25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çıkmaz bu yol bir yere!

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye’nin Batı dünyasının bir üyesi olması jeopolitiğin her türlü yasasına aykırıdır. Çünkü Türkiye, tarihi, coğrafyası, sosyolojik yapısı ve kültürel dokusu ile bambaşka bir gerçekliktir. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında abartılan Sovyet tehdidinin de etkisiyle Batı kulübüne üye olmuş ve doğasına aykırı bir topluluk içinde gelecek aramıştır. Batı, Türkiye’yi hiçbir zaman bir ortak olarak görmemiş, gerçek anlamda gelişmesini önlemek için çeşitli tedbirler almıştır. Kolaylıkla feda edilecek bir kanat ülkesi olarak, sadece SSCB’ye karşı savunma yapması için desteklemiştir. Soğuk savaş boyunca zoraki müttefik olan Türkiye “üvey evlat” olarak kabul edilmiş, SSCB’nin yıkılmasından sonra ise “yetim” muamelesi görerek Batı’nın açık hedefi olmuştur. Bugün Türkiye’ye yönelik tehditlerin tamamı Batı kaynaklıdır.
BATI’YA BAĞLI EKONOMİNİN ÇIKMAZI!
Türkiye ekonomik olarak Batı sistemine entegre edilmiş, daha sonra ortaya çıkan küreselleşme ile koruma tedbirlerini bütünüyle rafa kaldırmıştır. Batı ülkelerinin neredeyse tamamı gelişmiş endüstri ülkeleri olduğundan serbest ticarette rüzgârlar onların yelkenlerini şişirmiş, Türkiye ise yüksek miktardaki cari açıkla baş başa kalmıştır. Önünü görmeyen siyasetçiler, durum zaten Türkiye için alarm sinyalleri verirken, AB Gümrük Birliği’ne hazırlık yapılmadan dâhil olmuştur. Burada da akla ziyan bir yola girilmiş, sanki bir sömürge ülkesi gibi, Türkiye masada olmadan masada alınan bütün kararları kabul edeceği bir mekanizma içine sokulmuştur. Batı, doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle Türkiye’nin ileri teknoloji içeren alanlara yatırım yapmasını engellemiş, ülkemiz turizm, tekstil ve inşaat üçgeni içinde sıkışıp kalmıştır.
BATI İLE EVLİLİĞİN KAÇINILMAZ SONU!
İşte körü körüne Batı’ya bağlanmanın bizi getirdiği nokta ortadadır. Trump’un sosyal medya paylaşımı Batı’nın iç dünyasına tutulan aynadır: “Türkiye için çelik ve alüminyum vergilerini iki katına çıkardım. Türk Lirası güçlü dolarımız karşısında hızla değer kaybediyor. Bu dönemde Türkiye ile ilişkilerimiz iyi değil!” Bu paylaşımda Trump’un,”Türk Lirasının değer kaybını gündeme getirmesi” tek başına ciddi ve güçlü bir mesajdır. Çünkü Türkiye’yi ilgilendiren bir konuda tehdit söylemlerinin içine Türk Lirasını da koyarak, dolaylı olarak ekonomik manipülasyonların arkasında olduğunu ima etmektedir. Türkiye ne zaman NATO dışında kendisi için ve özellikle PKK’ya karşı silahlı gücünü kullansa, ABD, Almanya gibi ülkeler Türkiye’ye yönelik savunma sanayi ihraç ürünlerine ya doğrudan ya da dolaylı olarak sınırlamalar koymaktadır. Ayrıca Türkiye’nin stratejik çıkar alanlarına destek veren tek bir Batı ülkesi yoktur. Bugün Türkiye’yi Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege’de haklı gören bir Batı ülkesi var mıdır? Böylesine yanlış ve tehlikeli bir kulüp içinde gelecek aramak beyhudedir.

EMPERYALİSTLER DE ANLAŞAMIYOR...
Geldiğimiz yer ortadadır. Emperyalizmin patronu olan ABD, Türkiye’ye yönelik düşmanca faaliyetlerini açıkça ve küstahça sürdürmektedir. Bu kritik aşamada ABD ile Avrupa arasındaki mesafenin açılması Türkiye için önemli bir fırsattır. Emperyalistlerin kendi aralarındaki sorunları çözme ya da dondurma dönemi de geride kalmıştır. Onlar da kıyasıya bir çekişmenin içine girdi. ABD anlaşma değil, beyaz bayrak sallamamızı istiyor. Bu yalın gerçek çıplak gözle bile görülüyor. Bunu anlamak için ABD’ye heyet üstüne heyet göndermek, “teslimiyet görüntüsü yaratır” ve ABD’yi daha da azdırır.
NE YAPMALI?
Bu ahval ve şerait içinde atılacak ilk adım bir direnme ekonomisi örgütleyebilecek siyasi cesareti gösterebilmektir. Cesurca planlı ekonomiye geçilmeli, Batı’ya olan ekonomik bağımlılık stratejik bir plan dâhilinde tedricen azaltılmalıdır. Katma değer yaratan, teknoloji içeren ve istihdam olanağı sağlayan sektörler belirlenmeli bu alanlarda bir üretim seferberliği başlatılmalıdır. Tarım, hayvancılık ve bunlara bağlı sanayi, devletin bütün gücü ile desteklenmelidir. Milli üretici uluslararası rekabet gücü kazanıncaya kadar gümrük duvarları ile korunmalıdır. Mevcut altyapı Türkiye’ye onlarca yıl yeter! Bu günden itibaren tek bir kuruş bile, üretim dışındaki lüzumsuz bir alanda harcanmamalıdır. Ezberleri bozmadan, dayatılan formatları söküp atmadan, mevcut sisteme sarılarak ekonomik sorunları çözemeyiz!