25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bizim Lopez de kıçını oynatır mıydı?..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye’de, 17 Aralık’ta patlak veren rüşvet ve yolsuzluk skandalının pislikleri çevreye saçılmadı mı?..

Bir banka genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularından 5 milyon dolar çıkmadı mı?..

İçişleri Bakanı’nın oğlunun evinde dolarlar ve bunların sayılmasında kullanılan para sayma makinelerinin görüntüleri medyaya yansımadı mı?..

Başbakan ile oğlu arasında; evdeki milyar doların taşınması ve başka adreslere pay edilerek sıfırlanması konusunda bir telefon konuşması internete düşmedi mi?..

Hükümetin dört bakanı, rüşvet ve yolsuzluk tartışmaları nedeniyle istifaya zorlanmadı mı?..

Bir bakan, rüşvet operasyonunda tutuklu kalan altın tüccarının hediye ettiği “700 bin TL’lik saat”i halen kolunda taşımıyor mu?..

Peki, bu ülkenin “yüzde 46”sı, tüm bu rezaletler yaşanırken AKP’ye son yerel seçimde güvenoyu sağlamadı mı?..

Hepsinin yanıtı ne tuhaftır ki, “evet!..”

Peki, tüm bunları niçin mi anımsattık?.. Çünkü İspanya’nın başkenti Madrid’de, alkollü olarak kullandığı motosikleti ile “kırmızı ışıkta” geçmeye çalışan Anayasa Mahkemesi yargıcı Enrique Lopez, polise yakalanınca istifa etmek zorunda kalmış...

Yargıç, olayın savunulacak bir yönü olmadığını açıklarken, Madrid polisi, Lopez’in aynı zamanda kask takmadığına da dikkat çekmiş!..

O halde bir soru daha... Sizce Türkiye gibi rüşvet rezaletlerinin bile sıradanlaştığı bir ülkede; bir devlet görevlisi salt “kırmızı ışıkta geçti”ği gerekçesiyle, utanarak görevinden istifa eder mi?..

Yani ülkemizde; çok komik sayılacak bir trafik ihlali yüzünden “popo”sunu kıymetli koltuğundan ayırabilecek biri olabilir mi?..

Mümkün değil; bizim loplopçu götürücülerin rüşvetle büyüyen kıçları, Jennifer’ınkinden bile çok daha kıymetli çünkü!..

CHP YALOVA’YI NASIL KAZANDI?..

AKP, 1989’dan bu yana sağcılar ve gericilerin idare ettiği Yalova’da, 30 Mart seçimlerinin birkaç oyla kaybedilmesine tahammül edememişti...

YSK kararıyla pazar günü yenilenen seçimleri yine CHP kazandı... Bu kez fark 5-6 oy değildi... Geçerli oyların 29 bin 227’sini CHP adayı Vefa Salman, 28 bin 999’unu ise AKP adayı Yakup Koçal aldı...

Sonuçta CHP “228” oy farkla seçimi kazandı ama alınan sonuç yalnızla Yalova’yı anlatmıyor... Çünkü bu seçimdeki “güçbirliği” beklentisi ve bunu tetikleyen psikoloji, örnek bir başarı algısını da dayattı...

Ancak adaylarını CHP lehine geri çeken İşçi Partisi ve HEPAR’ın bu başarıdaki etkisi kesinlikle yadsınamaz... İki partinin, 30 Mart seçimlerinde 300’ün üzerinde oy aldığını da unutmayın...

İkinci gerekçe ise Saadet Partisi... Önceki gün yapılan seçimde 700 oy olan SP de AKP’nin mağlubiyetine zemin hazırladı...

Yani pazar günkü seçimde CHP ile AKP arasındaki oy farkının yalnızca 223 olduğunu, İP, HEPAR ve SP’nin farklı bir tavra girmesi halinde, Yalova’da tam tersi sonuç yaşanabileceği ihtimali net biçimde ortada...

Tüm bunların yanı sıra bu seçimler, başarıya inanan CHP Yalova örgütü ile Muharrem İnce’nin de zaferidir...

Bu başarıdan da, “güç- birliği”nden de, İnce’nin dün yaptığı aşağıdaki konuşmadan da herkes ders almalıdır:

“Biz bu seçimi CHP’nin üyeleriyle almadık. Başka partilere mensup kardeşlerim bizim partimize yöneldi. Onlara teşekkür ediyorum. Asla bunu inkâr etmiyoruz. Türkiye’de konuşulan ‘çatı’ bu işte... Türkiye’ye moral oldunuz.”

PKK’NIN HİZBULLAH TAKTİĞİ!..

Çok değil, 20 yıl önce... Çok ürkütücü ve gizemli olaylar yaşanırdı Güneydoğu’da...

Özellikle PKK sempatizanları, kimliği belirsiz kişilerce kaçırılır, varoşlarda ya da kırsaldaki sığınıklara kapatılırdı...

Kurbanlar yeraltı sığınaklarında zincirlerle bağlanır, işkenceyle sorgulanır, tehdit edilir ve aylarca dışarı çıkartılmazdı...

Böylesi vahşetlere maruz kalanlar genellikle öldürülür, ancak çoğunun cesedi bile bulunamazdı...

Dinci terörün “hicret” adı altında Batıya göç etmesinin ardından bu vahim olaylar, Hizbullah’ın güçlü olduğu Akdeniz, Orta Anadolu ve İstanbul’da da yaşandı...

Mersin’de kaçırılan İslamcı feminist Gonca Kuriş’in cesedi, Konya’da bir yeraltı sığınağında bulundu...

Kaçırma vakaları İstanbul’a sıçrarken, kurbanlar bu kez PKK’lılar değil, Hizbullah karşıtı Kürt İslamcı Nurculardı...

İstanbul’da kaçırılan Zehra Eğitim Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım ve 10 kadar arkadaşı da sığınaklarda sorgulandıktan sonra öldürülmüştü...

Tüm bu vahşete 17 Ocak 2000’de, İstanbul Beykoz’da yapılan bir operasyon nokta koydu...

Çünkü hücre evindeki çatışmada öldürülen kişi, tüm bu kaçırma olaylarından da sorumlu tutulan Hizbullah örgütünün lideri Hüseyin Velioğlu’ydu...

Örgüt lideri öldürülünce; 3 ay içinde 5 binden fazla Hizbullahçı yakalandı, sığınaklar ve “mezar evler” ortaya çıkarıldı, işkenceyle katledilen kurbanların kafatasları basın toplantılarında sergilendi...

AKTÖRLÜK KAVGASINDA DEĞİŞEN ROL!..

Güneydoğu’da; yıllar boyu korku yaratan kaçırma ve öldürme olaylarının faillerini herkes biliyordu ama devran 14 yıl sonra şaşırtıcı biçimde tersine döndü...

Kaçırma eylemlerinde aktör ve kurbanın değişmesinin en büyük nedeni, Hizbullah’ın (Allah’ın Partisi), “Hür Dava Partisi” yani HÜDA-PAR adıyla siyasallaşması...

Ne kadar şaşırtıcı değil mi; bir dönem aralarındaki çatışmada en az 700 kişiyi öldüren PKK ve Hizbullah, artık legal siyaset yaparken, Kürt sorununda aktör olma uğruna yeni gerginlikler yaşıyorlar...

Geçen hafta Diyarbakır ve Mardin’de bir kişinin öldürülmesi, bir kişinin saldırıya uğraması ve HÜDA-PAR Dicle İlçe temsilcisi Ercan Alpaslan’ın silahlı 4 PKK’lı tarafından kaçırılması, eski çatışma günlerinin yeniden başlayacağı kaygısına da yol açtı...

Ancak Hizbullah ile PKK arasında geçen yıldan bu yana yaşanan sorunlar Alpaslan’ın 4 gün sonra serbest bırakılmasıyla çözülecek gibi de görünmüyor!..

Çünkü kaçırılan HÜDA-PAR temsilcisi, partisinden istifa etmesi ve Hizbullah adına faaliyette bulunmaması konusunda PKK’lılarca tehdit de edilmiş...

HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, düzenlediği basın toplantısında, “Hür Dava Partisi’ni ve onun hür kadrolarını esir almayı hiç kimse aklından bile geçirmesin” demiş...

Meselenin özetine gelince; Güneydoğu’da ayrılıkçı ve dinci örgütler arasında adam kaçırmayı hortlatan egemenlik kavgası bu kez siyasetin rantı uğruna sürdürülüyor...

Hem de 14 yıl sonra; kaçıran bu kez PKK, “esir” tutulan ise Hizbullahçılar olmasına rağmen!..