25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çaptaki sır

Mehmet Ulusoy

Mehmet Ulusoy

Eski Yazar

A+ A-

Geometrik bir kavramdan söz etmiyorum. İnsan gerçeğine ilişkin bir özelliğe değinmek istiyorum. Halk arasında, derin, koyu muhabbetlerde sık sık geçer; “çapsız adammış vesselam” ya da “ne çaplı adammış be” denir. Burada çap'la, “çaplı insan”la anlatılmak istenen, daha çok, bir insanın yüksek kavrama kapasitesi, sezgi ve öngörü gücü, doğru ve yerinde karar verme yeteneğidir. Bunlar, yüksek, soylu kişiliklerde genel olarak aranan özelliklerdir. Ben ise ek olarak, belirtilen niteliklerin değerini daha da artıran bir başka açıdan vurgu yapmak istiyorum. Çaplılık, ilk bakışta pek farkedilmeyen, fakat kritik anlarda ortaya çıkan, doğru, uzgörülü ve tam yerinde karar verebilme potansiyel gücüne, sezgisine ve yeteneğine sahip olmaktır. Görünüşe aldanmamak, buzdağının altındaki kısmı görebilmektir önemli olan.

Her insanın kolayca fark edemeyeceği, insan sarrafı ve deneyimli, usta kişilerin görebileceği çap, aslında daha geniş bir tanım alanına sahip. Hatta bazen hayvanlar için bile kullanılabilir. Atın önemli ve simgesel bir rol oynadığı ulusal kültürümüzden vereceğimiz şu örnek, işin özünü sanırım yeterince vermektedir:

Bilindiği gibi Köroğlu'nun babası seyistir, at yetiştirme ustasıdır ve Bolu beyinin saygın bir adamıdır. Bolu beyi seyisinden çok iyi, dillere destan olabilecek bir at bulmasını ister. O da bir çok yeri dolaşıp araştırdıkdan sonra kır bir at bulur. At ki ne at! Cılız, Celimsiz, gösterişsiz, dokunsan düşecek!... Bunu gören Bolu beyi, korkunç öfkeleninir, küplere biner, kendisine hakaret kabul eder ve seyisini ağır bir şekilde cezalandırır. Gözlerine mil çektirip kör eder ve saraydan kovar.

Seyis baba, oğlu Ruşen Ali'yi (Köroğlu'nu) ve kır atı alıp, saraydan uzak bir yere yerleşir ve intikam almaya andiçer. Atı ve oğlunu bütün bilgi ve hünerleri ile donatıp eğitir, yetiştirir. Atını da çok özel koşularda, seyisliğin bütün inceliklerini, sırlarını uygulayarak terbiye eder, besler. Kır at, bir iğne deliği kadar bile ışık görmeyen ve “yel girmeyen” bir ahırda aylarca beslenir ve büyütülür. İşte bu özel terbiye süreçlerinden sonra kır atın çapı ve soyluluğu ortaya çıkar. Köroğlunu Köroğlu yapan efsane kırattır artık o. Sonrası malum...

At için soyluluktan, cinsten gelen çaplılık, celep literatüründe, diğer hayvanlar, özellikle sığırlar için de geçerlidir. Onlarda ölçü, yani çaplılık, beslenince kısa sürede et biriktirebilme, kilo yapabilme yeteneğidir. Bu nedenle, satın alınan öküzün omurgası, kemik yapısı ne kadar büyük ve genişse, beslenince ve işin uzmanının bildiği başka bir takım özellikler ne kadar mevcutsa, kısa sürede o kadar çok et toplayabilir ve para edebilir. Dolayısıyla kârlılık da o kadar yüksektir.

Burada soyluluğu yüksek karakter, bilgelik ve yetenek, et biriktirmeyi de bilgi biriktirme ve onu kullanma kapasitesi olarak alırsak, çapın anlamı daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Geometrik çapla ilişkisini de, küresel, silindirik, eliptik bir yapının -ki doğadaki cisimlerin çoğu buna yakındır- genişliği, derinliği, içerme gücü ve kapasitesi olarak gösterebiliriz. Dikkat edilirse, geomatrik cisimlerde çap, açıkça görülmeyen, belli bir bilginin ve akıl yürütmenin sonucu ulaşılan soyut -yer yer somut-, öze ilişkin bir kavramdır.

Okuyucunun dikkatini çekmiştir belki; hemen şu haklı itiraz gelecektir: Atlarda örneği verilen çap ya da soyluluk, biyolojik-genetik, yani doğuştan gelen bir özelliktir. Oysa insanlar için tanımlanan çapı sadece genetiğe bağlayamayız. Tamamen doğru. Zaten karşılaştırmamızı da, görünüşte farkedilmeyen gizil, potansiyel bir gücü tanımlamak için yaptık. Hiç kuşkusuz insandaki çapı belirleyen etkenler içinde genetik özellikler de vardır. Ama esas belirleyici ögeler; birincisi, 6-7 yaşına kadarki gelişme çağında alınan ve kişinin temel karakterini belirleyen etkenlerdir. İkincisi ise, daha sonraki yaşam deneyiminin, sayısız etkene bağlı, çatışmalı ve dönüşümlü diyalektik süreçleridir.

Çünkü çap öyle bir özellik ki, hayatın potasında sürekli eritilip yeniden dökülerek, Umay (Huma) kuşu ya da Simurg gibi küllerinden yeniden doğarak var edilen bir yetidir. Asla üstüne yatmaya, cepten harcamaya gelmediği gibi, hiçbir yerde ve hiçbir zaman hazır bir tarifi ve formülü yoktur. Yapay zeka gibi fabrika malı ürünlerle hiçbir zaman ve asla ulaşılamayacak, yaklanamayacak bir derinliktir.

Tipik Anadolu bilgeliğinin, halk bilgeliğinin bir ürünü “çaplı insan”la ilgili ilk çıkaracağımız sonuç şu olabilir: Söz değil, eylemdir belirleyici olan ve tarihe yön veren büyük eylemler çaplı insanların harcıdır. Sözler eylemi, teoriler pratiği açıkladığı ve tamamladığı ölçüde, pratiği bir ileri aşamaya yükseltmeye hizmet ettiği ölçüde bir değere sahiptir. Başka deyişle, insanın çapını belirleyen, tek başına bilgi birikimi, onu anlatma yeteneği, söz ustalığı, kısacası dış görünüşü bütün parlaklığıyla sunma gücü değildir. Görünüşler aldatıcıdır. Günümüzde bu çok daha belirgindir ve yakıcıdır, yıkıcıdır. Yaşadığımız sanallık, yapaylık çağında görünüşlerin, sözlerin/söylemlerin yüzde yetmişinin yüzeysel, gerçeklikten, bilimsellikten uzak, sahte, uydurma, yanıltıcı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bir aydın ve sanatçı için, bir siyasal parti ya da önemli bir kurumdaki yönetici için genel ve mesleki düzeyde yeterli bir bilgi birikimi aranır. Bu, liyakatın temel bir koşuludur. Ama bütün bunlar, yeterince var olsa bile çok önemli bir -veya birkaç- özelliğin eksik olması nedeniyle, çok onemli tarihsel kriz ve devrim, değişim-dönüşüm koşullarında yetersiz kalabiliyor. Böylesi dönemler, öngörülemeyen, beklenmedik, olağanüstü, benzersiz, dahice ve kahramanca davranışları gerektirir.

Örneğin, vatanseverlikten, toplumculuktan, iş ahlakından, tarihin ve toplumun gelişim seyrini görebilme yeteneğinden beslenen halkın sağduyusu bir pusuladır böyle anlarda. Halkın ruh halini yakalayabilme sezgi, kapasite ve uzak görüşlülüğü, en önemlisi de bunlara uygun davranışı kararlılıkla, sabırla, inatla gösterebilme iradesi ve enerjisi, işte bunlar çaplı insanı tanımlayan başlıca ögelerdir.

Dolayısıyla günümüzün bu acı tablosunda, çap ve çaplı insan arayışı çok çok önem kazanıyor. Derin bir bilinci ve birikimi, zengin yaşam deneyimini ve insan tanıma sezgisini ve ustalığını gerektiriyor. Oysa, günümüzün en büyük kirlenme, yozlaşma ve ahlaki çürüme olgularından biri tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Özellikle devletin en tepesinden başlamak üzere toplumun bütün kurumlarında ve genel olarak siyasi partilerde bunu bütün boyutlarıyla görüyoruz. Görev-yetki ve sorumluluk tayininde liyakatın değil, biatın ve sadakate yapışmış dalkavukluğun ve yalakalığın belirleyici olduğunu gözlemliyoruz. Başka deyişle, gerçeği/hakikati savunmayı ve doğru olanı yapmayı ilke edinenler değil, çoğunlukla yukarının gözüne girmeyi ilke edinenler, doğru da yapsa yanlış da yapsa yukarıyı onaylayanlar pirim yapıyor.

Bütün bu süreçlerde çap, çaplı insan hep güme gitti, kenarlara ve altlara itildi. Üstü küllenmiş bir köz, çöpe atılmış bir elmas gibi keşfedilmeyi bekliyor. Çünkü insan seçiminin ölçüsünün tamamen görünüşlere, reklamcı kişiliklere kaydığı böylesi dönemler, çaplı insanın, gerçek aydın ve sanatçının, gerçek önderin kendini kanıtlamasının, imkansız değil ama çok zor ve meşakkatli olduğu süreçlerdir. Bu bağlamda devrimciler, bu büyük gerçeğin bilinciyle hareket etmek durumundadırlar. Ucuz ve kolay başarılar beklemek büyük yanılgıdır; çapsız insanlarla ise bu, asla mümkün değildir. O nedenle bizim toplumumuzun gerçekliğinde öncü, uzun yürüyüşçü devrimci olmakla çaplı insan olmak bir çok bakımdan örtüşüyor.

Bu karakter ya da kişilik, tarihin aynasında hemen ve kolayca ortaya çıkmaz, çünkü tamamlanması bir insan ömrünü alan büyük bir tablodur. Onu önceden görmek ve keşfetmek, adeta tanrısal bir gücü ya da bir sanatçı duyarlılığını ve sezgisini gerektirir.

Benim de içinde yer aldığım, Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarının gerçekleştirdiği en önemli şey, Türk ulusunun temelini oluşturan köylülüğün içindeki büyük yetenekleri, dehaları, yani potansiyel çaplı kişilikleri bulup çıkarmak ve onları olması gerken yerlere taşımaktı. Aslında çaplılığın en çarpıcı ve öğretici açıklaması Türk milletinin büyüklüğünde gizlidir. Başka deyişle, Türk milletinin büyüklüğü, bizim insanımızdaki çaplı kişilikleri belirleyen niteliklerin toplamıdır, diğer deyişle anahtarıdır. Türk ulusunu gerçek anlamda büyük yapan tarihsel ve kültürel özellikler, onun küçük bir modeli olan Türk yurttaşındaki potansiyel çaplı ideal kişiliği belirleyen özelliklerdir.

Bütün bu nedenlerle çaplı insan, olağan zamanlarda pek farkedilmez. Günümüzün “itibarlı” insanı, güncelliğe hapsedilmiş, gününü kurtarmaya odaklanmış, geleceğe ilişkin topluımsal idealleri sıfırlanmış sıradan, sığ insandır. Çaplı insan ise aksine, derinlikli bakışıyla, sezgileriyle günlük, gelip geçici olana değil, geleceğe odaklanmıştır. Günübirlikçi, günü kurtaran çözümlerden, onların tamamlayıcısı yukarıya, güçlüye yaltaklanmaktan nefret eder. Tv ekranlarında pek görülmez, ya da farkedilmez; o, dip dalgalarında, derin akıntılarda, tünel kazıcıların arasında aranmalıdır.

Aslında böyle bir niteliği, yani çaplı insanı gerçekten arayan, görmek isteyen bazı belirgin işaretleri ile mutlaka farkeder; öncü deprem dalgaları gibi küçük sarsıntılarla o kendini hissettirir. Sözün özü, o, Marks'ın deyişiyle devrimin “ihtiyar köstebeği” ile akrabadır ve iletişim içindedir.

O, Yunus ve Ferhat gibi iliklerine kadar aşkı yaşayandır. Hacı Bektaşi Veli gibi bu ulusun nabız atışlarında yaşayan, gönül evreninde taht kurmuş bir bilge erendir. O, Ahi Evren gibi Anadolu'da yeni bir kültür ve uygarlığın temellerini atarken işgalciye ve işbirlikçiye karşı sonuna kadar direnebilendir. Osman Gazi gibi devlet kuruculuğun irade ve kapasitesini, ilkeliliğini, dirayetini, adaletliliğini gösterebilendir. Mustafa Kemal gibi yok olmanın eşiğindeki bir ulusu küllerinden yeniden yaratan ve büyük devrimci atılımlarla çağdaş bir topluma dönüştürebilendır. O bir denizdir; bazen ağustos sıcağında sığındığı gölgede sessiz, uyuşuk yatan bir öküz, bazen fırtınalı dalgalarıyla önüne geleni yıkıp deviren bir ejderhadır. Ve Hayyam'ın şu dizeleri ne müthiş anlatıyor, çaplılık ve çapsızlıktaki diyalektik gerçeğin büyük sırrını:

Bilge, yüce varlığın seyrine dalar;
Gafil ise onda dostluk düşmanlık arar.
Deniz, deniz olduğu için dalgalanır,
Çöpe sor, hep onun içindir dalgalar.