19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Chaplin Sıradağları’nda keşif yolculuğu

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Sinema tarihindeki konumları “sıradağlara” benzetilebilecek, yapıtları dağ silsilesi şeklinde uzanıp giden büyük yönetmenler vardır... Charles Chaplin’den başlayarak, Alfred Hitchcock, Akira Kurosawa, John Huston, Stanley Kubrick gibi sinemacılar o uçsuz bucaksız coğrafyanın eşsiz yükseltileri olarak tüm görkemleriyle belirirler karşımızda. Zirvelerine defalarca çıkılmış olabilir, ayak basılmadık yer kalmadığı sanılabilir... Ama yine de o güne dek bilinmeyen bir gölün bir anda karşınıza çıkıvermesi ya da hiç girilmemiş bir mağaranın keşfi, her zaman olasılık dahilindedir.
Yönetmen olarak 72 filme imza atan Charles Chaplin’in filmografisinin sondan dördüncü halkası, en iyi müzik kategorisinde Oscar kazanan 1952 yapımı unutulmaz “Sahne Işıkları” (Limelight) filminin de böylesi bir keşfe konu olduğu söylenebilir. İngiliz film eleştirmeni David Robinson’un imzasını taşıyan ve Fadime Kâhya’nın çevirisiyle dilimize kazandırılan “Ramp Işıkları ve Sahne Işıkları’nın Dünyası” adlı kitap (İş Bankası Kültür Y.), Chaplin Sıradağları’nın daha önce görülmedik bir bölgesine götürüyor sinemasever okurları. Chaplin’in çok derinlerdeki bazı psikolojik sorunlar nedeniyle sağlığını ve işini kaybetmiş genç balerin ile gözden düşmüş yaşlı palyaçonun ilişkilerini anlattığı unutulmaz filmi “Sahne Işıkları”nın, çekimlerden önce yazılmış ve filmle neredeyse bire bir örtüşen “Ramp Işıkları” adlı novellası oluşturuyor bu bölgeyi. Kaleme alınışından yaklaşık 60 yıl sonra, 2014’te David Robinson’ın titiz araştırmacılığıyla su yüzüne çıkartılan, bir film öyküsü ya da senaryo olmayıp başlı başına edebi değer taşıyan, Balzac romanları tadında bir metin söz konusu. Yıllarca bir depoda bekleyen metni bulup çıkartan Robinson’ın analizlerinin yanı sıra Chaplin’e ve sinema tarihine dair düştüğü notlar da kitaba ayrı bir değer kazandırıyor hiç kuşku yok ki.

YANAN VE SÖNEN IŞIKLAR
ABD’de çektiği son film olan “Sahne Işıkları”nda seyirciyi 1914 yaz mevsimindeki Londra’ya götürür Chaplin. Artık çiçeklerin ve müziğin bile anlamsız geldiği bunalımlı genç kız ile “komik olmayı” üzüntü verici bir meslek olarak kabul eden, “Palyaçoluk bitti... Hayat şaka olmaktan çıktı” diyen yaşlı palyaçonun dostlukları, baba - kız ilişkisini de sıra dışı bir aşkı da kapsayacak biçimde gelişir. Kesin olan tek şey, “zaman”ın en iyi yazar olduğu, en iyi sonların “zaman” tarafından yazıldığıdır. Sahnede ya da yaşamda, Thereza’nın ışığı tam sönüp gidecekken Calvero sayesinde yeniden parlar. Calvero ise çoktan, “Başarı önemli değil ama başarısızlık istemiyorum” diyeceği, ışığının kararmaya başladığı bir döneme girmiştir.
“Ramp Işıkları”, elimizdeki kitabın yaklaşık üçte birlik bölümünü oluşturuyor. Novellayı okuduğumuzda, filmle arasında şaşırtıcı bir uyum ve paralellik taşıdığı hemen fark ediliyor. Chaplin nerdeyse yazdığı her şeyi peliküle aktarmış ama filmin kurgu aşamasında pek çok sahneyi de kullanmaktan vazgeçmiş.
“Sahne Işıkları”nı bir kez daha seyredin, “Ramp Işıkları”nı keşif duygusuyla okuyun... David Robinson’a bu kitap nedeniyle bir teşekkür borçluyuz. Kuşkusuz, her şey için Charles Chaplin’e de...