23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Brezilya 2014'ün özelliği: Hızlı oyun

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Grup maçları ve 2. tur karşılaşmalarının sonucunda "hızlı oyun" Dünya Kupası'nın en fazla öne çıkan özelliği oldu. Son 20 yıl içerisinde hangi spor dalını ele alırsanız alın en önemli spor motorik özelliğin çabukluk ve hız olduğu bilinmektedir. Ancak bu bilinen "bilimsel gerçek" futbol uygulamalarına kolay yansıtılamadı. Türkiye'nin bu turnuvada olmamasının, futbolda geriye düşmesinin temel nedeni de budur. Çünkü çabukluk ve hız arttıkça kontrol ve teknik hareketleri yapmak zorlaşıyor. Zaten, Ronaldo ve Messi'nin futbolda öne çıkmalarının nedeni de topla olan becerileri değil hız ve çabukluk özellikleridir. 2010 Dünya Kupası'nda Almanlar karşısında çaresiz kalan Messi bu kez Panzerlere yakın bir disiplinle oynayan İsviçre karşısında da neredeyse aynı yazgıyı bir kez daha yaşayacaktı. Ne var ki olağanüstü çabukluğu ve hızıyla takımını kurtarmasını bildi. Ronaldo'nun Almanlar karşısında kaybolmasının nedeni ise, Portekizli oyuncunun çabukluk ve hızına karşı çabuk önlem almaktı. Hiç hesapta olmayan ülkelerin futbolun devleri olarak görülen takımlar karşısında oynadığı futbolun temelinde de hızlı oyun vardı. Bu oyun anlayışıyla İran bile Arjantin'i elinden kaçırdı.

Hızlı oyunu maç süresince uygulayabilmek ve hatta uzatma bölümlerinde bile devreye sokabilmek için bir başka özellik gerekmektedir ki, bu da dayanıklılıktır. Elbette ki dayanıklılık futbolda tek başına belirleyici değildir. Ancak maç süresi uzadıkça ayakta kalabilmenin yolu bu özelliğin gelişmiş olmasına bağlıdır.Oyun süresi uzadıkça Almanlar'ın ve Hollandalıların dayanıklılığının ortaya çıkması maçları kazanmalarında ya da son dakikalarda oyunu çevirmelerinin belirgin nedenidir. Latin Amerika'da, bu anakaranın özelliklerine uygun takımlar bile sıcak ve nemli ortamda zorlanmalarına karşın söz konusu takımlar dayanıklılık özellikleriyle ayakta kalabiliyorlar.

Bu gerçeğe bağlı olarak, oyun süresi uzadıkça, düşen dayanıklılık özelliğine bağlı olarak atılan gollerin çoğalması özellikle son dakikalarda, uzatma dakikalarında, uzatma bölümlerinde ya da bu bölümün sonlarında atılan goller takımların dayanıklılık özelliğine bağlı olurken, yorgunluktan dikkat ve derişim(konsantrasyon) yetersizliği yaşayan savunma oyuncularının rolü de etkili olmaktadır. Dayanıklılık özelliğindeki eksiklik ya da maçın süresine bağlı olarak azalma teknik, taktik anlamda da sıkıntılar yaratmaktadır. Futbolcular gerekli dayanıklılık düzeyine erişmemişse, maç süresi uzadıkça teknik hareketlerin yapılması zorlaşıyor, bilişsel ya da düşünsel eylemlerde de düşüş baş gösteriyor.

Salt Dünya Kupası'nda değil dünyanın önemli liglerinde de oyunun sonlarında, son dakikalarda atılan goller maçların dolayısıyla takımların, ülkelerin yazgılarında belirleyici oluyor. Çabuk ve hızlı oyunu maç süresine yayabilen takımlar öne çıkıyor, diğerleri ne denli dirense de oyunun sonlarına doğru yaşanan düşüş nedeniyle kaybediyorlar. Morris'in 9000 lig ve kupa maçlarından elde ettiği sonuçlara göre, 0-15 dakikalık bölümde 1200 gol atılmasına karşın 75-90 dakika arasında atılan gol sayısı 1800'dür. Futbolun en hızlı oynandığı ülkelerden biri olan Almanya Ligi'nde atılan gollerin yüzde 43,1'i birinci yarıda, yüzde 56,9'u ise ikinci yarıda atılmıştır. (J.Weineck, Futbolda Kondisyon Antrenmanı, Çeviren Tanju Bağırgan, Spor Yayınevi ve Kitabevi, 2011) İkinci yarıda atılan gollerin önemli bir bölümü ise son dakikalarda gerçekleşiyor. Bugün başlayacak olan çeyrek final maçlarını özellikle de Almanya-Fransa karşılaşmasını bu verilere göre izlemenizi öneririm...

TRT KİMİN TELEVİZYONU?

TRT büyük bir başarıyı gerçekleştirerek 40 yılda 11 dünya kupasının yayınını canlı olarak yaptı. İlk yayınladığı 1974 Dünya Kupası'nda 17 yaşında bir delikanlı olarak büyük bir heyecan yaşamıştım. Heyecanımın nedeni o yıllarda hayranı olduğum Bayern Münih ağırlıklı Almanya ile Ajaks ağırlıklı Hollanda takımları arasındaki mücadelenin kim tarafından kazanılacağıydı. Bilindiği gibi Hollanda öne geçmesine karşın Almanya kupayı kazandı. 1990 Dünya Kupası'nı yerinde diğerlerini de TRT'den ilgiyle izledik. Bu yayın başarısından dolayı TRT'yi kutlayıp asıl eleştirime geçeyim.

Daha önce de yazdım. TRT gibi Türk halkına mal olmuş bir televizyon dünyanın büyük spor organizasyonlarını başka kanallara bırakamaz, hele şifreli kanallara hiç bırakamaz. Halktan aldığı vergilerle yaşamını sürdüren devlet destekli TRT, dünyanın en büyük spor organizasyonlarından bir olan Wimbledon'u ıskalayamaz. Dünya Kupası'nı yayınlarken aynı anda tenis dünyasının en saygın etkinliği olan Wimbledon'u da yayınlayabiliyor musun, işte o zaman halkın televizyonu olursun. Kim bilir, benim gibi ne kadar çok tenissever şu sıralar taşrada dinlencede olduğundan Lig TV bulamayıp Wimbledon'ı izleyemiyor. Bu aynı zamanda Federer gibi Wimbledon'ın en büğüyünü izleyememek demek. Federer belki de gelecek yıl ki şampiyonada olmayacak.

Dev olanaklara ve kadroya sahip olan TRT 2010'dan itibaren Wimbledon ve diğer büyük tenis şampiyonalarının yayın hakkını şifreli özel televizyonlara kaptırarak ya da bu spor dalıyla ilgilenmeyerek halkımıza karşı büyük bir sorumsuzluk örneği göstermektedir. Halkın televizyonu salt futbolun peşine koşarak, garip futbol izlenceleri düzenleyerek mi sporu geniş halk yığınlarına yayma görevini yerine getirecek? Hiç sanmıyorum!