötürü en iyi yönetmen dalında Altın Palmiye kazanmayı bilmişti.
“Suikastçı”, seyirciyi 8. yüzyıl Çin’ine götürüyor ve ustasının hedef seçip “kibarca öldürülmesini” istediği “sadakatsiz” kuzeninin yaşamı ile kendi ailesi, kutsal görev duygusu ve savaşçı gelenekleri arasında kararsızlığa düşen kadın suikastçının şiirsel serüvenini, çok yumuşak, tüy gibi hafif bir sinema diliyle anlatıyor.


GÜNÜMÜZ ÇİN’İ GİBİ...
Hou Hsiao-Hsien, bugünküÇin’e doğrudan gönderme yapılabilecek ve bu açıdan ilginç sonuçlar çıkartılabilecek olan Tang Hanedanı dönemini seçmiş fon olarak. Çin tarihinin en parlak ve en zengin dönemi olarak kabul edilen, ülke çapında birliğin sağlandığı, sınır boylarındaki kimi karışıklıklar dışında merkezi otoritenin gücünün doruğuna ulaştığı, bilimde, sanatta, ticaret ve ekonomide büyük ilerlemelerin yaşandığı bir süreç var arka planda... Tang Hanedanlığı, aynı zamanda başta Türk boyları olmak üzere yabancılarla ilişkilerin de her açıdan üst seviyeye çıktığı, yaklaşık 300 yıllık bir kesite damga vurmuştu. Filmde klasik Çin ezgilerinden çok “Türki” motiflerin öne çıktığı müzik kullanımı, bu açıdan çok dikkat çekici.
Tang döneminde yazılan bir metinden uyarlanan ve ilk bakışta Chen Kaige’nın 1998 yapımı unutulmaz filmi “İmparator ve Suikastçı”yı akla getiren bir tarihsel drama olan “Suikastçı”, kendilerini bol aksiyonlu uçmalı kaçmalı bir kungfu filmine hazırlayanları ciddi biçimde hayal kırıklığına uğratacaktır kuşkusuz. 13 yüzyıl öncesine giderek “Kından çıkan kılıcın acımasızlığı” ve vicdan üzerine eski bir Çin masalındaki rüyaya dalmak isteyenler içinse dinlendirici ve etkileyici bir meditasyon seansı işlevi göreceğine eminim.
Aklınızda bulunsun; Çin’de hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Çin filmlerinde de aynen öyledir.