24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bürokratik naylonluğun ayağa düşen son bombası!

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

“Ayağına gitmek, ayağıyla gelmek, ayak oyunu yapmak, ayak sürmek, ayağına çağırmak, ayağına düşmek...”

“Ayağını denk almak, ayak bağı olmak, ayağa düşmek, ayak altında dolaşmak, ayağına kapanmak, ayağının türabı olmak...”

“Ayaklarına kara sular inmek, ayakları yere değmemek, ayakları üstünde durmak, ayakları geri geri gitmek...”

“Ayak uydurmak, ayak basmak, dört ayak üzerine düşmek, gururu ayaklar altına almak” ve nihayet, “dost başa düşman ayağa bakar...”

“Ayaklar” bu kadar önemli olmazsa, yüzyıllardır onlarla ilgili yüzlerce deyim yaratılabilir miydi?.. Peki, her gün milyonlarca insanın günlük yaşamda kullandığı bu deyimleri durup dururken niçin mi anımsattık?..

Çünkü, sucuktan ekmeğe, peynirden süte, tavuktan ete, şekerden bala ve yoğurttan kaymağa kadar her türlü gıda maddesine hile karıştırılan bu ülkede, sonunda ayaklara da zehir bulaştırılmış!..

Sakın ola “ne ayaktır lan bu” demeyin, çünkü bu çok önemli haber, bebekten yaşlıya kadar 75 milyon insanı direkt ilgilendiriyor!..

Meğer çarşıda pazarda, hatta şatafatlı AVM’lerdeki, anlı-şanlı markaların mağazalarında bile vatandaşa zehirli pabuçlar satılıyormuş!.. Hasta eden ayakkabılar ucuz olduğu için bayağı rağbet de görüyormuş...

Özetle; ayakkabının son dönemde neden bu kadar ucuzladığını da kanıtlayan bu haber, yalnızca sınırlarımızın değil, gümrüklerimizin de nasıl delik deşik olduğunu gözler önüne seriyor...

Baksanıza; Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle imhasına karar verilen ancak piyasaya sürülen ayakkabılara değinirken, “Maalesef, iç piyasada satılmış görünüyor. Markalar var ama ismini vererek uyarıda bulunmamız doğru olmayabilir” demiş...

YÜRÜTMENİN ZEHRİ!..

Bakana “bırak bu ayakları” demeden önce, “Peki, devlet bu hile ve zehir bulaşmış rezaletlerle niye baş edemiyor” diye sormak da lazım... Bakanın iddiasına göre, sahtecilik ve hırsızlığın ayakçı takımıyla da mücadele ediliyor ama nafile!..

Çünkü en son İstanbul’da, sağlığa zararlı olduğu için el konulan 33 bin çift zehirli ayakkabı imha edilmeyi beklerken, nasıl olduysa birileri tarafından “yürütülmüş” ve yerlerine de kullanılmış eski ayakkabılar konulmuş!.. Yani bürokrasi-hırsız işbirliği, devleti de milleti de sözde ayakta uyutmuş!..

Laçkalaşmış bürokraside ayak oyunları bu kadar kolay yapılabildiğine göre, AKP’li bakan; yaşamın her alanında, her nesneyi, her unsuru ve her ilişkiyi zehirleyen siyasal ahlaksızlıkların, yalnızca bürokratik “yürütme”de değil, aşırmacı “yürüt”mede de iyice ayağa düştüğünün farkına varmış mıdır acaba?..

Son ayakkabı vurgunu da gösteriyor ki, bu ülkede yaşayan belki de yüzbinlerce insan her gün zehre basarak yürüdüğünün farkında değil!.. Millet ayaklarına nasıl çoraplar örüldüğünü bilemese de, ayak-ayakkabı ilişkisi geçen hafta çok vahim bir örnekle karşımıza çıkmıştı... Madende kaybettiği oğlunun cenaze törenine ayağındaki yırtık kara lastikleriyle katılan 75 yaşındaki Recep Gökçe’ye, Karaman Valisi utanmadan “yeni” bir kara lastik gönderince, yalnızca yoksulluğun harabe astarı deşifre olmamıştı, siyasetin ve bürokrasinin nasıl naylonlaştığı da anlaşılmıştı!..

HIRSIZI AYAKTA TUTMAK!..

Evet; hazır her şey kirlenmişken birileri hırsızlıkta da “ortama ayak uydurmak” için milletin ayağına her türlü çelmeyi takmaktan çekinmiyor!..

Ne hale getirildin be Türkiye?.. Delik pabuçların yoksulluğu ve namusu da temsil ettiği bir dönemden, insanoğlunun tüm yükünü çeken, en vefakar organı ayakların bile zehirlenmesine kadar sürüklendin ya?.

Yazıklar olsun sana bu ayak oyunlarını yapanlara!.. Ve yazıklar olsun bu kokuşmuş ayaklara!..

Bir çift sözümüz de ayakları bile zehirleten hırsız-rüşvet düzeniyle onlara göz yuman bürokratik-politik zavallıları ısrarla destekleyen gafillere;

Siz ayakta uyumaya devam edin!.. Sonunda iyice “yalın ayak başı kabak” hale geleceksiniz ama iş işten çoktan geçmiş olacak...

Siz, yıllardır hırsızları ayakta tutmak için çırpınırsanız, daha çok beraber yürürsünüz “yoksullaştır köleleştir” güzergahının zehirli yollarında!..

Bir gün, sizi bu hallere düşürenlerin hiç de “sağlam pabuç” olmadıklarını anladığınızda, hiç kuşkunuz olmasın, sizin için de, ulus için de, ülke için de çok geç olacak!..