19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Boğaziçi türü faşizm

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Boğaziçi’nde neler döndüğünü anlamak için üstün zekalı olmaya gerek yok. İlk olaylarda polise saldıranların arasında numunelik iki tane Boğaziçi öğrencisi çıkmıştı. Evvelsi günkü güruhtan 159 kişi gözaltına alınmış, bunların da 102’si Boğaziçi öğrencisi değil. Çoğunluğu ‘boşta gezer kontenjan devrimci’, terör örgütleri ile bağlantılı, türlü çeşit suça bulaşmış tipler: Adam yaralama, tehdit, hatta hırsızlık. Ne ararsan var.

Boğaziçi öğrencisi? Eh, eser miktarda. On altı bin öğrencisi olan Boğaziçi’nden eylemlere katılan yüz kişi yok! Bakmayın Biden mafyasının cazgırlıklarına, bu işin üniversite konusu olmadığı belli, bunu tartışmak insan aklına hakarettir.

Bunu geçelim, daha önemli bir konuya gelelim.

Olayların son safhasında “özgürlükçü” eylemciler bir sanat sergisi yaptılar. Estetikten yoksun, beşinci sınıf kolajların sanat eseri diye sergilenmesi başlı başına bir cürüm. Ama, daha beteri, sergilenen görsellerden birinde İslam’ın en kutsal mekânı, “Beytullah” tabir ettiğimiz Kabe’nin aşağılanması idi. Bu görüntüye Boğaziçili bazı öğrenciler de tepki gösterdi. Aslında rektör ataması konusunda diğerleri ile beraber hareket etmişlerdi. Ancak işin gelip İslam’a hakarete varmasını kaldıramamışlardı.

Öğrenciler, “İslam’a küfür etmeyin” dedikten sonra, sosyal psikoloji kitaplarına girecek türden şeyler yaşandı. Önce kendi arkadaşları tarafından dışlandılar, sosyal medya üzerinden linç edildiler, hedef gösterildiler. Sonra binlerce öğrenci ve mezunun bulunduğu bir yazışma grubunda fişlendiler. Evet, yanlış okumadınız haklarında kimlik bilgilerini, inançlarını ve siyasi tavırlarını içeren bir dosya tutuldu ve “cezalandırılmaları” için “çeşitli” kişilere dağıtıldı.

Ancak bundan bile korkunç olan, fişleme listesinin altında bu öğrencilere hitaben yazılmış bir mesajdı. Şu anda Almanya’da çalıştığı anlaşılan bir akademisyen “inancımıza küfür etmeyin” diyen öğrencilere şu sözler ile gözdağı veriyordu:

Umarım aranızda Almanya akademilerine gelmeyi düşünenleriniz vardır. Çok zevk alacağım o isimlerinizi herhangi bir yerde gördüğümde sizi alaşağı etmekten. (Yaptığınızın) sonucu nasıl olurmuş öğreneceksiniz.

Pes doğrusu! Fişleme, faşizmin bir yöntemidir ama, fişlemenin böylesine aktif bir yıldırma politikasına dönüşmesi ancak faşizmin gelişkin bir safhasında mümkün olabilir. Çünkü bunları hayata geçirecek mekanizmaların da var olması gerekir. Ve anlaşılan o ki bu “demokrat faşistler” böylesi bir tertibata sahiptir.

Aklıma Kemal Tahir’in notlarındaki bir bölüm geliyor:

Bazı arkadaşlarınızı göreceksiniz. Hiçbir haksızlığa, uğursuzluğa uğramadan, hiç duraklamadan yükselmektedirler. Bunların aşıkları cuk oturmakta, her zaman hacıyatmaz gibi dört ayak üstüne düşmekte, hiçbir zaman hiçbir kötü tesadüfle yeniden başlamak zorunda kalmamaktadırlar. O zaman merak ederseniz bu heriflerin hayatlarını araştırın. Dışta ilintilerini, kendi hayatlarında ya da babalarının hatta dedelerinin hayatlarında kolayca bulacaksınız.
Sizinle aynı çizgide yarışa başlamıyorlardır. Sizinle aynı şartlarda yarışmıyorlardır. Hakemlerinin ellerindeki kronometreler size uygulanan kronometre değildir. Bütün gürültülere rağmen bu topraklarda onlarla aynı hakka sahip değilsiniz. Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın.

Kemal Tahir bunları, “dıştan içe döndürülen devşirmecilik” bahsinde söylüyor. Batı’nın adam devşirme kuluçkalarında yetişenlerin nasıl birbirinin önünü açtığını ya da nasıl sizin önünüzü kestiğini tane tane anlatıyor.

Bu sessiz faşizmin örnekleri çoktur: Bazı Avrupa ülkelerinde devlet dairelerindeki işleriniz sürekli sarpa sarar. Oturma izni, kredi, vergi vs… Çok safsanız eğer, “demokrasinin zirvesinde bu nasıl olur” diye düşünüp durursunuz. Oysa gerçek, Türkçe bildiği için dosyanızın emanet edildiği, PKK sempatizanı bir memur ile ilgilidir.

Ya da mesela okulda, işyerinde sürekli tökezleyip durursunuz. Bütün talihsizlikler nasıl sizi bulmaktadır? Cevap, teröristlerin dağıttığı bir bildiriyi almamış olmanızda, ya da okuduğunuz gazetede, veya sadece isminizin misal, Furkan, Aybüke vb. olmasında gizlidir.

Bunların hepsi nefret suçudur, hepsi faşizmin farklı biçimleridir. En iyi uygulandığı yerler de bize “en seçkin” diye yutturulan çevrelerdir. Çünkü en iyi oralarda gizlenirler, alttan alta, sinsice yapılıp üstüne biraz sol ya da liberal sos dökülünce bir anda görünmez olurlar.

Seçkinci ve kapalı bir çevre olarak Boğaziçi, Biden’cıların dünyaya ihraç etmeye çalıştığı yeni faşizm için çıkarma yapmaya uygun bir kıyıdır. Boğaziçi’nin onurlu öğrencilerine düşen ise okullarını emperyalizmin kimlik tüccarlarından, onların aşağılayıcı, ırkçı, ayrımcı faaliyetlerinden kurtarmaktır.