29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bunun adı ‘Mahalle derbisi’

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

Değerli büyüğümüz Halit Deringör, Çarşamba günü Aydınlıkta yayımlanan köşesinde Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşmasını Mahalle Derbisi olarak değerlendirdi. Son derece doğru bir saptama. Halit Ağabey geçmişten yaşanılmış örnekler vererek geleceğimize ışık tutacak yazılar yazmaktadır. Ondan çok şey öğreniyoruz. Gerçi günümüzde İstanbul’u yönetenler mahalle ve mahalle kültürünün köküne kibrit suyu ektiler. Ama zamanında benim de tanık olduğum, içinde bulunduğum, henüz İstanbul’da mahalle kültürünün ölmediği, yerini gökdelen yaşamının almadığı günlerde mahalle oyunları bugünkü derbileri anımsatırdı.

1960’lı yılların sonlarına doğru Beşiktaş yönüne gidilince Balmumcu’nun solunda bizim mahalle, yolun sağında ise karşı mahalle bulunurdu. Genelde tek ya da iki katlı evlerde yaşardık. Bu evlerin tamamı Boğaz Köprüsü’nün yol inşaatları için yıkıldı. Sonra bizim evlerin üzerinde Korukent binaları yükseldi.

Karşı mahalle ile Ağabeylerimizin yaptığı her maçta kavga çıkardı. Bir gün, bugün hala yerinde duran Balmumcu Askeri Kışlası’nın içindeki sahada maç yapılmak üzere anlaşma yapıldı. Böylece olay çıkmayacaktı. Ne var ki, maçın henüz birinci yarısı tamamlanmadan iki takım birbirlerine girdi. Askerler kışladan boşalıp kavgayı zor ayırdılar. İki tarafın oyuncularının kaşlarından, burunlarından akan kanlar belleğimden hiç gitmez. Aslında kavgayı sevmeyen, biz mahallenin çocuklarını her zaman futbola özendiren Arap Yalçın Ağabey kaşına aldığı bir darbenin sonucunda yüzünden akan kanlarla tutulması olanaksız bir yapıya bürünmüştü. Birkaç Mehmetçiği sürükleyerek kalabalığın arasına dalması da unutamadığım çocukluk anılarımdan biridir. O günlerde 10 yaşlarındaydım. Bugün altmışa iki var, ne değişti?

***

Çocukluğumda izlediğim o mahalle derbilerinden sonra gerek İstanbulspor’da oynarken gerekse 30 yılı aşkındır yaptığım futbol yazarlığı döneminde hiçbir futbol karşılaşmasından zevk almadım. Buna yerinde izlediğim Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonu olduğu karşılaşma da dahildir. Sözüm ona futbol mahalle aralarından alınıp arenalara, profesyonel ortamlara getirildi. Eski mahalle derbilerinde çıkan kavgalar daha içtenlikliydi. Onlar amatörce renk aşkı, mahallesi için mücadele ediyorlardı, şimdilerde her şeyin belirleyicisi para oldu. Para her şeyi bozuyor, içtenliği bile... Mahalle kültürü almayan, mahallesi olmayan çocuklar gençlik çağına gelince masumiyet de bozuluyor. Başka kültürlerden gelen, ortalama 5-6’sı başlangıçtaki 11’lerde yer alan yabancı futbolcular da kısa zamanda içinde bulundukları kültürü özümsüyorlar. Juventus’da oynarken kişilik bozukluğu gösteren yapısıyla dikkat çeken Felibe Melo gibi oyuncular ise bizdeki kavgacı yapıya katkı yapsın diye transfer ediliyor büyük olasılıkla.

Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde spora ve futbola yakışmayan insanlık dışı davranışların nedeni hiç kuşku yok ki ülkenin genel yaşamının futbol alanlarına yansımasıdır. Bu bağlamda geneldeki haksızlıklar, hukuksuzluklar, şehir yaşamındaki hırsızlıklar ve talanlar, emek vermeden kolay edinilen servetler(rant) uğruna kişiliğini örseleyip yüzsüz bir şekilde yaşamayı seçmekten arlanmayanlar toplumsal yaşamın içinde oldukça derbilerin “Mahalle Derbileri” ne dönmeleri kaçınılmazdır. Genel eğitim yerlerde sürünüyor, spor eğitimi diye bir şey zaten yok. Mahalleler ortadan kaldırıldığı için eskiden olan geleneksel saygı hak getire. Ülkeyi yönetenlerin kabadayılık kültürüyle beslendiği bir ortamda nasıl bir derbi bekliyordunuz?

***

Bir ülke de her şey düzgünse futbolun bozuk olması olanaklı değildir. Tersi de doğrudur. Yani bir ülkede futbol bozuksa diğer alanların, yaşamın düzgün olması da olanaklı değildir. En başta, bir ülkenin vatandaşları düzgün olmazsa aileleri, apartman yaşamları, okulları, işyerleri, medyası, fabrikaları, emniyet teşkilatı, valileri, belediye başkanları, milletvekilleri, parti başkanları, başbakanları futbol kulüpleri, kulüp yönetim kurulları ve başkanları düzgün olamaz. Taraftarlar düzgün olmazsa, futbolcular, antrenörler, hakemler, yöneticiler ancak Mahalle Derbisinde olduğu gibi karşımıza çıkar.

Bütün bu yazdıklarımın içerisinde en az suçlu olan medyadır. Çünkü medya toplumun yaşadıklarını topluma yansıtır. Yaşamı düzgün olup da medyası bozuk olan bir topluma henüz rastlanmamıştır. Futbolun içindeki unsurlar, futbolcular, teknik adamlar, hakemler ve yöneticiler bozuk olduğu için medya onların görüntülerini yansıtmaktadır. Her şeye körü körüne inanan parti yandaşları olmazsa yandaş medya da olmaz. Futbola salt kendi renkleri ile bakan insanlar olmazsa renktaş medya da olmaz. Bozkırdan kentlere hücüm etmiş, bozkırlarda kalanlar da hükümetlerin ya da belediyelerin sadakalarına muhtaç olmuş insanlar olmazsa seçimlerde hırsızlık olmaz. Gerçek anlamda birey olmuş, haklarını ve sorumluluklarını bilen insanlar her türlü hırsızlıktan rahatsız olur, utanır. Futbol karşılaşmalarında rakiplerinin emeğine göz dikmez, bozkır kültürüyle başkalarına muhtaç bir biçimde yaşayanlar ise iktidarların hırsızlıklarına bile aldırış etmez.

İstanbul Teknik Üniversiteli büyüğümüz Doğan Kuban benim zorlanarak özetlemeye çalıştığım durumları bir özdeyiş tadında şöyle özetlemiştir: “ Bozkır insanı değişmez. Okusa da değişmez. Adının önüne akademik unvanlar koysa da değişmez. Apartmanda otursa da, elinde cep telefonu ile dolaşsa da değişmez. Türkiye’nin ve geri kalmış ülkelerin sorunu budur. Gelişmemiş ülkelerde silahlar, demokrasi gereği bozkırın elindir.”

Son söz yine benden: Seçimlerden sonra ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin bozkır haritası değişmedikçe ne iktidarlar ne de Galatasaray-Fenerbahçe derbileri değişir...