23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bu düzen böyle mi gidecek?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Hatırlarsınız, Sn. Timur Selçuk o güzel şarkısında ne diyordu? “... Bu düzen böyle mi gidecek? Pireler filleri yutacak...” Aynı isimle rahmetli Uğur Mumcu da bir kitap yazmıştı.

Kuşkusuz ki, böyle gitmeyecek, istese de gidemez zaten.

Dünyada yaşanan ekonomik krizler, paylaşım kavgaları, ulus devletlerin emperyalizme karşı varlığını ve bağımsızlığını koruyabilme mücadelesi, değişen dünya ekonomik ve politik güç dengeleri “bu düzenin böyle gitmeyeceğinin” açık göstergeleri zaten.

Türkiye gibi on yıllardır “gelişmekte olan ve fakat ne hikmetse bir türlü gelişemeyen” ülkelerin içine sürüklendikleri açmaz ve çıkmaz sokakta patinaj yapmaktan çıkabilmenin yolu da, ekonomik düzeni, akılcı, ulusal çıkarlardan yana, doğruya dönüştürmekten geçiyor.

Özellikle 2008’de başlayan büyük ekonomik durgunluk ve dalgalanma döneminden itibaren bizim ülkemize akan sıcak parayla oluşturulan sahte cennette, yolun sonuna gelinmiş bulunuluyor.

Son 5 yılda Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirdeki artış %17 civarındayken, dünya ortalaması %20 olmuş, Asya, Pasifik ülkelerinde ise bu oran %64 olarak gerçekleşmiştir.

Toplam ihracatın milli gelire oranı daha önce de vurguladığımız gibi, %18 - 19 civarında kalırken, bu oran bize benzer ülke ekonomilerinde %25’in üzerinde gerçekleşmiştir.

Artık Türkiye’ye global yatırım “iştahı” eskisi kadar yüksek değildir. Cari açık ve politik riskler ve kayıt dışı ekonomi ve kara para cenneti olma yolundaki ekonomide kırılganlıklar ve stres artarak birikmiştir.

Orta gelir tuzağına düşen Türkiye’de, “demografik” fırsat penceresi de bir süre sonra kapanmış olacaktır.

Yapılması gereken, zihniyeti, temel politika yaklaşımını, yani halihazırdaki mevcut ekonomik düzeni değiştirerek, yapısal ve stratejik adımlar atılmasıdır.

Biz her konuda olduğu gibi, iki uç veya karşıtlık arasından birini seçmek zorunda değiliz, olmamalıyız.

O nedenle “Ekonomide 3’üncü yol mümkün” başlıklı yazılarımda, orta bir yolun olduğu ve seçeneksiz olmadığımızın altını çizmeye çalıştık.

Tasarruf oranımız son 10 yılda her yıl gerileyerek %13’lere düştü.

Bunu tekrar olumluya çevirmek için yeni bir yapısal dönüşüm gerekiyor.

***

Çözüm ve alternatif

Altta kalanın canının çıktığı vahşi kapitalizm uygulamasının, üretimden - istihdamdan uzak, finansal cambazlıkların ve manüplasyonların egemen olduğu bir kumarhane kapitalizminin, bizi götürebileceği bir yer yok artık.

Ancak, tamamen içine kapanmış, gümrük duvarları arkasına gizlenmiş, katı devletçi bir ekonomik modelin de bu koşullarda başarılı olma şansı bulunmuyor.

O halde, Atatürk’ün çok yerinde ve büyük bir öngörü ve basiretle hayata geçirdiği, karma ekonomik modelini uygulamanın esasında tam zamanı bugün.

İdeolojik önyargılardan, uluslararası dayatmalardan ve karşıtlıklardan uzaklaşarak, çok daha sağlıklı bir yatırım ve kalkınma politikası uygulayabiliriz.

Planlama ile piyasayı, ithal ikamesi ile ihracatı, birbirinin zıttı ve/ veya alternatifi olarak görmek zorunda değiliz çünkü.

Sadece piyasaya güvenmek ve piyasa tapınıcılığı ile sağlıklı ve istikrarlı büyüme, gelir dağılımı ve istihdama ulaşmak mümkün değildir.

Bizim gibi sanayileşmeye geç katılmış, teknoloji bilgi ve iletişim teknolojilerinin de aynı biçimde gerisinde kalmış bir ekonomide, kaynakların tahsisinde ve yatırım kararlarında, ithal ikameci politikalarla, ihracata dayalı büyüme modelinin birlikte işlediği bir ekonomik kalkınma modelinin esas alınması gerekiyor.

Bu, kuşkusuz bir köşe yazısına sığdırılamayacak kadar kapsamlı ve ayrıntılı bir konu. Borç batağına işsizliğe, kayıtdışı ekonomiye, yolsuzluğa, ağır borçlanmaya ve orta gelir tuzağında patinaj yapmaya karşı, mutlaka ve mutlaka gerçekçi, uygulanabilir ve yeni bir model alternatifi oluşturulması gerekiyor.

Biz sadece eleştirmiyoruz. Neyin - nasıl yapılması gerektiği hususunda alternatif ekonomi politikalarını da ortaya koyuyor ve tartışmaya açıyoruz.

Tabii anlayan ve dinleyen olursa...